Yılkı Güncesi (2)
Granit saatin akrebine takılan dakikalar gece vurgunu sözleri savururken, yeni bir yılkı güncesi gecenin yüzünü yalıyor ıtır bir söz sayfaya düşüyor ve an bakışlarını tavana dikiyordu.
Şafak eskitmelerini iyi bilen gözlerimin beklemeye tahammülü kalmamış ve yitik zamanların söküğünü dikmeye çalışıyordum.
Açılan kitap sayfalarının sözleri suratına sağlı-solu şamarcasına iniyordu.
Yazmaya alıştığı manzum sözleri okumak ne de zor geliyordu.
Kulağına ismi okunan masumiyetimin ilk şaşırmasındaki acemiliğim gibi bu sözleri sakince ilk kez duyuyordum.
Devşirme dizgilerin ortasında şaşakalıyordum.
Ortaya ise ?'Abbas'ın kurduğu sofrayı'' sergi etmiştim.
Bu gece ?'şişenin dibinde mısra arıyordum.''
Şişeyi ben atmamıştım orta yere, zinhar!
Ben, hisardan geçiyordum vakitsiz.
Boşluğun koluna takılmışım beyhude...
İki parmak gazete kenarına yazılan ve kim bilir Abbas'tan kalma dizeyi okumaya başladım tekrar tekrar.
Gadre uğramış dizeydi bunlar...
Sevicileri sanat saymamışlardı ?'garip'' saymışlardı vakti zamanında.
Off dedim of...!
?'Bilemezdim bu derde düşmeden önce /Kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu ?'
Bir garip olmuştum...
Sarı sıcak coğrafyanın yakısında eriyorken...
Fırladım birden bire kan ter içinde... Yalnızlığın kollarımı zincirlediği odamdan.
Sözler üstüme üstüme geliyordu.
Tık nefes kaldım.
Sığıntısı oldum mağaranın.
Gözlerimi yatırıp ıraklara Etna'nın lav püskürtmesi misali, kraterlerinden dizeler püskürten nice dağlar gördüm.
Külden şiirlerim oluyordu.
Yeşermiyordu etrafı artık...
Yıkıma uğramıştım.
İşte bu nokta... Tamda bu nokta...
Üçayaklı sehpalarda görücüye çıkardığım dizelerimi yılkıya salmaya karar verdim.
İlk kez üçayaklı sehpada gülen dizelerimi gördüm.
Onlar kuralsız yaşamışlardı...
Alabildiğine ?'dadaist'' alabildiğine başına buyruk...
En zorlu jürilere posta koydum.
Yıktım kuruldan surları...
Söktüm dişlerini tek tek...
Kısaca ben ?' Deli Dumrul ?' oldum.
Bir köprü yaptım.
Salma saldım millete, kendim geçerken, kendimden bile para aldım.
Olacak iş değildi... Ama adalet yerini bulsundu.
İşte bu anlamda dizeden köprünün ayaklarında başlayan çatırdama yüzünden artık manzum hana giden yolu kapatmıştım.
Apansız bir kararla... Manzumlarımı yılkıya saldım.
Kırık dökük dizelerin aksayan yürüyüşleriyle dağ bayır dolaşmaları ne zordur çok iyi bilirim.
Ta ki, Sığırtmaç günlerimden...
Ruhları üşüyen dizelerim, uçurum kenarı bakışlarını fırlatırken diplere doğru, kekik kokularına bulaşır yüzleri ve ardı sıra pınar gözelerini dolduruyordur belki de yılkı dizelerimden akan gözyaşlarım.
Pınarın kenarına bir maral düşer kana kana içerde gözyaşımı, bilmez...
Ab_u hayat değilse de biraz tuza keser tadım.
Her hıdrellezde, Hızır (as) yolunda açar mı yılkı dizelerim?
yahya incik/şanlıurfa/2009
18.06.2009 saat:24:00