Yaz D/okunuşları
Aşklar sevdalar da mevsimler gibidir ya!Dokunuşlarıyla içimizde uzunca zaman salınan ürpertileri; sıcağı, ayazı yazıyla... Ani bastıran bir yaz yağmuru gibi geliverirler. Ansızın konuverir omzuna yüreğinizin. İçine içine ötüşler bırakır, nazlı edalı, bir rüzgar kuşu gibi yaz. Bir naz bir naz, cazibesi öyle ısınır ki içinizde duymak görmek istemeseniz de bahar ardında kalmanın daha da kaybettiren burukluğuyla kapılıverir; akıntısında bilinmeze sürüklenir gidersiniz... Pencerelerde kanatları lodosun, ıslık çalan kırlarda çayırların aheste salınımları; alır gider sizi, sevdanın geceleri denizden gelen sessizliğinin üryan dokunuşlarına. Nefesinde, nefesiniz titrer kimi zaman, yokluğu ağarır, delice haykırır boşluklarınıza, canınızı öylesi yakar ki hasreti! Sıcacık kollarında yazın kavrulan güneş gibi, sevgilinin özlemi dağlar yaranızın hasret okunuşlarını... Güller terlerken koynunuz da olgunlaştıkça açan bakışlarınızın altında düşlenen yakamozlarda yıkanır bakışları sevgilinin. Seven hissedermiş ya hissetmek yaşamaktan daha güçlü sever uzaklarda olgunlaşan meyvesini mevsimin... İçinizde sayıklayan ilkbahar çiyini basar sonra o ansızın gelen yağmur. Çoraklaşan diyarlarınızdan yağmur gözlü bebekler bakar aşka sevdaya. Şen şakrak ağızlarında kuşların cıvıldar çağlayanlar, suskunluğunuzdan fışkırır göğe zerrecikleri kalbinizin. Öylesine kopar bedenin duvarlarından ilkbahar, yaz ateşiyle sürüklenen deltasında okyanusuna karışır, çarpar çalkalanır içinizi vurur deli deli çiçek mevsiminde gözeneklerinizden başını çıkarıncaya değin. Göğün anaçlığıyla okşar durursunuz yeşil bakışlı baharınızın, ilk maviliklerinde coşacak tohumcuklarını. Haydi dinlen dercesine ;sahralarınızı serer önüne çok yoruldun, çok çiçek verdin ;ağırlığınca dallarına omuz verirsiniz, salkım saçak sinelerinizi açarsınız kucağına... Nasıl toydur ilkbahar, nasıl döllenir dağlarınızdan esen meltemlerin nağmelerinde, nasıl süzer vadilerini yosun dem gözeciğinizin akıntısında kıpırdayan su kuşlarının görünmezliğinizde çırpınan kanat senfonisinde. Nasıl şevkatlidir, nasıl ateşli alev alev yangınlarınızın terleyen tomurcuğunda yaz!
Sonra sonbahar gelir duvağını savura savura... Çiçekleri solar olgunlaşan meyvelerin hasat sevincine eğilir ya dallar, eğilir yürek gidenin ardından. Meyvesiz kimsesizdir artık, son yaprağı öylesi titrer gözbebeklerinizin huzurunda, Akarsular ağlar kirpiklerinizde, ırmaklar sessiz sessiz akar... Göğsünüze eğilen söğütlerin efkarında düş kurar alnınıza düşen günbatımının perçeminde serçeler... Yanık bir tenden kalma solgunluk üflerken, karayı teninizden, kar suyuyla yıkanmış çiğdemler açar verdalı nar kabuğundan atmış şelalelerinizde... Hüzün durağı göğsünüzde akerdeonlar dalgalanır, ağlar gidişler. Uzuvlarınızdan sızar, sonbaharın saman sarısı saçları, bekleye durur uzak yollardan dönmeyen sevgiliyi... Kim ilk görüşte aşık olmuş ki dercesine; aldatır dilleri, şarkıları, bestesiz gamzeleri. Yaz bakarken ardından sonbaharın ;kucağınızda yavrusu kış, tir tir titretir uçlarınızı. Ve kundakta kaskatı yavrusu ağlar için için halinize... Terkedilmek öylesi ağırlaşır ki, uykular haram olur yediğin içtiğin su her zerresinde bedenin yanar yakar artık beklediğin yerde seni. Kavuşamamanın o buruk çığlığı kesilir göbeğinizden dibe çöker çiçekleri kirazlarınızın... İçinizde tüttürür yalnızlığın bacası, ne bir haber ne bir umut doğurmaz artık, sizi selası çoktan okunmuş ortalarda koyan o mavi sevdiğiniz... Mevsimler gibidir ya insan... Bir garip saba iner kubbelerinden çırılçıplak ağaçların. Her yeri ölüm marşı bürür, üşürsünüz!Üzerinizde kardan bir örtü, aşkı sayıklarsınız! İlkbaharla tepeden tırnağa gelin gibi tomurcuk tomurcuk donanan ağaçlarca ; yine baharlar gelecek yüreğine diye fısıldar kumsalda o vakitten emilen yaz, yaşıyor olmanın içinizde büzüşen o garip sıcağından... Biri çıkıverir ya nihayetinde, bozar oyunu!... Öyle içten gülümser ki, sanırsın dünya duracak, öyle içten bakar ki, mayıs kıyılarıyla sözlenen denizlerin şuh sureti yansıyor derinliklerinizi sanırsınız. Gülümserken, kucağında onca zaman hayal kurduğunuz yaza, ağustos ateşleri kaynatır içinizde sevda ; ah öylesi konuşur ki, tadınızdan akan nar tanecikleri gibi kızarır ufuklarınızda. Çıkar çok sevdiğini söyler inandırır. Sonrası mı hep sonbahardır, baharından çıkamadığı sonbaharında, teselli makamı üfleyen bir neyzendir ya bu defa kendi aldanır!
Tıpkı olmayan ama o hep hissedilen mevsim gibi ;yalancı bir bahar bırakır içinize usulca gider. Ve bir yaz daha gelir, bir yaz daha omuzlarınızda esinti şalını bırakır gider; fırtınada onca hengamede omzunuza konan ılık nefesinden...