Yasak Elma
Ne zaman sevsem pişman oluyorum. Kış güneşine aldanan bir kayısı ağacından farkım yok benim. Doğudan mı batıdan mı uyanıyorum bilmiyorum sabaha. Ne önemi var ki sen olmayınca? Yok! Ve de olmayacak.
Fazla melankolik bir yapım var, bunu saklama ya da övünme amaçlı kullanmadım, övünmedim bile. İnsan nasıl yaşıyorsa öyle anlar, öyle sever ve öyle yok olup gider buralardan. Saklasan ne olur saklamadan ne olur dilini acıtan sözleri? Hiç! Hepsi o işte.
O zaman ben seni niye sevdim? Sahiden sevdim mi? İnsan birine bağlanmak için onda kendi boşluğunu dolduracak cismi arar. Bu gözyaşı da olur, bir şiirin dizesi veya belki de sadece yüzündeki gamzenin seni görünce ortaya çıkması. Bilmiyorum. Bilsem ne çıkar? Hiç. Söylesem belki biraz hovardalık.
Şimdi kendime bir yolculuğa çıkıyorum senin rüyalarında. Biter mi bitmez mi bu senin bana olan inancında. Fakat müptelanım senin, Beşiktaş gibi, bir duble rakı gibi, özgürlük gibi. Betimlemek bedava ama sıkılırsın çok fazla olunca. Aşkını belli etmekte bıktırır kadını. Sürekli seni seviyorum diyen bir papağan olmayı kim gururuna yedirir ki? Bilmem kızlara belli olmaz öyle tiplere de hayır demeyen çıkar. Çıkar mı? Beni ilgilendirmez.
Beni sen ilgilendirirsin. Kaşınla, ağzınla, parfümünle, nefretinle, mutluluğunla. Her şeyinle. Ne güzel yasak elmayı bir de biz yesek?
Hani diyorlar ya ''Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.'' Başladı mı yürekte, ruhta, beyinde aşk alıp götürüyor insanı diyar diyar gezdiriyor, kimi zaman sevgilinin gözlerinde, kimi zaman ruhunda, kimi zamanda gamzelerinde... Yine de vazgeçmek diye bir şey yok aşkta, sevgi de... Rüyalarına girer mi insan sevgilinin? Girer de girmesine çıkış yollarını da bilmek, bulmak, oradan da gönle atlamayı bilmek lazım galiba... Kutlarım içtenlikle Kurtuluş kardeşimizi...
Rüyalarda sevmek yokluğuyla sevgiliyi kendi yarattığı dünyasında zor ama güzel elbette