Yatkınlık 1

Bir oluşum içinde, öznel süreçlerin işleyişi vardı. Dar bir yönü ile öznel işleyiş fazla bilgi gerektirmeden “o şeyin öyle olmasını güdümleyen” kişi öznesi içinde ve kişi dışında totem algılardan da oluşuyordu.

Kişinin dışında olup bitenler kişiye göre değildi. Yani dıştakiler kişiye göre olup bitmiyordu. Kişiler de dışta olup bitenlerin hamurundan suyundan oluşmakla, kişi dıştakilerle birlikte benzer yasaların inşası olması nedeni ile dışta olup bitenler de kişiye göre olmaktan ayrı değillerdi.

Kişiye göre olanla kişiye göre olmayandan kaynaklı içsel bir çekme itme düzeni oluşacaktı. Bünyesel inşanın seçme ayıklama yapması demek seçilenin içte yalıtılmasıydı. Yine çekme itmenin inşası olan bedenin dışa yönelen ve dışta kaçınan bu seleksiyonları kişi eylemine dönüşmektedir

Çekimin zıddı çekilimdir. Benlik dış dünyadaki çekilimle dış dünyaya yönelir. Böylece kişinin içindeki totem algılayış bir istek, bir yönelme, bir çekim alanı olmakla, belirleme ve belirlenmedir. Ölçme değerlendirmedir

Dıştaki totem algı hem öğrenme olmakla ve hem de dış dünyanın kişinin kendisine göre olmamasıyla, dış dünya kişinin kendisinden bağımsızdı. Dıştaki totem algı kişisel bir karşılanmaysa da; dış dünyanın totem etkisi kişinin bilincinden bağımsız olan ilişkilerin girişicisi olmasıyla, kişinin tam da istediği değildir.

Kişisel yalıtım dış dünyanın kişiye göre uzak olmayan yönü, kişi içinde hep yalıtımlı kalır. İşte kişinin içinde yalıtımlı kalan bu dış dünya kısmı kadarla kişi dış dünyayı kendisine göre olmakla algılar. Yaşantılar. İşte organizmaların “yalıtım içinde kalan bu yalıtma algıları totem algılardı”.

Kişinin bu algısı içte bencillikti. Dışta da dışın bencilliğe göre olan algı ve etkisiydi. Pekiyi de dış dünyanın kişiye göre olan yanı kadardan çok daha fazla bir de kişiye göre olmayan durumu vardı. Bu farklı durum neydi?

Dış dünyanın kişiye göre olmayan etki basıncı, kişilerde GROTESKİ ilikti. Dramla-melodramın; iyi ve güzelle-kötü ve çirkin olanın; bir görünüp, bir yok olanla; firari eşenlerin bir arada giriştiği büyüleyicilikti.

Grotesk ilik olmazları olanlarıyla, inanılmaz şekilde birleştirip bağdaştıran mantık içinde; komikle yani gülünç olanla gülünç olmayan dış dünyanın, yine iyiyle kötü olan kaygı sal duygularını; haz ve elem düzeyinde bir arada algılanıp mantıkça "kategorize" edilmesidir.

İşte dış dünyadaki totem çevre ve groteski ilik, iç dünyamızda yalıtılan korunanı totem algı yapmanın seçme ayıklama girişmesi olmaktadırlar. İçte yalıtılmakla dış dünyayı kendisine göre gibi algılayan totem algılar kişinin bencilliğidir. Ve kişinin bu yalıtımı korumakla bilen beni olan öznesiydi.

Kişinin iç dünyası ile (girişme ve giriştirmeler alanı ile) kişinin dışındaki girişme ve giriştirmeler dünyası, kişi algısına göre olmakla bilen, girişen, belirsizi belirme yapan ölçüşme ve skala değer olması, totem algıydı.

Bilim ise içteki totem algıyla, dışındaki kişisi özneden, kişinin bilincinden bağımsız bir var oluşun skalar değer olmasıyla dış dünyaya bakışımız az çok groteski oluştan kurtulmamızdı. Bu nedenle bilim, bize göre olmayan dünyanın gerçekliği içinde; dıştaki gerçekliğe bağlı kalanla, bize göre olanı amaçlamaktı. Bu nedenle bilim de insan totemledir.

