Yolculuk

Kısa yolculukları sevemedim hiç. Bana gittikten sonra hemen dönmeyi anlattılar. Seslerini duymak istemesem bile, adımlarım her zaman onları haklı çıkardılar. Valizimdeki aşk dolu kırıntılar, sepetimdeki dostane acılar, yüreğimdeki çocuksu umutlarım, hepsi kısa yolculukların, vedaların eseri oldular. Kulağımda kulaklığım... Kendimden başka her şeye yürüyorum. Sevinç, hüzün, aşk, sevgi, dostluk, geçmiş, gelecek, şimdi... Kendime yürüdüğümde ardımda bıraktıklarım için yas ilan etmekten kendimi sevmeyi bir türlü beceremiyorum. Oysaki becerebilmeliydi insan kendisinden gittiği gibi, kendisine sağlam bir şekilde dönebilmeyi...

Yolculukların uzun olanı makbul... Gittin mi ardında ne var ne yok söküp atacaksın! Becerebilmek en çok cesaret ister. Beceremedim işte, cesaretsiz olmayı istediğim içindi. Birinde kalmayı gitmekten daha çok istedim hep. Bu bir eşya, bir oda, sevdiğim insan; veyahut bir dosttu. Kalıp da gitmek istememenin, yine de gitmenin derin acısını yaşadım. O yüzden kısa yolculukları hiç sevemedim. Döneceğimi biliyordum, giden biri döndüğünde eskisi gibi olabilir miydi, ya da dönülen kişi eskisi gibi miydi? Boğulmaktan korktuğumuz için boğardık hep.
O yüzden başkalarını acılara, başkalarını taşlamalara, başkalarını derin yaralara maruz bırakırdık.
Kendi acılarımızın gün yüzüne kavuşmamış hâlini, başkalarının enkazlarıyla gidermeye, intikam almaya çalışırdık.
Olmazdı, evet... Neler neler olurdu da bu olmazdı! Dönenler bekleyenleri, bekleyenler dönenleri, hiç kimse birbirini eskisi gibi bulamazdı.
Vedaları bu yüzden sevemedim işte! 'Seni Seviyorum'un yasaklandığı, ihtimallerden bile çıkarıldığı bir düzende 'Hoşça kal' demek ne büyük haksızlıktı!

Kendine iyi bak'ın veda türküsündeki detoneyim. Doğru çıkmadı yüreğimdeki ses. Diyemedim, 'Kendine benim sana baktığımdan daha çok, çok çok iyi bak...' diyemedim.
Yolculuklar kısaysa eğer, hiçbir şeyin tadına varılmaz. Gidişler de, dönüşler de hep yalandır.
Gidilmemiştir ki dönülmüş olsun. Gözlerine baktığın, o yolda seninle can bulacak olan insan sana kalmamışsa, bırak gitsin!
Duy da inanma... Bırakma, onu sakın bırakma. Her aşk cahil cühelanın kaderini taşır.
Verdiğimiz hiçbir sözü tam anlamıyla tutamayız, ya da tutarız; egomuzun tatmini açısından işe yarar bir fırsat yakalarız. Susan insanın sessizliğine dokundurduğumuz çığırmalarımız birbirini döver hep.
Bu yüzdendir aşkların yasaklanması, bu yüzdendir saplantı dolu aşkların saplandıkları yerden çıkamaması! İyi dilekle biten aşklara bakın... Geriye döndüğünüzde tebessüm bırakırsınız hediye misali. Bir de gürültüsü bol aşklara bakın! Hep bir hazmedilememişlik kalır içinizde.
Bağırdıkça bağırasınız gelir. Kısa olan hiçbir şeyi sevemedim. Bir yarım kalmışlık kokardı hep.
Ben o kokudan hayatım boyunca nefret ettim. Yaşamanız gerekeni uzun uzadıya, bir daha acıkmayacakmışsınız gibi yaşamalıydınız, hakkınızdı bu.
Doyasıya sevmeliydiniz, yıllar yılı hiç bitmeyecekmiş gibi. Kaybetme korkularınızın engellemeyeceğini düşündürecek biçimde. Hepimiz kaybetmekten korktuk!
Bu yüzden 'Seviyorum' demek, emek vermekten daha zor geldi. Davranışlarımızla, hareketlerimizle anlaşılmak istedik. Gururumuz ezileceğine aşk toprakla dost olsun istedik. Gururumuz her aşktan önce, her aşktan sonra, her aşkın içinde, aşktan önce geldi.
Egomuzun beslenmesi her şeyden önemliydi. Kendi içime yaptığım yolculuklarda içimdeki çakıl taşlarını gördüm. Attığım adımlarda hep onlara rastladım, takıldım, düştüm. Ne zihnim yetebildi onları atmaya, ne de gönlüm el verdi...

Özlüyorum hayat, çok özlüyorum. Hangi arada nefret bu kadar sever oldu bizi? Sorun onun değildi. Biz ona delicesine âşık olmayı çok sevdik. Bu yüzdendi affetmeyi unutmalarımız...
Yokluğunu dörde böldüm, matematiğim de hep zayıftı zaten. Bir zarfın içine koydum. Umudu sönmüş balonlarımın yerine geçmesini dilercesine o zarfı acımasızca attım. Bir arabanın altına atladı, kirlendi, çamurlandı, orada durdu yine de...
Yokluğun ölmedi sevgilim, biz öldük. Seslendim, duymadın. Sonra sesime yabancı oldum, karşı komşu konuşurmuşçasına, bir yabancının sesini dinler gibi dinledim. Kısa yolculukların tadını beğenmedim hiç!

Bütün yolculuklarımın ve suçlamalarımın eseri sendin. Eserinle övünebilirsin.
Burnundan kıl aldırmayan sen bilsin ki, ben burnumdan soluduğum sen'i yüreğimin kanıyla okşuyorum. Katilim olan sen'i, ben'i öldürdüğü için affedemiyorum.
Yine bir şarkı yüreğime dokundu. Fena kanattı. Pansumanım sensin sevgilim, gel yaralarımızı birleştirelim, acıyacaksak, kanayacaksak birlikte kanayalım, acıyalım. Cesaretsiz oldu gidişlerim; kısa kısa kustuğum gidişlerini, yüreğimden bir türlü çıkaramadım...

15 Ocak 2013 4-5 dakika 464 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Başlığı yolculuk diye görünce merhum Aşık Veysel'in ''Uzun İnce bir Yoldayım, Gidiyorum Gündüz Gece'' diye devam edip giden türküsü geldi hemen aklıma. Güzeldir çoğu zaman seyahat insan değişik yerler ve insanlar ile birlikte kültürler tanır. Ama bazı gitmeler hüzünlüdür de işte bunlar yüreği kanatır alabildiğine. Güzeldi Dilara kutlarım...😅

  • 12 yıl önce

    Çok teşekkür ederim. Saygılar...