Yıldızların Kehaneti mi Aşkın İhaneti mi?

Çok geç keşfettik kendimizi, ilk keşfimiz aşkımızdı çünkü. Zamansız mekânsız bir akşamüstü, ayaküstü uğrayıvermişti yüreğimizin en mahrem yerine.
Bir ömrü ele geçirdiğinde anladık bizdeki ömrünün kısalığını, sevda dolu gözlerin yabanlığını. Bize sunulmuş sevinçlerin bizden çalındığını geç anladık.
Acılarla örselenmiş bir bedende kahırla, sitemle tımarlanmış bir ruhta aşkı sahici sanıp, uğrunda ölmek için kurduğumuz söz panayırlarında darmadağınık hayaller içinde, yerli yerinde gördük yine de sevdamızı ve yepyeni dünler yarattık eskiyen günlerden. Ömrümüze geçit vermeyen hüzünler sıradağlar gibi sıralanıyorken gönül coğrafyasında, hep vedasız gidenler için icat edilmiş saatleri söküp çıkardık zamandan.
Nefes alacak kadar boşluğu bile kalmamışken gökyüzünün hep merhamet istedik kanımızla beslediğimiz aşktan.
Yok oluşumuzun provası yapılıyordu o vakitlerde sevgilinin gözlerinde. Cinnetimizle geçecek tufanımızı bekliyordu ve biz yine de onda biriktiriyorduk kendimizi.
Her gece bakışlarında öldüğümüz sevdanın sabaha yakın bir saatinde, teninde yeniden dirilmişliğimizi kâr saydık, makbule geçmedi yine de, ellerin elpençe divan duruşu, makbul sayılmadı gözlerin kara sevdaya inanışı.
Gün artığı bakışlarımızdaki ürkeklik yüreklenemedi suskunluğumuzda, yaşayamadığımız yılların yazgısı alnımızda, gecenin suretine dolandık, kaldık.
Bizi ona vurgun kılan, bizi onda vuran sevdamızın yalanlığına kanmasaydık, yârin insafına bırakmasaydık uysal gülüşlerimizi, ihbar etmeseydik kendimizi, bekli de bu hayatı temize çekmeye gücümüz olacaktı. En acımasız cümleler içinde zan altında bırakılmayacaktık ve arayıp durmayacaktık kendimizi el yordamıyla, başını kurgulayamadığımız sonlarda yitip gitmeyecektik. Bilmeliydik, bu hiçliğin içinde gelecek beklentisinin olmayacağını.
Nabız atışlarımızdan çok uzağız şimdi. Bakış uçlarımızda darağaçları kurulu, gözlerimizin pasında yüzdürüyoruz dünyayı. Avuçlarımızda paramparça bir aşkın öyküsü varken, arıyoruz, yeni bir ölüme hazırlanan alınyazımızda yokluğumuzu ve itiş kakış sürüyerek bedenimizi.
Yıldızların kehanetine mi kulak verelim şimdi, yoksa aşkın ihanetine mi?




yurdagül özay

14 Ocak 2011 2-3 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    ....yârin insafına bırakmasaydık uysal gülüşlerimizi, ihbar etmeseydik kendimizi, bekli de bu hayatı temize çekmeye gücümüz olacaktı.....

    bam telini yakaladım;evet belkide bu hayatı temize çekecektik.. Teşekkürler Yurdagül hn.