Sosyo toplumsal işleyişler içindeki kolektif totem algılar sürecin öyle olmasına etki eden kişisi algıların bağıntısıydı. Kolektif algılar kolektif yatkınlık ya da kolektif yönelimdi. Kolektif yönelimler şaşırtılırdı.

Kolektif yönelimleri şaşırtan tutumlar daha çok kişi özneli bencillik olan tutumlardır. Ve üreten hareketler üzerindedir. Azamet, algı operasyonları, propagandalar, manipülasyonlar (yönlendirmeler), kibir gibi duyguyu oluşturan durumlar, üretim hareketi üzerinde peyda olacaktı.

Bu tür duygulara kapılma üretim hareketi üzerine modüle olan kapılmalar kişilerine süreç içinde bu hissi kapılmalara göre eğim yatkınlığını, verirler. El, kolektif dönem içinde kişileri kolektif sisteme karşı kişileri özelleştirme içinde olmaya mahkûm etmeyi yatkın kılan azametti. Propagandaydı vs.

Sömüren sistemin olması için sömüren sistemin sürebilmesi için sistemin her zaman kolektif olması şarttır. Sömürme zorunlu olarak sürecin paylaşım aşamasına dek olan bir süre boyunca sistemin kolektif olması şarttır. Sistemin kolektif ligi olmadıkça sömürü ortaya koyamazsınız.

Sömürenlerin sayısı, sistemin belli bir kolektif ligi olan sayısal değerin biraz altındaki ve biraz üstündeki nüfus değerleri etrafında değişken olan bir aralık içinde stabildir. Bu kararlı yapı etrafındaki sömürenlerin sayısı artıkça, süreç kendi içinde rekabet koşullarına girer. Rekabet; zayıf olanı, fazla olanı yok eder. Ya da sömüren tekeller biçiminde köleci referanslar devreye girer. Bunlar da sömüren sistemin yatkınlığıydı.

Sömüren sistem sömürüyü sürdürmek için üretme işini; negatif ligi artmış sistemle özelleştirmenin öznelliğine bağlı kolektif yasalar içinde sürdürür. Üretim toprak, fabrika, alet edevat, bilgi, kolektif emek gücü, kolektif tasarım, hava şartları, tohum ve kolektif araştırma geliştirme gibi birçok enerji biçimleriyle olan birçok sentez süreçlerden oluşur.

Kolektif olan üretim hareketinin temeline de sübjektif olarak kişisi mal, mülk ve para sahipliğini koyarlar. Sahipliği de daha çok kâr, daha çok ticaret, daha çok rant (faiz) sistemiyle sistem içinde dolaştırırlar. Siyasetçinin dar kafalı birisi “rant olmazsa hayatta olmaz” diyordu.

Öyleydi de rantı olmayan aslanların, timsahların vs. hayatı niye vardı? Paylaşımı mal sahipliğine göre yaparlar. Paylaşımı mal sahipliği takdirine göre yapmakla El adaletli köleci ve sömüren süreci elde edersiniz.

Sömüren sistem ürünü paylaşım ve kullanım ederken, sistemi bir miktar kolektif tutmak zorundaydı. Sömüren sistem kolektif tuttuğu kaynaklar içinde biriken kamusal zenginlikleri de ihale, kredi, özelleştirme, yap işlet devret faiz gibi süreçlerle El adamlarına göre El taksimi yapar.

Kolektif ilikle, özelleştirme süreci birbirine çelişkiyseler de sömüren sistemin varlığı eninde sonunda gelir kolektif iliğe dayanır. Bu nedenle kapitalist sistemin de epey bir miktar kolektif iliğe eli mahkûmdur.

El kolektif sistemi kişileştiren özelleştirmeden oluşan sahipliktir. Para adamlığı da özelleşen süreçtir. Para adamlığı El ’in yarattığı süreç değildi. Anamalcı süreç, El süreçlerinin zorunlu durum evrimleriyle vardır.

