Yesribci
Neyi unuttuğumu açıklayayım ve ne de neyi bildiğimi...
Yolunu gözetirken...
Veyahut bakmışsam yok olup!
Bitmez... Milyon tezahüründen ancak belki birini aktarabilirim. Duygular asla anlaşılmaz, hissedilmez. Yaşayan biri olarak ben dahi o duygulardan trilyon kat uzağım.
Onu görmek...
Yaşadığım en güzel duyguyu anlatmak istiyorum. Her sabah güneş doğarken ayaklarım beni onun evine götürürdü.(Kuşların cıvıltıları bürüyor aklımı o anı düşündükçe) Ancak o okula gitmek için çıkardı evden, birde okuldan çıkarken görebilirdim. Hiçbirini de kaçırmazdım, fakat dikkat de çekmezdim... Çoğunda o bile beni görmez, ben bakar ve ayrılırdım... Yoksa yaşamak nasıl mümkün.
Bu su içmeden, yemek yemeden duramamak gibi birşey olmuştu benim için. Öyleki nasıl susadığınızda, yandığınızda rüyanızda hep su içersiniz, eğer bulamasanız hep arar durursunuz... Öyle de hiç bir günüm yoktu ki onu rüyamda aramamış olayım... Onu görmelerim nadir olsada.
Yok olmak...
Hiç bir ânım yoktu ki ona baktığımda yok olmayayım.
Attığım adım ağlardı, ben ağlardım, belki bastığım toprakta.. onu görmeye saniyeler kala. Mümkün mü idi onu düşündüğümde ağlamamak. Peki bir gönül ağlamasıyla, gönül feryadıyla, ölecekken ab-ı hayat suyunu bekler gibi bekledin. Ve sonra...
Ve sonra... Hele birinde yok demiştim..(onu gördüğümde) Yok olamaz böyle birşey. Hayır imkansız... yada ben, ben değilim. İkinci bir saniye bakmadan çabucak ayrıldım oradan yaşadığım şokun etkisiyle.(Ben şimdiye kadar nasıl yaşayabilmişim dedim içimden, ah! unutkanlık nimetmisin, yoksa noksanlık mı? Unutkanlıkta olmasa şuan muhtemelen yaşamıyordum)
Tabi bu ileriki zamanlarda konuşabildiğim bir anda, ondan uzaklaştıktan ve sonra tekrar gördükten sonra olmuştu.
Peki konuşamadığım anlarda.. Aşkın derinliklerindeyken.. Kendini kaybetmişken.. hayat durmuşken!..
Bu bilgi olsa; görülmemiş duyulmamış bir bilgi olurdu elbet .. Ve sen bunu ispatlayamazdın kimseye.. Kimse anlamaz ve kabul edemezler.. Çünkü kavrayamazlardı. İşte buda buna benzer. Kavramsızdır.
Eğer bunu anlamak istiyorsan bildiğin herşeyi unutmalısın. Soru yok, cevap yok, dünya yok, sen yoksun!.
Evet var olan da var, fakat bu dünyada değil, farklı bir alemde sanki, çünkü o anki isteklerini bu dünya karşılayamıyor, aciz kalıyor.
Kısaca onu gördüğümde bu dünyadan çıkıyor, dünya deyimiyle yok oluyordum. Fakat farklı alemde de başka şey düşünmek ne mümkün.
İşte yoklukta bir varlık buluyordum. Bunun tam terside benim yaşam felsefemdi doğamdı. "Varlık içinde bir yokluk" Yani var olan yoktu gözümde. Aynen yok denilenin var olduğu gibi.
Onu gördüğüm andaki hisleri anlatamamki; Eğer onları dünya kelamıyla anlatacak olsam, anlatacaklarım gerçek aşkıma nazaran çok gülünç bir hal alabilir. Zaten hissin anlatılamayacağını herkes bilebilir, hele de böyle bir hissi anlatmak, olsun yinede anlatacağım aşkın hatırı için, haya için.
Çoğunda daha onu görmeden bilebiliyordum, hissedebiliyordum onu göreceğimi ve çıkageliyordu, kalbimi yerinden çıkarmak için. Evet ilk önce kalbim duruyordu. Sonra dünya. Sonra bir asır geçiyordu o anda. Ben dayanmıyor hemen yüzümü başka yöne çevriyordum. Hem hâyâm el vermiyordu hem dakika aralarıyla bakmamış olsam paramparça olacağımı hissediyordum. Ancak bir-iki saniye dayanabiliyordum bakmaya ve bakarken de yok olmuş bir vaziyette.
Evet dedimya sadece cemaline bakıyor hâlden hale giriyordum adeta. Her şey bitiyordu gözümde ondan başka, kendimi dahi unutuyordum. Ne olduğunu ben dahi anlamıyordum ki anlatabileyim. Yok oluyordum nasıl anlatabileyim? Anlatacaklarımda yok o halde.
Dedimya yoklukta bir varlık buluyordum. Bunun tam terside benim yaşam felsefemdi, doğamdı. 'Varlık içinde bir yokluk' Yani var olan yoktu gözümde. Aynen yok denilenin var olduğu gibi.
Misal sevdiğimin o güzel cemalinden başka yerini görmüyordum yok sayıyordum. Yüzünden aşağı hiç bakmadım, yoktu gözümde. Aşk için yoktu, hâyâ için yoktu, insanlık için yoktu. Acaba kimler yok olan neyi kanıtlamaya çalışıyor, neyi neden ön plana çıkarıyor? Kim için merak ediyorum, ne için? Sonra üzüm üzüme baka baka kararıyor. Sevdiğim diyemiyorum sonra, sevdiğim boğazımda düğümleniyor. Yada Yesribci ağlamaktan başka bir şey bilmiyor deniliyor. Bu durumda ne bilinebilir ki ve nede ne bilinmek istenilebilir?
Onu görmek mi..
Evet onu görmekten korktuğum zamanlar da oldu. Yanlış anlaşılmasın ondan değil, çevresindekilerden çekindiğim için. Onu orada onların arasında öylece görmek istemediğim için.
Yok ve var karışıp gitti, sözcükler karışıp gitti. Uzatmak anlamsız, daha ne kadar söz, duygu ve açıklamalar olsada, yok sayalım biz, belki ebediyen var olur.
----- YESRİBCİ -----
(NOT: yesribci kelimesinin sonuna ?h' katıp tersten okursanız hiçbirşey demektir.)
[Ufak bir açıklama daha; 'Bu felsefe kısaca şu şekilde belki izah edilebilir; diğer duyguların göze büyük bir galebe çalması, belki hem gözü de kendi taraflarına çekmesi..' (bir misalle daha pekiştirecek olursak misal başkalarının kusurlarını görmemekte bu nevidendir, bazı his ve duyguların coşkulu şekilde bulunmasındandır, aynı da bülbül hiç gülün dikenini görür mü yada ondan bahseder mi? Bunu gözlere hitaben söylüyorum ki; Var olanı yok saymak veya yok olanı var saymak hislerin hissidir.]