Yüklerim Kendimden
Pencerem sonuna kadar açık. Perdenin arkasında yaşam tüm hızıyla akmaya devam ediyor.
Korna sesleri, insan sesleri, anons sesleri, kuş sesleri. Sesler...
Kafamın içindeki sesleri bastırsın diye kulak verdiğim her ses, kalabalığım oluyor.
Kalabalıktan oldum olası nefret etmişimdir. Birbirinin ayaklarına basarak ilerleyen insan yığınlarından, dekor olsun diye renk kargaşasına dönüştürülen duvarlardan, atılmayıp cüzdanda biriktirilen fişlerden, reklam kartlarından. Mutfak tezgahını gereksiz meşgul eden bir sürü ıvır zıvırdan...
Yalınlaşmak lazım.
Hem madden hem manen yalınlaşmaya ihtiyacım(ız) var.Eşya, insanın doğasındaki var olan karmaşayı daha da çözülmez hale getirir. Mesela biz kadınlar basit bir kalp kırıklığı sonrası bile gider kendimizi hunharca alış-verişe vurur, hiç ihtiyacımız olmadığı halde yeni kıyafetler, yeni ayakkabılar, yeni olan ne varsa alırız.Aldıkça kuş gibi hafiflediğimizi hissederiz. Fakat yalnızca bir kaç saat sürer bu serap hali. Sonrasında o kalp kırıklığı katlanarak büyür ve kendimizi yatağımızın ortasında bir sürü poşetin arasında ağlayarak buluruz.Dolaplarımıza tıka basa doldurduğumuz kıyafetler, manevi açığımızı doldurmaya yetmez.
Yalınlaşmak lazım.
Eşya insanı ağırlaştırır. Alıp başını gitmek istersin ya bazen. Gitmen için gerekli tüm şartlar hazırdır.Ancak ayakların yerinden kımıldamaz. Ruhun 'git' diye haykırırken, ayakların zampkla yapıştırılmışcasına ağırdır. Seni orada tutan ne? Daha yeni taksidine girdiğin ev mi? Hiç ihtiyacın olmadığı halde dudak uçuklatan fiyata aldığın koltuk takımları mı? Arkadaşların geldiğinde onlara zevk sahibi olduğunu ispatlamak için bilmem nereden getirttiğin yemek takımları mı? Farkında mısın? Gece gündüz demeden çalışıp, çok ama çok para vererek aldığın onca eşya, ayağına pranga olmaktan başka neye yarıyor ?
Yalınlaşmak lazım.
Fazla olan her şey baş ağrısı yapar ve var olan oksijeni tüketir.
Yalnızca eşya zannetme bunu insan da öyle. Bilhassa insandır, yorar.
İnsan insanın en büyük lütfu ve yine insan insanın en büyük zulmüdür. Zıtlıklarla doludur. Çözülememiş en anlamlı bulmacadır; insan.
Bazen düşer uzanacak bir el arar ve ansızın yorulursun. Ağlarsın, göz yaşların yastığa damlar, yorulursun. Ve bazen küsersin dargınlığına muhatap arar, bulamaz yorulursun.Hani sen çok
insan biriktirmiştin, çığlık çığlığa kanarken sen, o insanlar neredeler? En çılgın partilerde beraber saçmaladığın arkadaşların, en koyu muhabbetlerin döndüğü o masalarda derdini anlattıkların neredeler? Yalnız kalmamak adına hayatına dahil ettiğin tüm o yabancılar senin yalnızlığına eklediğin tuğlalardı. Dön bak arkana yalnızlıktan bu denli korkarken, yalnızlığına katlar çıktın.
Dedim ya,
Yalnız eşya değil, insan da yorar.
Ve insan bir hayli yorar.
Yalınlaşmak lazım.
Yaratılıştan gelen bir anlama ve anlaşılma ihtiyacı içindeyiz hepimiz. Bu yüzden, mevcut diller oluştu.Bu yüzden, trilyonlarca kitap yazıldı. Sözcükler anlatmanın en basit, aynı zamanda en karmaşık yolu. Ancak elimizde sözcüklerden başka anlatmaya yarar bir araç olmadığı için,
anlaşılmak ihtiyacı içerisinde hunharca peş peşe cümleler kuruyoruz. Bazen devrik, bazen şiirsel,bazen gelişigüzel.
Peki hiç düşündün mü? Kim, seni, ne kadar duyuyor? Kim, seni, ne kadar anlıyor?
Sen yüksek perdeden ne kadar sağlam cümleler kurarsan kur, çoğu zaman karşındaki sağırdır.
Doğuştan gelen bir sağırlıktan bahsetmiyorum, bilinçli bir sağırlıktır bu. Söylediklerin iki kulak arası kadar misafir olur zihinlerinde ve sonra hiç var olmamış olur.Kurmak için saatlerini harcadığın cümleler, saniyeler içinde yok olur. Belki de bu yüzden, ''sükut'' atalarımızca altın değerinde kabul edilmiştir.
Yalınlaşmak lazım.
İhtiyaç olduğunca eşya, gerektiğince insan, hak ettiğince söz.
Bu anlamsız kargaşadan kurtulmak lazım.