Yani kapitalizm, liberalizm ve burjuvazi de vs. kişi sel sahiplik ilişkileri doğar. Bu nedenle bu sistemler El anlayışı içine kapsanmadırlar. El kolektife karşı savunduğu köleci sahipliği, feodal sahipliği, burjuvaziye ait sahipliği, kapitalizme ait sahiplikle birlikte sınıflarını korumak zorundadır.

El, kişisel sahipliğin ve kişisel sahipliğin yönetim (irade) gücü olan tüm mana anlayışlarının; tüm dini anlayışlarının hepsidir.

Feodal dönemde burjuvazinin fazla palazlanıp gelişmediği koşullar içinde feodaller El tarafından korunan sınıftı. Feodallerin Bankerlerde ve banker tüccarlarda aldıkları faizler, feodallere zor koşullar yaşatıyorsa; “El faizi yasaklıyordu”. Yani dinsel anlamla “faiz haramdır” diyordu.

Eğer günümüzdeki koşullarda faiz anamalcı şartların bir gelir ve kazanç kaynağı ise El, sanki enflasyon, kriz şu bu kapitalistin bir kazanç oyunu değilmiş gibi “enflasyon oranında faiz almakta beis yoktur”, diyordu. Üstelik bu gerekçe ile de enflasyona meşruiyet veriyordu. Şimdi siz Faizi yasaklayan El mi doğru? Faizi serbest bırakan El mi doğru? Gibi düz bir mantık içinde sorunuza cevap arasanız, yanılırsınız.

İlah; ilahi paylaşım, kolektif yönetim ve kolektif üretimle bir bütündür. İlahi süreçte yönetenler her bir üreten meslek sahibi gruplardır. İlahi yönetim grup temsilcisi kişilerin müşterek kuruludurlar. İlahi süreçte yönetim veya kurul, grup meslek temsilcilerinden oluşmaktadır.

Kolektif olmayan dağıtım, paylaşım ve üretim şekli; El tarzı paylaşım ve yönetim şeklidir. El, kolektiften aldığı kolektif gücün malını, mülkünü kişisi sahiplenme yapar. Yönetim şekli kişisi sahiplenme üzerinde herkese vaat etmektir. Rızk dağıtır. Nasip rızkını kısar

El tarzı yönetimler, meslek sahiplerinin değil; mülk sahibinin yönetimidir. Bu nedenle mülk sahiplerinin yönetimi monarşi gibi tekil ve oligarşi gibi çoğul yönetimlerdir. Her ikisi, El tarzı paylaşım ve El tarzı yönetimdirler.

Kolektifi oluştaki bağıntı anlamalarda olduğu gibi bir şeyin diğer şeyle bağıntı ilişkileri koptu mu, ya da kolektif gibi bağıntı süreçler görmezden gelindi mi orada, sisteme ve olup bitene yabancılaşma başlar. Ön ittifaklar içinde ve çok genişleyen ittifaklar içinde ittifak çevresiyle yönetim; yönetim merkezi ile çevresi birbirine gözden ırak kalıyordular.

Ön ittifakla genişleyen çevredeki, o çevrenin alan kontrolünü sağlamak gerekiyordu. Yönetim merkezi ile çevresinin alan içi iletilmeler yapması gerekiyordu. Çevre içinde bu oluşumu karşılayacak durumla merkezin gözü, kulağı, temsilcisi olmanın yeni durumuyla sistem organize oldu.

Organize olmak hem sürecin gereğiydi. Hem de iyiydi. Olması gereken zorunluluktu. Ama bu durum sürece iki bakımdan olumsuz ve zıt etkilerini de verecekti.

Bu zıt etkilerden birisi yönetim merkezi ile genişleyen yönetimin çevresiydi. Yönetimin genişleyen çevresiyle arasında yapılan zorunlu organizasyonlardı. Bundan ötürü, yönetimin merkezi ile yönetim çevresi arasına oluşan engeller, “yönetim merkeziyle çevresi arasına bir zaman mekân aralığı” da koymuş oluyordular.

19 Şubat 2019 9-10 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar