Yokların Çok Olduğu Güzel Günler
Yokların çok, imkanların kısıtlı olduğu zamanlarda açmıştım gözlerimi dünyaya. Yufka ekmeklerin sofralara konulduğu fırın ekmeklerinin ise ayda bir veya iki kez evlere girdiği zamanlardı. O günlerinde dört gözle beklendiği bir hayattı yaşadığımız.
Lastik ayakkabıların arkaları yırtılınca kömürde ısıtılan bir demirle yama yapıldığı o günlerde tek yamalı ayakkabılar bizim için yeni sayılırdı. Lüks hayallerimiz hiç olmamıştı, kumandalı araba hiç görmemiş bu yüzden hiç hayalini de kurmamıştık.
Şimdi beş yıldızlı otellerin sarıp bunalttığı bir sahil kasabasında gözlerimi dünyaya açtığımda sahiller tenha, yeşillikler çokça imiş. Televizyonların daire fiyatında olduğu o günlerde akşamları büyüklerimizin anlattığı masallar bizi avutur, en çokta dedemin anlattığı kurtuluş savaşı anıları ilgimizi çekerdi.
- Dede bir daha anlat.
Israrımız karşısında defalarca duyduğumuz anıları defalarca daha dinlemek zevk verir, anılarla beraber uykuya dalardık. Dedemden gizli mandalina ağaçlarını tarumar eder her seferinde de dedeme yakalanmaktan korkardık. Hoş kızmazdı, 'Oğlum bekleyin sararıp olgunlaşsınlar' dedi o günler hiç aklımdan çıkmıyor.
Oysa biz mandalinanın yeşilini sever o ekşi tattan haz alırdık.
Haylazdık, durumdan vazife çıkarıp komşunun ineklerini taşlar, sapanla kuş kovalardık. Köydeki tüm cenazelere katılır, cenaze yataklanmasını beklerken saklanıp Münkir ve Nekir'in ne sorduğunu merak ederdik. Çamurdan evler, arabalar yapar kuruyup dağılmasın diye sık sık sulardık. En çok sevdiğimiz oyuncağımız tahta kamyonlarımızdı. Virajlı yollar yapar, sardığımız ağır tonajlı yüklerle zaman zaman kaza yapar. Her kazadan sonra oturup ağlardık.
Teselli edenimiz çok olur, çabuk gülerdik. Çamurlu elbiselerle akşamları eve gitmekten korkar, azardan kaçmak için nenemin arkasına sığınırdık. En çokta leğende banyo yapmaktan korkardık.
İlçede kurulan pazardan gelecek çikolata hatırına çapa yapar, portakal toplardık.
Okul zamanları siyah önlüklerimiz, beyaz mendillerimiz olur, mendilleri batırmayın diye sıkı tembihler alırdık. Harçlık nedir bilmez, arkadaşlardan üttüğümüz bilyeler hazinemiz olurdu. Çok saf, çok temizdik. Küfür bilmez, aşktan anlamazdık...
Nasıl oldu bilmiyorum?
Zaman çok hızlı değişti, köydük belde olduk. Bakkallar açılmaya, televizyonlar evlere girmeye başladı. Lastik ayakkabılar beğenilmez, bayramlıklara sarılıp uyunmaz oldu. Çok geçmeden büyük apartmanlar yapılıp, yabancı insanlar gelmeye başladı. Her şeyin değeri para ile ölçülmeye başladığında ise kaybetmeye başladığımızı hiç anlamadık.
Bugün o günler özleniyorsa, nerede yanlış yaptığımızı hiç anlamadığımızdan özleniyor...
Zaman denen kuşun kanatlarına binen herşey uçup gitti. Bir hayal oldu. "Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş." dendi. Her gidişin ardından ıstırap ve hasret yudum yudum yudumlandı.. Tebrikler güzel yazıydı.👍