Yokuş Türküleri

Merak edilen bir başlık gibi gözüküyor, bari bu merakı doyurmaya yetecek mi ? diyorsunuz her halde... hakkınız var, başlık ile içerik ağaç ile gövde ve yapraklar gibi uyumlu ve bir bütün olmalıdır. Bunu sağlamak için bir yokuş terlemesi birlikte bizi bekliyor, haydi rasgele...

Öncelikle, yokuşun zihnimizde ne tür düşünceleri, yeni uyumuş uykusundan uyandırdığını görmeye çalışalım...yokuş nedir ? Yokuş, topografik ve coğrafi anlamda düşündüğümüz tepemsi yer şekillerinin ruhumuzda biçimlenmesidir. ne demek mi istiyorum... şunu; bir amaca, emele kilitlenen beşer, mahlukat sultanı olan insanın, bu amacına ulaşmak uğruna katlandığı, bazen dayanılması iradeleri zorlayan davranış ve harekettir.

Yokuşlar sert tepeleri aşma, bakımsız tarlaların yumuşaklığını hissederek yol alma anlamını da taşır. Bu macerada kişi her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın, bunları aşmak zorunda olduğunu bilir. Bu zorluklar öyle bedeni anlamda topuklara bilmem kaç dikenin batmasının verdiği acıyla falan da ölçülemez...daha derinlerden gelen baskılayıcı ıstıraplar vardır.

Birey bilir ki, bu tepeleri gözlerini yumarak aşmak zorunda.. bilir ki gitmesi gereken hedefe varmadığı sürece, hiçbir değer görmeyecek, tarihi eser özelliği taşımayan virane, yıkık dökük yapıların arasında kalacaktır...bilir ki, o kadar yaşadığı ve ömründe hasat ettiği gurbet öyküleri bir anlam ve önem taşımayacaktır... Bunun vicdanen ruhtaki yıkıcılığı, deprem şiddetlerini ölçen sismik radarlarla da ölçülecek tarzda değildir. Bu hayatlarda, derinlerde kalan, gizemi çözülemeyen, aslında merak da edilmeyen asabi geçmişlerin hüzünleri, ayaklarını kolaçan etmiş oturmuş vaziyettedir.

Bu yüreklerin ciğerleri yanık, kalpleri de büyük oranda kırıktır.. bu, birilerine karşı küsmüş olmak için küsme diye de basitleştirilemez...hazan yapraklarının dalları terk ederek toprağa gecekondu kurmaları kadar hissiyat doludur. Bu yokuş yolcularının hikayeleri hep amalı, hep virgüllü, hep keşke olsaydılı, hep iyi olurdulu biçiminde sonlanmak zorundaymış gibi, sürekli öylece son bulur... kimse de buna itiraz etmez, herkes duyarsız kalmayı seçer.. gerçi başka seçenekler de öyle açık seçik olarak piyasaya sürülmüş de denemez...

Hep bir bekleyenleri vardır bunların. Tek sermayeleri üzerlerindeki kirlenmiş montları olan bu tarihin yakın dostları, komşuları, tek tencerede ömür geçirmeyi, mevsimlik olarak birkaç elbise parçası alabilmeyi Padişah gururunda yaşarlar.. bitmez ne bu yokuşların tepelenen toprakları ne de onları tepelemek zorunda olanların hazin ve içten, maziden gelen yürüyüşleri..

Onları bazen bir sokakta sessizce geçerken, bazen sesli sesli öksürürken bazen de inşaatlarda yorgun bedenlerini kurumamış kolonlara yaslarken görürüz... Görür ve öylece de kısa süre içinde unutur yaşamaya devam ederiz, gerçi yapılacaklar nelerdir onu da bilmeyiz ama, araştırma sıkıntısına da pek girmeyiz.. öyle ya, ne gereği vardır.. karamsar geçmişleri güneşe misafir etmenin. Onlar dolunay sessizliğinde yaşamayı sevmekten gocunmadıkları sürece, dokunmaya gerek de yoktur her halde.. ne dersiniz..

işte, bu hayatı yaşayanların ömür çizgileri, nakaratlarla örülü, çoğu zaman içli kimi zaman da umutsuzdur... bundan dolayı da, bu yokuş yolcularının yaşamını türküye benzetmek, belki de bir amaca da hizmet etmiş oldu...yamaçları tepeleyenlerin tepelenen ruhları. İşte bunun adı ancak yokuş türküleri olabilirdi...

10 Nisan 2012 3-4 dakika 38 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Hayat da inişli çıkışlı değil mi aslında? Gençliğe kadar dik çıkarsınız, gençlik ve orta yaşlılıkta düzdür yol çoğu zaman, yaşlılıkta da yokuş aşşağı tekeri patlamış kamyon gibi son sürat ile inersiniz. Bana görede en meşhur yokuş türküsü ''Burası Muş'dur yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir'' diğer bir adı Yemen Türküsü. Güzel bir denemeydi kutlarım Hasan bey tebrikler...👍