Zalimle Gönül Hesaplaşması

Rabbimin verdiği canı ondan başka hiçbir gücün alamayacağı gerçeğiyle, imanıma sığınarak kendimi rahmete bırakıyorum.

Sakin güncesi olan, hani tabiri caiz ise 'ev ile iş arasına sıkışmış metabolizmalar' diye halk arasında benzetilen ve plastik kartların esaret kamplarında ki öyküsüz figüranlardan biriydim.
Değiştirilmez kader her gün yeni sancılar doğururdu, üzerimizden elini hiç çekmeyen müşkülata. Bense at gözlüklerimle sadece önüme bakıyor ve etrafımda olup bitenleri hiç görmüyordum.
Ta ki;
O güne kadar.
Komşumun, kahvaltı davetime icabet ettiği evimde, ki kendi evimde eşinin bayılmasıyla hayatımda cümleler ve şiirler yeniden buldu kendini ve birde azimle kovaladığım ve asla dönmeyeceğim bir ant. Ben ahmak adamda hala tansiyon düşmesi sanırken hastane doktorunun acıyarak bakan dudaklarından düşen şu cümle gerçeği bir bıçak gibi yırtarak girdi böğrüme.
'Rapor al kardeşim, bu dayaktan olmuş'
Ve kadının çaresizlik ya da korkuyla söylediği tüm doğruları yalan yapan gerçek,
'Ben kendimi kapıya çarptım, Doktor Bey'
Zalimin zulmü elbette ki var, tabi birde mazlumun ahı...
Ama ne zaman be kardeşim
Ne zaman bu ah bir tokat gibi inecek bu meçhul gözlü zalimin yüzüne,
Bir insan daha kaybettikten sonramı?
Olmaz olasıca hurafesi bol geri kafa kuralları.

Ve şimdi bu hüzünlü hikayenin ilk figüranı, psikiyatrik vaka haline geldi,
Allah şüphesiz mazlumun ahını bırakmaz kimse de ama bende insanım, kalan birkaç parça güzel hasletlerimle,
Ömür boyu ilaç kullanmak zorunda kalan bir kadın daha yirmi üçünde, ve önünde sisli puslu bir gelecek,
Şimdi boşanmanın eşiğinde,
Tabi geriye kalan yıkık virane bir zihinle,
Ya da geleceğinden artık ne kaldıysa geriye,

Asıl ikinci figüran, delikanlı adam ve aile babası,
Anne babasından görmediği sevgiyi şiddete çevirip etrafına salyalar saçarak tehditler savuran, ucube gözleriyle (ki tövbe Allah'ın yarattığı her canlı güzeldir) ruhunu sattığı şeytanın sadık hizmetkarı.
Hayatın kendisinden başkası için bir önemi olmadığını düşünen ve her sıkıştığında küfürlü yalanlarla ortalığa çıkan bu gaddar ve merhametsiz insan, kaybetme korkusunu iliklerine kadar hissettiği mahkeme kapılarının soğuk yüzünü duyunca, yalpalayarak gittiği hayat çizgisini daha da çirkinleştirerek sonuçsuz taarruzlarla Don Kişot özentili masal kahramanı edasında haberler uçurur oldu etrafa.
Birde aba altından gösterilen sopalar tabi ki,
Mecaz yolla verilen korkutma filmleri,
Kadın düşmüş can derdine, adamsa tehditkar ve tam ortasında, dünyanın çekirdeği gibi duran ve her şeyi görmüş olan ben.
Çocuk ruhuyla büyümek istemeyen adam,
Ve bundan sonra takıldı dudağıma şu mısralar,

'Oldu ki, geldi Azrâil baş ucuma
Hem kendini, hem beni mezara koyma
Beni sadece göm gönül mezarına
Ben senin için yaşamayı göze almışım.'

Ve rahmeti bol Yaradana olan inancım bir kez daha bu güzel hadisi hatırlattı,
' Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır'
Ve üstad-ı Azamın dilimden düşmeyen
'Zulmü Alkışlayamam' şiiri.

Allah korusun, verecek bir can, o da şerbet niyetine, kimin elinden nasib ederse içmeyi Rabbim, ona da eyvallah,
Şimdi dik durma zamanı,
Şimdi huzurlu gönül münazaları düzenliyorum tek kişilik, yazıyorum, çiziyorum ve resmediyorum gerçeği.
Onur dediğin şey, bir kez kaybedilince ne kaldı ki geriye, güzel güneşi karşılamanın sabah serinliğinde, yada çocukların baktığı yüzümüzde, inandığın tüm değerlerle dünyada insan vasfının dışında,
Onur; belkemiğim ve mutlu yüzüm, her zaman söylediğim doğru sözüm,
İmandan sonra inandığım ikinci gerçek ve beni ayakta tutan kas yapım, dünya anatomisinde.
Şimdi bu yazı çok mu karamsar oldu sizce de;
Çok mu karamsar bakmalı bu işin geleceğine, bildiğim tek şey doğru bildiğim değişmeyecek sözümdür ki; berberini bile yıllardır değiştirmeyen ben bu davada tüm hakikati belirleyecek kişi isem, ne diyelim Marmara çırası gibi yandı zalim adam.
Huzur, memleketime daha yeni uğradı ve hiç gitmesini istemiyorum.
Mutluluk her zaman değişken bir kavram oldu insanlar için, kimine para, şan, şöhret, kimine de çoluk, çocuk, araba, ev...
Kısmete bakın ki; bize de inşallah kurtaracağımız bir yitik hayattanmış. Ki başardığımız gün çiçekler dağıtacağım çocuklara, umutsuz ve mutsuz şiirler yazmayacağım artık ve dağlara çıkacağım, mavzer mermili kalemimle, mutlu eşkiya olacağım.
Ve unutmayacağım bir kadının, bir ananın yüzüme bakan gururlu ve mutlu yüzünü, asla unutmayacağım dimdik ayakta duran Anadolu kadınlarını...

İnandığın gerçekler uğruna mı yaşamak,
Yaşadığın gerçeklere mi inanmak hayat?
Gerisi muamma...
Gerisi teferruat...

26 Ağustos 2012 4-5 dakika 12 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Fatih Bey böyle derin bir konunun yorumsuz kalmasına çok üzüldüm. İnsanların görmezden gelebildiği bir konu olsada, dile getiren bir kaleme bir yorumu çok gözmezler diye düşünmüşümdür hep. Görüyorum ki yanılmışım.

    Bir erkek olarak bu konuyu duyarlılıkla işlemenizi kutluyorum. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Saygıyla

  • 11 yıl önce

    Cok guzel bir deneme yazisi olmus.. Allah kimsenin basina boyle birsey vermesin gercekten cok zor gonul hesaplasmasi ve bir insanin omur boyu mutsuz olmasi..