Ziyaret
15 yıl sonra da olsa Uşak sokaklarında dolaştığımda hissettiğim tek duygu , bu şehirde oturmaya devam ediyor gibi olduğumdu , bu durumu hiç yadırgamadığım gibi , ne ben bu şehre yabancıydım , ne de şehir bana yabancı bakıyordu , başlangıçta bir rüyada geziyor gibi geldi , sessiz bir film gibi , tuhaf bir duygu , zapt edemediğim ve hiç başıma geleceğini düşünemediğim garip bir sessizlik geçiriyordum , şehri dolaşmaya çıkmıştım , geçtiğim sokakları , tanıdığım evleri , esnaf dükkanlarını , çalıştığım okul önünü , namaz kıldığım camilerin önlerinlerinden geçiyorum , fakat bu ne farklı derin bir duygu olmalı ki , gerçekten sessiz bir film gibi , herkes konuşuyor her ses yaşanıyor her hatıra gözlerimin önünde ancak ben , ne kendi sesimi duyurabiliyorum , ne de dışımdakiler bana duyurabiliyordu , kimse beni fark etmiyor sanki , hayat normal seyrinde akıyordu , mesela Küçük Çarşıdan geçiyorum , fırından kıvrım alıyorum 1979 yılında aldığım gibi , bir kahvenin önünde oturuyor iki çay içiyorum 1980 yılında olduğu gibi , kalabalığın içine karışıyorum istasyon caddesinde , PTT 'nin önünden geçiyorum 1981 de olduğu gibi , okul dağılmış öğrencilerin içlerinden geçiyorum 1982 yılında olduğu gibi , 1983 yılındaymış gibi aralarında kalıyorum bir düğün alayının , alış veriş yapıyorum müftülük önünde köy pazarında yıl 1984 gibi , meydan cumhuriyet meydanı Recep İlyaslı abinin dükkanına selam veriyorum gülümseyerek içeri davet ediyor, bana çay ikram ediyor takvim 1985 yılında olduğu gibi, ne güzel hatıralar kalmış gün gibi gözümün önündeler hayalimden geçiriyorum , işte Saadet Kitapevine öğretmen arkadaşım yoldaşım Celal Yıldız hocamla uğruyoruz yıl 1986 , Uşakspor maçına gidiyorum arkadaşım kardeşim Adil Başaran ile yıl 1987 , Ulu Cami avlusunda annemin hediye ettiği kol saatimi unutuyorum kaybediyorum yıl 1988 , Burmalı camisinde ikindi namazında yer bulamıyorum yıl 1989 , kapalı pazar yerinde bir köylüden beyaz peynir alıyorum , çok methettiği peynirden hiç memnun kalmadığımızı aldandığımı anlıyorum yıl 1990 , mobilyacıdan ev ihtiyacı olarak aldığım iskandinav koltuk-divanı iade için gerginlik yaşıyorum yıl 1991 , Çokhozlar alanında öğrencilerle top oynuyorum namaz vakti cemaat oluyoruz yıl 1992 , Sorkun (belkaya) köyüne su almaya gidiyorum köy derneği artık para istiyor yıl 1993 , artık benim de bir arabam oldu çekoslavak Lada 1990 model çağla yeşili sık sık su kaynatıyor yıl 1994 , öğretmen arkadaşlarım trafik kazası geçiriyor acılı günler yaşıyorum yıl 1995 , İbadullah Cami ilk vaaz verdiğim cami orada konuştuklarımı hatırlıyorum yıl 1996 , hacı körükçü abinin dükkanında kekik çayı içiyorum yıl 1997, karaağaç göleti alanında ilk uçurtma uçuruşum yıl 1998 , çok istediğim gediz güveçcisine uğruyorum yıl 1999 , Çakoloz Cami imamıyla konuşuyoruz çocuğunun öğretmeniyim yıl 2000 , ve birden kayboluyorum , evet tam böyle bir günde ortadan çekiliyorum , kimse beni görmüyordu artık önünde sepet aksesuarı olan bir psikletle , ya da lacivert takımları ile çarşıda , veya spor kıyafetleri ile şeker fabrikası sahasında , bozkuş köyünde , emniyet karşısı alanı sahada , okula yakın pazar yeri sahasında top koşturuken , Ulu Cami cemaatinden biri olarak arada bir kürsüde vaaz veren ben, evet kimse varlığımın aradan çekildiğinin farkında olmadan gitmiştim İstanbul'a ...daha yüzlerce binlerce hatıra var ki , film şeridi gibi uçuşuyor gezdikçe başım üzerinde ve gözlerimin önüne geliyor , nasıl bırakıp gitmişim , ardımda onca yığınla yılların sesi soluğu rengi ve çığlıkları yatan bu şehirden sessiz sedasız , bunu her adımda sesli sessiz soruyorum kendime , şimdi yıllar sonra gelip geziyorum , rüya gibi geliyor her şey , geziyor görüyor konuşuyorum ama bir tuhaflık duygusu içinde yalnız bırakılmış biri gibi ..nihayet en iyisini yapıyor öğleden az önce gediz güveçcisine doğru yöneliyorum , iki kişiden başka kimse yok , fakat eski bir öğrencim olduğunu sonradan fark edecektim , demek ki kendisinde iyi bir iz bırakmamış olacağım ki gelmedi yanıma , o öğrenciyken de esnaflık yapardı, esnafçı tartısıyla ölçtü biçti kar zarar hesap etti gerek görmedi sevgi saygıya , yok dedi ilgi göstermeyeceğim , oturduğu yerde kaldı canı sağ olsun , vardır bir derdi kederi hiç önemli değildi ayrıntı , bir hayalet gibi kimsenin beni görmediği ama benim herkesi her yeri gördüğüm gerçeğiyle tüm hatıraları unutmamış olarak gün boyu gezindim, herkesi ne kadar çok özlediğimi sevdiğimi kalbimde hissederek, her şeyi uzun uzun yazmak isterdim, fakat biliyorum ki yazdıkça açılan top kumaş gibi uzayıp gidecek, 23 yıldan fazla kaldığım bu şehirde beni en çok görev yaptığım okulun önünden geçtiğim anlar çok duygulandırdı, bir de oturduğumuz evleri görmek.
30.01.2024