Yumurta Ve Tavuk Paradoksu - 1

İnşanın Basit Kuralları
1-Karaya çıkmanın dış ortam şartları nedeniyle özelde yumurta tavuktan çıkmıştır.
Yalınlığın Olası Girişmesi

Tavuk yumurtadan çıkmıştır ya da yumurta tavuktan çıkmıştır gibi verilecek bir cevap merakımıza bir bilme olacaktır. Ancak anlama olmayacaktır. Bu yüzden öğrenme severler için bir düşünme fırtınası içine gireceğiz. Ve cevabı hem biz oluşturacağız hem de öğreneceğiz. Biz çok şeyleri biliyoruz da, hiç anlamıyoruz!

Aslında direk konuya girildiğinde, yumurta çok büyütülmüş bir özel gamet hücresi olacakla, tavukta hanidir durup duruyordu. Yani tavuğun ilk örnek form organizma biçimleri içinde ve tavuğun kendisinde hücreler başlangıçtan beri sürekli bir bulunuşturlar.

Yumurta, özdek dediğimiz belirişin, canlı biçimler içinde o canlıya özgü kalıtsal genelde içte zigot olmuş malzemenin (özel hücrenin) dışa atılımıyla, dış ilişkilerle, beliren özel bir girişme formudurlar.

İlk başların tekil ve yalın olan inorganik, organik var oluşlar; pasif ve kaotik bir durum olmanın ikisek çelişki ve dinamikliğini taşıyordu. Bu haliyle hücre genelde hazırdaki çevre güden etkili bir sürüklenme durumunda ağır aksak bir oluşmaydı. Böyle olmanın yanı sıra hücreler; dinamik bir egoya dek sahip olmaları var olmazdan önce dış dünyayı ve dış dünyanın çevrimini gerektiği kadar da bilir bir durumda değildirler. Bu söylem o organiğin dış dünyayı hiç bilmediği anlamına değildir.

Çünkü hem kendisi minicik bir dış dünyanın parçası olmakla, bu dış dünya dek genel yasa olan kimi süreçlerin izleğini taşıyordu.

Hem de giderek hücre olacak kristal yapımsı zarla çevrili bir parça dünya içeriği; hücre içi sitoplazması ve hücre organelleri olarak inşanın içinde dış dünya girişmeleri oluşla durup duruyordu. Sitoplazma içi ve organel yapılar statik gibi olan inorganik dünyaya benzemekten çok girişen bir kimya aktivitesi olan dış dünyanın içerilmesiydi. Yani olabildiğince az dış dünyayı içerme dediğimiz ilkeyle bu kabil girişen oluşma organizmalar kendi dışını taşımakla az çok kabataslak biliyordular.

Ancak bu bilme, de dış dünya girişme ve çevrimlerini; kendisini (egosunu) ilgileyen kadarıyla bir bilme değildir. Gider ekten, dışta benzer çevrimlerin tekrarlı etkilerini kendi üzerlerinde hem basınç olurla, hem de yansıma ile öğrenir oldular. Bu öğrenme sürecin etki tepki yineleyen süreç olmakla alışılması ile kendi tepki iterasyonlarını öğrenmesiydi. Bir süreci tekrar ettiren yapılar, onu öğrenmiş yapıdırlar.

Burada şunu da belirteyim siz zekâyı beyinle olan bir fonksiyon gibi anlayışa matuf mantık kalıplarına sahipseniz bu anlatılanı anlamanız beklenemez. Çünkü zekânın tarihselliği beyinden öncedir. Beyinin esamisi yokken her bir hücre yapı kendi zekâlı hafızasını taşıyordu. Beyin zekanın bulucusu olmayıp, bir zeka toplaç entegrasyonudur. Zekâyı daha karmaşık giriştiren bir fonksiyona büründürmüştür.

İlk başların tekil ve yalın bulunmaları vardı. Bu dahi aklı hayrete düşürürdü. Tıpkı bir mantardaki gibi karbondioksiti, ya da suyu bağlama gibi tekil olan tek tek işlevler bir arada yan yana girişmişlerdir. Simbiyoz yaşamın ortaya çıkması olan bu durum; alglerdeki gibi besin yapma, oksijen sağlama gibi işlevlerin; liken gibi olacaklarla birleşmesi akla durgunluk verir denli zamana zemine bağlı girişen adım adım yanlış adımlarla, doğru adımları buluşturan süreçlerin seçme ayıklanmasıydı.

Hayatın varlığı ve sürmesi için hayatın çeşitli yollardan tezahürü için sınama yanılma oluşlarla ortamı bir parça absorbe ediyordular. Absorbe edilenlerin depo edilmesi fazladan enerji tüketimi demekti. Dıştan enerji sağlanmasının yorucu o denli zor olması ve hem de işe yaramazların en az yeter dış şart ilkesinin sağlanması içinde, absorbe ilişkilerin seçme ayıklanması zorunlulukla yapılıyordu.

İnşanın temeli ilk başlarda, olması gerekenlerin düşünülüp hazır tutulması olmayıp; aksine çevrede olur etkiyenlerinin kendisinde yansımasıyla yararlandığı girişen bir kullanımdırlar. Bu etkiyenlerin giriştiren kullanımlarında, öğrenilen iterasyonları ve seçme ayıklama sınama yanılma gibi imitasyonlar bir hafıza oluşmasına; bir zekâ oluşmasına giden süreçtirler.

Doğa, çözme dağıtma kadar bir araya getirme, biriktirme de yapmaktadır. Söz gelimi bir ırmak bu çözme dağıtma parçalama ve bir araya getirmenin hepimizin görgülü kazanımları içinde olmakla güzel bir misalidir. Irmak çevreden parçalayarak koparıp sürüklediği şeyleri, söz gelimi; kuytu yapan yerlerde veya deltada ya da deniz diplerinde bir çöp birikmesi bir alüvyon yığılması, bir tortul saha girişmeler kombinasyonu olur biçimlerde adeta depo yaparlar.

Bu yığılma kendilik bir ilişki ve kendilik bir girişmeler zaman zemin kesikli süreklilik boyutudurlar. Olup bitenleri de algılamak size, olması gereken mantıklı durumlar (tesadüf olmaz durum) gibi gelecektir. Bu bağlamlarda bir dış etki olan ısının kendisinde ortaya koyacağı etki tepki olan elektron hareketi genleşme gibi tekrarı olaylar onun alışma ve öğrenmesi olmakla bir kullanım bir seçilim tasarrufu içine de girecekti.

Sürecek

12 Ekim 2012 4-5 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar