Yer Altında İnsanlık
Nasıl ki bir parti güç ya da makam elde etmeye niyetliyse, bunları elinde bulunduran hükümet de onları elinde tutmaya niyetlidir. Ama hükümetin bunu kendisinden almak isteyenlere karşı kullanabileceği pek çok kuvveti vardır. Halk da dolaylı bir şekilde hırslı-ki kendisi çok özverilidir ve zulüm görenin çilelerini sünger gibi emer-olanın tahriklerine kapılarak vuku bulan baskıcı tedbirlerden dolayı zulüm görür, kendi işlerini bir kenara bırakır, gelişimini bırakır, söylenen ve yapılanlarla ilgilenir, kızışır ve sinirlenir, ve sonunda zulmedenin çöküşüne sebep olacak şekilde ağırlığını koyar.
Ama kendi çıkarları için savaş vermediğinden dolayı halk kazansa da bir avantaj elde etmez-özellikle de doğruculuk muzaffer olmak için savaşmaya gerek duymadığından dolayı. Azimli olanın hizmetindeyken eski güç sahiplerinin yerine haşmetiyle bir yenisini getirir. Kısa bir süre içerisinde eski zulüm görenler zulmedenler haline gelir ve halk-her zamanki gibi kaybeden tarafın aldığı tedbirlerden zarar gören ve kalbi kurbanlar için atan-kendi çıkarlarını bir kenara bırakarak ağırlığını hırslı olan için kullanmaya devam eder.
Kısacası bu acımasız ve vahşi oyunda halk yalnızca zaman harcar ve durumunu kötüleştirir; yoksullaşır ve acı çeker. Tek bir adım bile ileri gidemez.
Keşke partiler en azından arkalarında halkın desteğini hissetmeselerdi; keşke halk yalnızca kendi maddi çıkarları, endüstriyel amaçları, ticaret ve iş ile ilgilenseydi ve politika adındaki rezil oyuna kayıtsız olsalar, hatta küçümseme ile yaklaşsalardı; keşke bu psikolojik uyarıma, 13 Haziran'da maddi tahrik bağlamında takındığı tavrı takınsaydı. O zaman birden yalnız kalan partiler provokasyonunu keserdi; cesaretlerine güçsüzlük ket vururdu; sonunda benzinler düşer, eriyip halkın arasına karışır ve sonunda yok olurlardı. Ve hükümet-yalnızca muhalif olunduğu için var olan, yalnızca partilerin yarattığı problemlerden beslenen ve o partilerin ötesinde bir varoluş sebebi olmayan, kısaca son 50 yıldır kendini savunmaktan başka bir şey yapmayan ve savunması sırasında merhametli olsa yok olacak olan şey-bir ceset gibi çürürdü; yardım almadan dökülürdü ve özgürlük ortaya çıkardı.
Vatandaşlık görevi!
Aynı memlekette tek sembol altında yaşamak bireyleri sadece vatandaş yapabilir duygudaş yapamaz. Aynı acıyı aynı derecede hissedebiliyorsak dilimiz olmasa da duygudaş olabiliriz. Aynı dili konuşup acısını paylaşamayan, birbirini anlayamayan, sınırları belirlenmiş, yasaları olan, seçimle gelen kin ve nefret dolu politikacılar tarafından yönetilen insanların olduğu ülkeyeyse vatan denir.
Seçimler hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Aldığı yetkiyle yönettiği nüfusu oluşturan unsurlar arasındaki hegemonya mücadelesini manipüle ederek iktidarını sürdürmekten başka bir amacı olmayan devlete ve kurumlarına karşı isyan odaklı mücadeledir esas olan.
İçinde yaşadığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor. Şehirlerimiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. Tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz.
Ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak.
Burada, beyaz karıncalar gibi, milyarlarca kör, uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek. Günün birinde deli gibi uyanıp, bıkıp usanmadan birbirlerini boğazlamaya koyulacaklar.
İçine gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir.
Delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. Deliliğin kökünü kazıma yönündeki aciliyetimize rağmen, yeni tanrı odur, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu: ölümümüzdür o, hiç durmadan her şeyi talep eder.
Türkiye basınında insanların egemenliğinin sözcüsü yok. Burjuva, asil, rahip, cumhuriyetçi ya da sosyalistlere ait olsun, gazeteler birer köle; ödülün güç olduğu bir turnuvaya hazırlanan politik bir savaş atını tımarlıyor, gemlerini cilalıyorlar.
Bu dünyada kesin olarak benimkinden, uğruna çıkarımın bir kısmını feda etmek zorunda olduğum bir çıkardan üstün bir çıkar olmadı, yok ve olamaz. Bu dünyada insanlar yaşıyorsa ve ben bir insansam benim çıkarlarım da diğer herkesinkine eşittir.
- Bana borçlu olunandan fazlasını borçlu olamam; ve verdiğimden fazlasını alamam. Ama bana hiçbir şey vermeyene borcum yoktur; yani bu kolektif esbab-ı mucibeye (ya da hükümete) hiçbir borcum yok, çünkü hükümet bana hiçbir şey vermiyor ve zaten benden aldığının dengini bana hiçbir zaman veremez (ve bu arada, zaten ona sahip değil). Her durumda bir seçimin münasipliği ve tekrarlanması gerekip gerekmediğine karar veren kişi benim; ve bu yüzden kimseden nasihat, ders, ya da özellikle emir almak için hiçbir sebebim yok..!
Hiçbir çağda bu çağda olduğu kadar harem hayali kurulmamıştır. Her erkek gördüğü her kadını haremine almak isteyen bir manyağa döndü. O daracık kotlar,dekolteler,taytlar zihin dünyalarında bir efendi ile bir köle ikilemi yaşatıyor. Hem bütün kadınlara hükmedecek bir efendi hayali hem de bütün kadınların hizmetine girecek bir seks kölesi fantezisi.
Tarihimiz boyunca organize hırsızlar ırkı olmuşuzdur. Doğayı sömürmüşüzdür, başka bedenlerden canlar çalmışızdır, kültür hırzsızlığı yapmışızdır. Gelişimimiz ve yaşamımız hep bir şeyler çalarak devam etmekte. Ve bunun için ummalı uğraşlardan eksik etmeyiz vücudumuzu.
Arı kovanlarından aşırdığımız balları alırken, sanki eğlence olsun diye saldırıyormuş gibi düşünürüz arıları. Oysa daha sonbaharda başlarlar açlıktan ölmeye arılar... Tüm zenginliklerini çalıp çırptığımız için.
eşekkürler,şiirkolik ailem..Saygılar.