Yumruk Gibi Sıkılmış Dünyamız
"yumruk gibi sıkılmış sanki dünyamız, ölümlerden ölüm beğen lilişan, sen insansın iki milyar cansın" diyor attila ilhan, lilişan'da... yumruk gibi sıkılmış dünyamız; ormanlar yanarak, sular çekilerek, kadınlar bıçaklanıp biçilerek, erkekler vurularak; hasılı tabiat akla hayale gelmeyecek bin bir şekilde hesabı tutulamayacak bir hızla can veriyor.
yumruk gibi sıkılıyor dünyamız; doymayan, doyamayan, korkudan beslenen tröstler tarafından. distopyalar, korku hikâyeleri, silahlar, işletme modelleri ve reklamlarla... normlardan, hurafelerden, batıl inançlardan, eski çağların eskimiş ilkel/vahşi geleneklerinden kurtulup özgürleşiyoruz(!), biz modern insanlar. ve öğrenip korkuyu, kabul ediyoruz dünyanın yaşanmaz bir yer olduğunu, yaşamak için bahanemiz-bağımız kalmadığını, (ben) varız artık sadece, önü yoktan sonu boktan şu üç günlük dünyada bizim de (ben)den başkamız yok! her şey olabilir, önemli değil, tek canımız yanmasın, ekmeğimiz kesilmesin, şu üç günlük dünyada keyfimiz eksilmesin. haa kesilirse biz de keseriz gücümüz yettiğince, neyimiz varsa el-dil-mevki-kaynak onunla keseriz gırtlağını canımızı yakıp, keyfimizi eksiltenin!
öğrendik diyorum, çünkü bizim karındeşen jacklerimiz, büyük biraderlerimiz olmadı binyıllarla, papamkara hikayesi okuduk vişnolarda, dumrul anasından babasından istediği canı sevdiğinden istemedi, keloğlan hiç bir kötüyü öldürmedi masallarda, ferhat külüngünü şirin'e değil kendi başına vurdu. suyla, ağaçla, kayalarla söyleştik biz... bereketli ovalara taş dizmedik oturmak için yahut yuvalarını bozmadık kuşların!
yumruk gibi sıkılıyor dünyamız; bak ortalık yangın yeri, insanlar ölüyor, ekmek yok, iş yok, huzur yok ve biz reddedene kadar da olmayacak! hatırlamadıkça, sevmedikçe, biz (ben)in, insanlık (biz)in önüne geçmedikçe olmayacak!