Yaşlanmak
İnsanlar yaşadıklarıyla yaşlanır,senelerin geçip gitmesiyle değil.Tıpkı bitiş çizgisi olmayan bir yarışa benzer ne kadar çok koşarsan o kadar güven dolar için fakat bir o kadarda yorgun düşersin.Arkana bakmadan geride bıraktıklarını hiçe sayıp durmadan koşarsın hayatın içinde ve egoların zirvede fakat sen aslında hırsınla yerin dibine doğru ilerlersin.Koşarken duyguların saçılır ceplerinden dönüp toplayamazsın,telafi edecek derman kalmaz ruhunda.Pişmanlıklar kervanına katılıp düşüncelere boğulursun,zamanla boy ölçüşür hatalarını asarsın boynuna.Yaşanmışlıklar kırıştırır masum tenini seneler değil.Gülmeyi unutturduğun dudakların gözyaşlarıyla beslenmeye alışır bir zaman sonra.Tebessüme yabancı kalır dünyaya yeni gelen bir bebek gibi suretinde haykırışlara boğulur dudakların ve bir o kadarda hasretin rengine boyanır her yeni gün.Güz yağmurunu sırtlayıp kaçıran kurak topraklara benzer insanoğlu.Acıları,kederleri biraz olsun yumuşatabilmek için aşkı,sevgiyi sömürür kurak yüreğine ve gülmeye hasret yüzüne.Sevildiği kadar mutludur fakat sevilmeyip sevdiği kadar dert yüklüdür.Avdan dönen bir balıkçı misali oltaya ilişen duygular beraberinde getirir akşam sefasını eğer çırpınıp düştüyse oltanın ucundan aşk işte o zaman kurulur rakı sofrası.Sevgiden nasibini almazsa alacaklı gibi tokmaklar kalbin göğsünü,yaşlandığın için değil,genç olmayı başaramadığındandır.Hep sevdiğini zannettin fakat hiç sevemedin belkide.Ya da yaşadığın her tuhaf duygunun adını aşk koydun gereksizce.Bana sorma sevdayı bana sorma aşık olmayı,aynaya bak kendine sor,seni sana en iyi anlatacak olan ordadır her zaman.Dediğim gibi suçu senelerde arama,yaşanmışlıklardır seni ihtiyar yapan ve eline bastonu verip yapayanlız sahtelikler içinde terkedip giden...