Yüzeysel Derinlik

Bir sokak lâmbasının aydınlattığı alan kadardı, dünya hakkındaki düşüncelerimin tamamı.

Derken; Yusuf misali Ay'a takıldı, dingin bir gecede gözlerim.

Sonra Yıldızlara...

Güneş'in yakıcı sıcaklığında buldum benliğimi bir gün!

O ki yeryüzünün lâmbası konumundaydı adeta.

Ve aştım kendimi, Güneş'in aydınlattığı veya aydınlatamadığı kıyı ve köşeleri düşünürken.

Bir sokak lâmbasının aydınlattığı alan kadardı fikriyatım o zamanlar.

Karanlıklara takıldım bir dönem. Neden karanlıktı gece?

Nesnelerin var olduğunu bildiğimiz hâlde, görmemize engel olan neydi?

Haydi dedim kendime. Çık içinden çıkabilirsen!

Birçok soru olmasına karşın, doğru olan bir tek cevap vardı.

Fakat cevabı bilmekten çok, illâki neden ve sebeplerini öğrenmek, sırlara vakıf olmak, manalarına ulaşmak istiyordum.

Uzun geceleri cevapsız sabahlar takip ediyordu günlerce.

Bazı anlarda gölge'ye takılıyordu gözlerim, aydınlığın içindeki karartıya.

Bu neydi acep? Var denilebilirmiydi?

Fizik kurallarını zorlamaya başlamış, ufak ufak tespitler yapmaya başlamıştım kendimce.

Newton'dan girip, Albert Einstein'dan çıkıyordum sınırlı düşüncelerimin içinde.

Gördüklerimi gözümde yok etmeye, duyduklarımı işitmemeye çalışıyordum gecelerce.

Ara sıra Stephen Hawking geliyordu aklıma. Kan akışından başka hareket kabiliyeti olmayan adam...

Düşünen bir bitki misali...

En son neyi düşündüğümü ve sonuca ulaşıp ulaşamadığımı hatırlayamıyorum.

Tek hatırladığım; sonuca ulaşmamış fikir dünyasının derin sularında boğulmak üzere olduğum...

Kim bilir... Belkide boğulmuştum...

Ben, Sen, O...

Biz, Siz, Onlar...

Uzay, Evren, Kâinat, Sırlar... Sırlar...

Feza'da dipsiz sükût duyulmazın sesimi?


Peki ya sizce?


05.03.2009

28 Haziran 2009 1-2 dakika 6 denemesi var.
Yorumlar