Yokluk
Yazacak hiç bir şey bulamamak beni rahatsız ediyor olmasından dolayı sizin pek çoğunuzun okumayıp sadece gözlerine batan diken gibi gözlerini kaçıracağı bu yazıyı buraya yazmak istedim. Aslında ne yazmak istediğimin ve yazacağımdan da emin olmadığım halde yazıya başlayarak büyük bir cesaret örneği sergilediğimin de farkındayım. Aslında yazmak istediğim öyle şeyler var ki diyerek merak uyandıracak bir cümle kurup yazımı malayani cümleler kurarak devam ettirmek istemiyorum. Söylemek istediğim sadece yokluk aslında var olmayan ama var olduğunu sanan bir yokluk üzerine yazmak istiyorum.
Bu yokluk öyle bir şey ki işte bana bu yazıyı yazdırıp var olduğumu kanıtlama çabasına girmemi sağlayanda o. ve bu yokluk yüzünden başımıza gelmeyende yok. Bazen onun yüzünden aşık olur bazense onun yüzünden yükseldiğimizi sanıp yerin dibine gireriz. Her şeyi kendi çıkar ve menfaatlerimizle ölçeriz. Yokluk diye adlandırdığım aslında bizim ta kendimizdir farkına vardığımızda utansak sıkılsak ta suçu hep şeytana atarız. Zaten şeytanda buna alışık olduğundan pekte aldırmaz.
Düşünüyorum bazen kendimi yokluktan sıyırıp varlığa ulaşmayı denesem diye içimden geçirir geçirmez karşımda duran o ta kendisi. Ona öyle fark etmeden sıkıca bağlanmışım ki artık benim ayrılmaz bir parçam olmuş. Hayat sanki oymuş ve bu şekilde sürecekmiş gibi geliyor. ''hayat hayat dediğin nedir ki /uzun ince bir çizgi/ kopması sanki pamuk ipliği gibi/ sessiz ve seri'' bunu bildiğimiz halde yaşadığını sanan hayvanlar gibi yaşamak ağır geliyor bana. Bir şeyler yapmalı ve farkına varmalıyım aslında farkındayım farkında olmak belki bu acı ve kederi içime hapsediyor olsa diye düşünüyorum ve bunalıyorum.
Evet yine o bulantı başladı burada oturmak ve bu yazıyı yazmak neden diye soruyor bana ve yine bir cevabı yok ve yokluk yine her yanı kaplıyor sessizce hatta sokağa sızıyor duyduğum sesler ve nedenleri aklıma geliyor yine yok uğraşılar hep boşuna anlam yükleyemiyorum. Bazen de yok olan sadece ben miyim? Diye soruyorum soruma cevabı fazla uzun sürmeden almak beni rahatlatıyor. Televizyonun karşısında oturan ailemi görüyorum ve ne olsun onlarda birden yok oluyorlar. Ne nefes aldıklarını hissediyorum nede yaşadıkları ile ilgili bir işaret sadece bakıyorlar o kara kutuya hepsi hapsolmuşlardı içine ve hepsi bunu fark edemeyecek kadar kaptırmışlardı kendilerini yokluğa. aynı benim gibi cevabımı almıştım herkes sevinsem mi? Yoksa üzülsem mi? Birden gözüme yerdeki kitap çarpıyor. Kitap abimin sosyoloji çalışma kitabı. O da bu sene açıktan sosyolojiye başladı. Benimse ikinci senem kamu yönetiminde bakıyorum düşünüyorum biz ne yapıyoruz okuyoruz peki neyi? Çok derinlere inmeye gerek yok iktisat hocam olan Hüseyin hocanın söylediği gibi iktisat dersi sadece kapitalist sistemin insanları kandırıp ekonomiden soyutlamak için uydurdukları geometrik şekillerle doludur.
İşte yine bir yokluk vakası daha neden hayat böyle neden neden sorular hep sorular. İşte insanı boğan ve hayattan bezdiren sorular bunlar. Lakin yokluk gibi soyut değil somut ve gerçek sorular aslında bu gerçeklik beni bunaltıyor. Gerçek olan varlık sadece o ve onun bize gösterdiği yol. Bu yol zor ve çileli. Ama yokluktan kurtulabilmem için bu yolu seçmeliyim diye düşünürken bile kendime inanmayan bir haleti ruhuye içerisindeyim.