yokluğunun ayak izleri...II
İmkânsızı istemek göz göre göre reddedilmekse, haydi, durma, reddet beni.
Seni istiyorum...
Neredesin şimdi? Kaç uzaklının aramıza sürdüğü mesafedesin? Uzayıp giden kaldırım taşlarınca hasretim kokuna. Hani uzatsam elimi, tutuvereceğim sanki saçının, alnına dökülen o isyankâr büklümünü. Uzatsam gözlerimi, eğilecek sanki önümde dudağının sağ kıvrımı.
Söylesene sevgilim, insan ömrü, çektiği acı kadar mı? Ve aşk, bambaşka bir sevgilinin kimyası belirsiz vücut ikliminde, hep aynı harla yanar mı?
Bilmiyorum... Sen biliyor musun?
Boş ver sen de bilme... Şimdiye kadar bildiğimiz kaç doğru, arka çıktı ki hatalı yanlarımıza? Üç soruluk ağır bir sınavdı direnebilmek... Belki bilip bilebileceğimiz tek doğru, aşktı ancak üç yanlış yine götürdü elde kalan tek doğrumuzu. Direnemedik/aşk bitti...
Şimdi, kalbime damlayan bir mürekkep lekesine benziyor yokluğun. Bilemezsin senden sonra kaç sevdaya yatırdım. Ağarmıyor...
Ah sevgilim! Göçsek, bizi bizden göçüren her şeyden... Bu yanlış zamandan ve haritalara sığmayan uçsuz bucaksız bir kimsesizliği ihtiva eden bu kahrolası mekândan... Gitsek diyorum sevgilim, bizi bizden alan, bu koca yalandan...
Ama sadece ikimiz gidelim. Söyle intikama susamış azılı yanına, gelmesin. Olur olmaz alevlenen öfken, ara sıra yüzüne takındığın o bencil ifaden de gelmesin. Hem, ben de, hırçın yanımı ve yalım yalım yalazlanan akıl almaz öfkemi burada bırakacağım zaten.
Di' li geçmiş zamanların esaretinden beraberce kurtulacağız sevgilim. Geniş zamanlar ansiklopedisinde, madde başı tanımlanmaya elverişli bir aşk masalı yaratacağız yeniden...
Ben inanıyorum, sahi sen de inanıyor musun?
'İnanmıyorum' diyen sesin yankılanıyor beynimde. ' düş tanelerinden dizilmiş, misk kokulu bir tespihti aşk... Taşımasını bilmeyen ergenlerin savurganlığında savruldu taneler... Avuçlarımızda kalan, şimdi sadece bir avuç dolusu düş kırığı...' diyorsun.
Yalan söylüyorsun. Beynimdeki 'sen' böyle düşünüyor ve düşlüyor olamazsın. Bu benim fikr-i âlemim ise taraflı düşünme hakkına sahibim demektir. Tarafsız ve objektif düşünen beynimi kapatıp, sübjektif kalbimin sesini açıyorum sonuna kadar...
' ey canını can bilip, canıma candâş eylediğim güzel kadın, seni seviyorum...'
'Ben de...' diyorum... ' Ben de seni seviyorum, canımdan çok değil belki, ama ruhunu canıma yoldaş edebilecek kadar. Uğrunda inançlarım ve hür benliğimden taviz verebilecek kadar değil belki ama değerlerine saygı duyup, onları benimseyebilme özverisinde bulunacak kadar. Uğrunda aldığım nefeslerden vazgeçebilecek kadar değil belki ancak nefesimi nefesine sürebilecek kadar çok hem de...'
İşte hep bu frekans aracılığıyla irtibat kurabilmeli, birbirimizden doğmuş çocuk yanımız...
(Kesinlikle, aşk haberlerini, bu kanal aracılığıyla izlemeyi seviyorum)
Penceremde buğulanmış bir kasım...
Adını yazıyorum, nefesimi hohladığım her sırça üzerine...
Nefesim yokluğuna değiyor,
Üşüyorum,
Üşüyorsun,
Üşüyor yokluğun,
Gece üşüyor...
Sevgili...
Geçmez tenimizden, bu pimi çekilmiş zemheri;
Aşk üstümüzü örtmeden...
Neredesin?
Şiirlerin gibi ince örülmüş sağlam dizeler..
Kalemin nesire de yakışıyor..
Kutlarım
sözcükler candır...nefestir,aşk yüklü bulutlardır...yaşayandır...candır...yağmurdur sözcükler...bir yağmurda ıslanmayı sevdim...hesapsızca...deli dolu...bir de sözcüklerde...ıslandım...eslim...