Yaşam Tutamaçları
Yanakları sararmış yapraklar gibiydi
Elleri kurumuş topraklar gibi
Sen ilkbaharda solan çiçek misin be gülüm!
Lafın ince saz durumu gibi, hayatın akışında giderken birden duraksama dönemini yaşayan Bircan, ellerini sıska vücudunu saklamak için kullanırdı. Kimden, neden çekindiği belli değildi.
Hiçbir amacı da yoktu üstelik, hayatın akışkanlığıyla sürüp giderdi yaşantısı. Varlığı kimin umurunda sanki ha orda ha burada...
Ne zaman doğduğunu bilen biri bile yoktu; anası o doğarken ölmüş babası başka biriyle evlenince ona ninesi bakmış..
O kadar çok ki Bircan hikâyeleri...
Sıradanlık varken yaşantımızda başka hayatlarla avuturuz gönlümüzü. Kimi acı çeker yokluktan, kimi ise varlıktan boğulur...
Kimin umurunda kaç sene yaşamışsın, yaşanmış aşkların...
Vücut iklimini değiştirirken, sen hep aynısındır ya, gözlerin aynı bakar, yüreğin aynı çarpar...
Saman alevi gibi değil üstelik benliğin.. Bazen yakar kavurur hiçliğin, sıradanlık önüne set çeker gönlünün...
Lafın ötesi berisi yoktur, zamanla dolambaçlardan vazgeçip, direk lafın vuku bulur dilinde. Yaşın ileriye gidince bunları fark etmen daha kolay olur. Ne var ki için hep aynı senaryo da, ruhun eskidedir. Vücut senden bağımsız süre gelse de, yerçekimi yasasına uymak zorunda kalır. Nihayetinde ömür sana vaat ettiği güzelliği ya da çirkinliği bağışlar. Zaman artık senin için zarar dır.
Otobüste bile yer verilme devirleri başlar. Ömür dediğin nedir be gülüm! Bir bakarsın azla yetinir, şükür tabiatında isen mutlusun. Nankördür ya insan, belli zamanlarda, bunun hiddetini yaşar içinde. İster ama yapamaz, yaşar ama farkında değildir...
Bircan hikâyesine dönersek, kendi dünyasında neler görmüş neler geçirmiştir. Şu an belki mutludur, belki de hayatta değildir kim bilir...
İnanç bütün kötülüklere karşı savunma mekanizması geliştirir yıllarca ona, öyle ya da böyle o zorlukları aşar ve iyi bir meslek sahibi olur. Yaşadıkları ona hep bir şeyler öğretmektedir, kendine acımak yerine, başka insanlara iyilik ederek zaman geçirir.
Zamanla içindeki sevgi, insanlara ışık olur aydınlatır. Onu tanıyanlar onun ruhunun inceliklerini görür ve ders alır. Ne var ki yalnız kaldığında gözyaşları dinmez Bircan'ın. Ailesini özler, zor geçen gençlik yıllarına bir ah eder. Hemen başka şeyler düşlemeye başlar o zaman, yapılacak çok iş var diye düşünür; atar miskin toprakları üstünden....
Öyle ya da böyle yaşamlarımız, bizlerin sınırları dâhilindedir.
İnsan gördüğünü yaşar, yaşamadıklarında takılı kalır. Özenmek dürtüsü başımıza bela olunca, başka hayatların içinde yaşamaya kalkarız. Onlar gibi olmaya, onlar gibi gülmeye, onlar gibi gezmeye..vs.
Başka ülkelerde yaşayanlar lüksümüz olur, onların hayatlarını çalmak yaşamak isteriz..
Hayatlar aynı aslında; başka diyarların insanı bile olsa, hisler ve duygular aynı..dinler ve kültürler farklı bile olsa, onları anlamak ve onların dünyasını tanımak insana başka haz veriyor. Ama onları bizlerden üstün görmek tamamen ahmaklıktır.
İnsanların iç dünyasını tanımak, onları gözlemlemek ve farklı yaşayışları görmek müthiş bir şey. İnsan daha özgür, daha bir zengin oluyor. Ömür nasılsa geçiyor, bu geçmelerde ruhumuzu incitmeden, öğrenerek, içsel hazları yakalayarak daha kaliteli bir yaşam yaşarız. Ne varki kendimizi unutmak ne mümkün değil mi?
Sevilmek dürtümüz var iken, bencillikler bizi okşarken, rahatımızın önüne kim geçebilir!
O yüzden ne yaparsak yapalım kendi elimizden, kendi dilimizden....
Yaptıklarımızdan kimseyi sorumlu tutamayız bu yüzden. Biz istedik ve böyle yaşlandık diyebilmek gerek, korkularımızdan sıyrıldığımız zaman..
Hayat yalan mı gerçekten nine
Bana en güzel masalı söyle!
Ne kurt yesin kızı,
Ne çöl yutsun tavşanı
Bana masal anlat,
Gülen yüzleri olan
Aç insanların olmadığı.
Savaşın yaşanmadığı
Bana masal anlat nine
Pembe düşlerimdeki gibi
Şeker kız evimde gibi..
Yalan mı gerçekten her şey
Senin ellerin, senin sevgin de mi?
Güvenememek kimseye,
Ne akraba, ne de arkadaşına.
Söylesene nine,
Yalan de!
Seni herkes seviyor de!
Güller açmış ya bahçede
Tomurcukları var ya hani
Yaşam gibi...