Yüksek Ateş Sayıklamalar

‎'Herşeye rağmen yaşamayı denedim.
Tek diyebileceğim: 'pişman değilim'.
Ama siz denemeyin.'

Bukowski


________________________________




Yazma hevesine tutulduğum ilk günden beri, kendi kendime sayıklar gibi konuşurum. Birgün bir şey oldu, ömrümde ilk defa hiç olmadığı kadar çirkinleştim. Sanki içimdeki kir yığınları, mısır patlakları gibi patır patır kendini aşarak yüzeye çıktı. Aslında balkona çıktığımda uçurtma uçuran çocukları görmüştüm. 'Kötü insanlar onları farkedemezdi' diye iyiliğimi kendime kanıtlamak istercesine kalbimi yatıştırıp teselli etmeye çalıştım. Evvelki gün yağmur yağmıştı. Su herşeyi temizlemişti, bütün kirleri paklamıştı. Geçilmiş yollardaki ayak izlerini ve kaybolmasını istediğim tüm lekeleri silebilme azizliğine sahipti. Aynı zamanda Rahmet, aynı zamanda bereketti. Hücrelerim ateşler içinde yanarken serinlik veren oydu. Suyu farketmiştim bunca körlüğüme rağmen! Bu iyi bir şeydi. Ya ateşe ihtimal verseydim, ya ona meydan hazırlasaydım, ya ateşe odaklansaydım! Ya sadece ateşten medet umsaydım! 'Şükret' dedim, 'farkındalığın için dua et'...





Sonra, dualarım kabul olmuş olacak ki; farkındalığım başka bir boyuta geçmeme sebep oldu, üçgenleri farkettim. Köşeleri, yokuş aşağı ve yokuş yukarı düzlükleri... Her köşenin kapıldığını anladığımda, ortada kalmayı kabullenemeyişime kızdım çoğu zaman... Ben sadece çemberde ufak bir nokta olmalıydım. Herşey ve herkes kadar hayatın içinde ama ortada değil! Örneğin üçgendeki açı ölçüsü beni neden bağlasın dedim. Ben hudutsuz bir daire içine yerleşmeliydim. Ben üçgenle bile baş edemezken kareler ve dikdörtgenler hatta çok sonra beşgenler, altıgenler, neler neler... Düz bir ufuk çizgisi neyime yetmiyordu sanki! Hepsini defetmeliydim aklımın karmakarışık kıvrımlarından. Aklımı yatıştırmalıydım önce, sakinleştirmeliyim.




Doğa üstü güçlerim olmadı bugüne kadar. Altıncı hislerim de öyle pek kuvvetli değil. Belki yedincide denemeliyim şansımı diye geçirirken içimden, şansa da inanmadığım geldi sonra aklıma. Tesadüflere ve palavradan sıkma sözlere inanmadığım gibi. Müneccimlik benim neyime! Ben hislere yalnız, yalnız hislere ehemmiyet veririm. Geriye kalan beş histe sınamalıyım kendimi. Deneme, yanılma ve tahminlerle hepsini çözüp sonuncuya kadar geldim. Evet, görüyordum, duyuyordum, hissediyordum, tadına varıyordum ama neden kokusunu alamıyordum sanki fesleğenlerin! Tarçın kokmalıydı evim, saçlarımsa hanımeli, iyi ama kokusunu alamadıktan sonra bütün bunların ne anlamı vardı ki! Yok yok! Dedim bu böyle olmayacak, bir çiçek bahçesine gitmeliyim... Gidince bütün kokuların birbirine karışacağını nerden bilebilirdim.




Tutamayacağım sözler verdim, bir de düşemeyeceğim düşler... Kocaman mutsuzluklar için küçücük bahaneler yetiyordu da, küçücük mutluluklar için kocaman gözyaşları neyin nesiydi bilemedim. Kimsenin kimseyi duymadığı ve elbette anlamadığı bu dünyada 'kral çıplak' diye bağırıp Doğrucu Davut olmam, bugüne kadar hiç bir yarar getirmedi. Şaşkınlığımı törpülemekten başka! Bazenlerin inceliğine öylesine kapılmıştım ki, daimi olanları seçemiyordum kalabalığın içinden. Bir şarkı çalıyordu kısık kısık, mırıldanır gibi, dudağımda bir uçuk bırakır gibi. Ama duyamıyordum tam olarak, sanırım şöyle diyordu;





'Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin'...








fulya/haziran2011

01 Ağustos 2013 3-4 dakika 33 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar