Yolcu Yolcuya Karşı
Evden çıkalı kaç dakika oldu düşünmedi bile içinde tarifini yapamadığı sıkıntıyı atamamıştı otobüsün bir an önce gelmesini bekliyordu hatta hemen boş gördüğü ilk koltuğa oturmayı hatta denize bakan pencere olmasına bile dikkat etmeden kendini bir an evvel atmak istiyordu o kadar ağır geliyordu ki içindeki ve dışındaki duygu yükü '..ah arsız bir hüzün benimkisi ' diyordu '..ne kadar kovsam da içime doluyor ' diye söyleniyordu karmakarışık düşünceler kendisini nasıl gösteriyordu hayatta bunu tahmin bile etmek istemiyordu bir şairin sözünü hatırladı '..bazen dünyanın en zor mesleğidir kendi duygularına tercüman olmak...' şimdi böyle bir çıkmazı yaşıyordu sabahın bu saatinde nereden dolandı eline ayağına bu düşünceler demekten kendini alamadı durağa yaklaşan otobüsü hiç fark etmedi eğer önünden koşarak geçen insanların kendisine çarpmasıyla başını kaldırmasaydı belediye otobüsüne binemeyecekti son anda binmişti maalesef hayal ettiği gibi değildi tüm koltuklar doluydu dişlerini sıktı kendine öfkelendi kim bilir hangi koltuk hangi durakta boşalır acaba kendisi hemen boşalan yeri kapabilir miydi ? off ne kadar sıkıcı bir konu sanki köşe kapmaca neyse katlanacaktı '..bulamadım dünyada gönüle mekan/nerde bir gül bitse etrafı diken' mırıldandığı sözü duyan olmuş mudur ? etrafına şöyle kısa bir göz attı her kesin işi başından aşkın gibi millet dalgın ve düşünceli sabit noktalara bakıyorlar adeta donmuş gibiler 'ne komik' dedi bir yandan da ilerliyordu kısa adımlarla her durakta binen ve inenlerden ileri geri otobüs boşalıyor mu ? doluyor mu ? göz ucuyla kontrol etmekten gözleri yorgun düştü çaresiz kendi içine kıvrıldı ne düşündüğünü içinden neler geçirdiğini duyar gibiydi '..maalesef doğmuşum bir kere,mecburen yaşıyorum,doğarken neden ağladığımı şimdi yaşarken anlıyorum,eğer Allah yaşadıklarımı bana yazmışsa, bundan kaçışım yok!..' doğru muydu duydukları buna benzer şeyler miydi içinden geçenler üzerinde durmadı ama iyi ki aklına dua cümlesi geldi 'la havle vela guvvete illa billahil aliyyil aziimm' bunu çok sık söylemeyi bir zamanlar kendisine görev bilmişti son aylarda az söylediğini hatırladı ve bir kez daha kendisine kızdı ,şehrin sağlı sollu kalabalığı ve seir zenginliği kederlerini unutturuyordu çoğu kez yalnız kaldığı ve bunu düşünsel zik zaklar içinde atlatmaya çalıştığı bir gerçekti şu anda bile şu sıkıcı otobüs içinde gel gitler yaşıyor iyi ki kime ait olduğunu bilemediği ezberini yarı doğru yanlış hatırladığı cümleyi kurmaya başlamıştı yoksa bu kalabalık otobüs giderek kendisini boğacaktı yeniden denedi nihayet cümleyi düzeltti '..hep eksik kalacak anlattıklarım yalnızlığıma iyi bakın, sahip çıkın,kaç kişinin emeği var onda;ey gönlümün sol yarısı ! aklıma koydum seni, aklım almadı,kalbime koydum seni sana doymadı..' sözünü tamamladı tamamlamasına da peki bunu neden hatırladı ki,ama neyse nihayet yol bitmek üzereydi fakat dünyasını dört bir taraftan sarmaşık gibi saran duygu düşünce ağlarından kendisini bir türlü kurtaramayışına kızıyordu ' ..kaybettiklerimi daha çok seviyorum ' diye bir cümle kuruyordu ki yolun kapalı ve trafiğin iyice ağır aksak durumda oluşuna söylenmeden edemedi zaten kurduğu cümlelerde bunu gösteriyordu başka ne söylenebilir diye söylendi geç varacaktı işine '..birini kaybetmek istiyorsanız onu çok sevin yeter ' cümlesini de ilave etti sebze çorbası yapar gibi her bir ilerleyişinde otobüsün birkaç cümle katıyordu zihnine '..seni ne kadar çok sevdiğimi söylersem söyleyeyim inanma sakın,herkesin sakladığı bir şey vardır o şeye dokunmamak gerekir bazen özlemeler kavuşmalarla bile bitmez ' ah iyi ki insanlar aklından geçenleri bilmiyordu kendisine tuhaf ve garip bakacaklarından emindi annesinin kucağında maviş maviş bakan çocuğun gözlerinden ürktü büyümüşte küçülmüş sanki her şeyi anlıyor gibi göz göze geldiğinde ilk kendisi kaçırdı gözlerini daha fazla bakamadı yine kendisine öfkelendi neler oluyordu sabahtan beri böyle hayli felsefe yapmıştı bugün de bu taraftan kalkmış olmalıydı bir an arkadaşı yolcu aklına geldi ne zaman onu gözlerinin önüne getirse böyle bir dostluğu olduğuna mutlu oluyor onunla paylaştıklarını gülümsemeyle hatırlıyordu elinde sıkı sıkı tuttuğu poğça-simit poşetini birazdan paylaşacağı için aceleciliğine hak veriyordu, yürümeyi sevmeye mecburdu evden çıkışı ayrı bir yürüme, iş yerine yaklaştığında trafiğin durumuna göre iki durak önce inip yürümek ayrı bir yol çilesiydi ama bu şehirde hayat böyle devam ediyordu katlanmayı ve kabullenenmeyi bilmek gerekti, erguvanlar açtı açacaktı otobüsten indiğinde ilk dikkatini çeken bu olmuştu yüzü gülümsemekten başka bir bakışı olmayan hali ile karşıdan karşıya geçmek için durduğu yerde trafik düğmesine basmış bir ışığa bir araçların durmasına bakıyordu sabırsız haline hak verilmeliydi ,onu görenler yüzünün gülümser halini her zaman fark edeceklerdir,karşılaştığı kendisini bekler bulduğu arkadaşlarına selam verdiği ilk andan itibaren gün yeni başlıyordu ve yolcu'nun, yolcu ile yüz yüze geldiğinde aylardır birbirini göremeyen iki dostun sevgisi ile ruhlarının birbirine ne güzel aktığını biliyorlardı,bahçenin erguvan ağaçları buna şahitti...
beylerbeyi