Yine de Seni Seviyorum

Önce heves vardı, sonra atalet geldi. Bir kibrin gölgesi altında - yalnızca tek bir kibirdi, tek başına, duvara gölgesi yansımayan cinsten - küle dönmüş ne varsa, içinden bir Anka çıkması bekleniyordu. Gözyaşı sanmışlardı yağmuru önce, yurtlarından sürgün edilmiş Tanrıçaların gözyaşları. Yağmurdu yağan. Hep yağmurdu. Anlam atfetmekten vazgeçtiler tuzlu sulara.

Sonra aşk geldi sandılar, insanın yanaklarını kızartan, sırtından aşağı soğuk terler ve öpücükler akıtan türden bir aşk. Yanılmışlardı. Aşk gelmezdi. Aşk beklerdi - ki ayağına gidip eteklerinden öpün.

Gölgesiz insanlar, bileklerinde prangalar, tek sıra halinde yürümek içlerine sinmediğinden, gökyüzünden bakılınca Atatürk portesine benzeyen bir karmaşıklıkta etrafa dağıldılar. Gölgeleri henüz satışa çıkarıldığı için "yeni sezon ürünü"ydü, pahalıydı; bu işten hiçbir kârları yoktu. Onlar prangalarını seviyorlardı, çünkü Şeytan Pranga Giyer'di.



Mısır'ın en büyük gizemi olarak insanların evlerine taşınan kediler camlardan kendilerini atıyorlar, miyavlayan insanların kornealarını çiziyorlardı. Bu ne saygısızlıktı! Mart ayında çiftleşmek insanoğlunun ne haddineydi!

Yeni ölmüş bebekler mezarlığında, elindeki asayı Zeus'a doğrultmuş bir imam, kafasına geçirdiği huniden içeri vicdan dökerken insanlar, kendi alanını işaretliyordu; köpekler bu duruma çok kızmışlardı.

Mor bir gökyüzünü hayal eden bir çift, beyaz çimlerin üzerine serilmiş, yeşil bulutları bir şeylere benzetmeye çalışıyorlardı. Bulutlar yeşil olduklarından hiçbir şeye benzemiyorlardı. Gökyüzünde Arapça Allah yazısını bulduğu için sevinen bir Yahudi, kendisini Kızılderili dölü olmakla suçlayan Türklere küfretmeye başlayınca, gökyüzündeki yazı da kaybolup gitmişti.

Bir Fransız balkonunun tırabzanlarına kafamı dayamış, yoldan geçen insanların üzerine hiç de komik olmayan espriler kusuyordum. İçimde büyüyen, prensip olarak çıkarma işlemine karşı olduğundan asla küçülmeyen, karanlık, duvara gölgesi yansımayan kibrin karnını doyururken, kollarımdaki atalette sevilecek bir şeyler arıyordum. Yağmur yağmıyordu, asit düşüyordu tırnaklarımın üzerine - üstelik yeni manikür yaptırmıştım. Regl dönemindeki bir erkek kadar imkansız hisler içerisinde, cinsiyetçi söylemlerden kendime ait, tek odalı bir Ak Saray inşa ediyordum. Rönesans, kapımdan ne zaman geçse uykuda olduğum için bir uyku düzeni yapmaya karar vermiştim. Günün herhangi bir saatinde uyuma yasağı vardı, üzerinde oturduğum koltuğun dikişlerini saymaya da böyle başlamıştım.

Dikişleri sayarken kapıdan içeri giren suyun rengi mordu, ben yine mutsuzdum. Çünkü içimdeki bu şey çıkarma işlemini dahi öğrenememiş, ıslah olmaz bir sözelciydi ve dünyada ne zaman bir kadın Cezmi Ersöz dese bu şey büyüyor, ne zaman bir adam bir kadını sevse hasetinden çatlıyor ve yayılmadık hücre bırakmıyordu.

Gölgesiz İnsanlar Komisyonu'ndan haber bekliyorum, beni de prangalasınlar diye. Bu 4. başvurum, heyecan içindeyim, bu sefer olacak: 4 benim uğursuz rakamım.

Yine de seni seviyorum.

16 Aralık 2014 2-3 dakika 6 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Bir sürü yaşanmışlık ve sevmek adına söylenebilecek en güzel cümle var mı ötesi? Yine de seni seviyorum. Her şeye rağmen. Kutlarım içtenlikle güzel bir yazı kaleme almışsınız Hilal hanım...👍