Zamanın Eşiğinde
Bazen bir an gelir, insanı tuttuğu yerden koparıp savurur. Beden, alıştığı ritimde yürümeye devam ederken, ruh çoktan başka bir bineğe binmiştir. Akrep gibi ağır, yelkovan gibi dengeli, ama saniye gibi acelecidir artık. Hatta bazen saniye bile yetmez; ruh, salisenin ince çizgisine tutunur, orada nefes alır.
Acı dediğimiz şey, bizi olduğumuz yerde bırakmaz. O, bir ateştir; yakarak şekillendirir, eriterek kalıba sokar. Ama acının en derin hali bile bazen yeterli değildir. O zaman ruh, zamanın sınırlarını aşar. Bir anda geçmişi, geleceği ve şimdiyi aynı pencereden görür. Çünkü yanmanın, kaybolmanın ve yeniden var olmanın bir sırrı vardır: İnsan, en çok yok olduğunda varlığını fark eder.
Belki de hayatın en büyük ironisi budur. Beden dünyaya bağlı kalır, ama ruh en keskin anlarda zincirlerinden kurtulur. Saniyenin üstünde yükselirken, bir şeyleri geride bırakırız. Eski benlikleri, eski korkuları, eski yükleri… Ve belki de o yüklerden kurtuldukça, en gerçek halimize yaklaşırız.
Zaman ilerler. Akrep yoluna devam eder, yelkovan bir adım daha atar. Ama ruh? O, çoktan başka bir yolculuğa çıkmıştır.
Bizler de zamanın eşiğinde bazen acıları, bazen sevinçleri sallar dururuz. Bizi biz yapan duygularımıza dair güzel bir yazıydı. Tebrik ediyorum Osman bey.