Yüreğimdeki Yüksük 1
Sevgi nasıl biter?
Bitmeye yüz tutan onca şeyin ardından, sapasağlam sığındığın bir liman. Zamanla eskiyen duygular. Kimi kaşıkçı elması, kimi dedikodu kumbarası, kimi bilmem ne belası. Nasıl başladıysa da aslında öyle bitiyor bu nikah masası...
Uzun soluklu bir hikayem yok benim, altı üstü aşk acıları, ayrılık dumanları, ölüm selâları, vakitsiz öten kuşların köşe başı sıkıştırmaları...
Pişmanlıklar denizi adı altında otururken sahilde, adını yalnızca hayallerime sakladığım kadının fotoğraflarını süzdüm beynimde. Geçilmeyen onca düşünce, varılmayan onca yol ve özlenen onlarca anı. Hangisinden başlasam da, biramın ilk yudumu daha da tatlı gelse genzime...
Elime yapışan alyanstan gördüm yüzümü bir an, öylesine gülmeyeli, böylesine içten bakmayalı o kadar yıl olmuştu ki. Hiç bir ele çarpmadan çiziksiz sakladığım yüzüğüm bile, gözlerimdeki ışıltıyı yok edemedi. Ve gülüşlerim çarptı pişmanlıklar denizinin hırçın dalgalarına. Kiminin yüzünü yıkaya, kimini uyandıra, kimine de şiirler yazdıra...
Kursağımda sakladığım onca hüzün, bir anda yıkılıverdi gözlerimden yanağımdaki gamzelerin çukuruna. Sigara izmariti gibi kokan ellerimle temizlerken hüznümü, hüzün gemilerinin bacaları tıkandı sinüs boşluklarımda. Daha da ağırlaştı nefes alış verişlerim. Ve bir kez daha birayla karışık vurdu tütün, migrenin en savunmasız ana hattına. Dokunuyordu oysa, hem pişmanlıklar, hem de açık havada soğuk bira...
Söz verdiğim küçük şiirlerim, artık sessizce kayboluyordu satırlardan. Saklayamadığım onca cümlem, söyleyemediğim kocaman ayrılığımdın sen. Sebepsiz limanım, korkup kaçamadığım, bir tek kuş sütünün eksik olduğu aç sofralarımdım sen benim.
Senin bilmediğin, benim adını bile kabullenemediğim... Onca yılın hatırına, bu defa ilk kez anahtarla açıyorum kapıyı. Nasılsın demeden, nasıl olduğunu kendime bile soramazken. O derece yoksun, o derece ruhsuzum bugünlerde...
Sana değil, pişmanlıklarıma dayadım sırtımı, yaşayamadığım onca amansız ayrılıklarımı dizdim önüme. Ne sen uyanabildin akşamüstü uykularından, ne ben üstünü örtebildim vicdanımdan. Sel olup aktı, mazi olarak kaldı bu yaşananlar...
Yüreğimdeki yüksükler... ya olmasaydı? korunamazdım seninle doğacak ayrılıkların başlangıçlarından. Kalana selam, gidene veda. Kalıp başka acıları işleyenlere bir yüksük daha...
Beslendikçe çoğalır sevgiler Uğur bey yoksa kaçınılmaz son elbette gelir insanın başına güzel ve duygu yüklü bir anlatı idi kutlarım Sevgiler
Pişmanlıklar iki türlüdür; birincisi yanlış kararların bedelini ödeten pişmanlıklar,ikincisi ise merhem olma ihtimalini içinde barındıran pişmanlıklar. İkinci şık, iki hayat kurtarır. Birinci şık ise yanlış kararı uygulayan hayatı bitirir. Diri diri mezara gönderir. Siz, merhem şıkkını işaretleyin Uğur Bey... Güne gelen yazıya tebrikler. Saygılar