Anlamlarla İlgili Sanatlar

— min. okuma: 18-19 dakika

Bir sözcüğün ya da birbiriyle anlam ilişkisi bulunan sözcüklerin gerçek anlamlarıyla yapılan sanatlar, bu bölümde ele alınmıştır.

1) Tenasüp Sanatı (Uygunluk)

Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

Deli eder insanı bu dünya,
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.

Koku, çiçek ve ağaç sözcükleri bir arada.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

demir almak, gemi, liman sözcükleri bir arada.

Arım, balım, peteğim,
Gülüm, dalım, çiçeğim,
Bilsem ki öleceğim,
Yine seni seveceğim.

Arı, bal, petek ve gül, dal, çiçek sözcükleri bir arada.

2) Tevriye Sanatı (Amacı Gizleme)

İki değişik anlamı olan bir sözcüğün bir dize ya da beyitte iki anlamının da kullanılmasıdır.

Tahir Efendi bize kelp demiş (Tahir: özel ad.)
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.

O güzel yüzün benli de,
Göğsün niye bensiz?

Bak kalan bu kubbede hoş bir sada imiş,
Ben yarime gül demem, yarim bana gülmedi.
 

3) Tecahül-i Arif Sanatı

Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi aktarmalıdır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz.

Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.

Gökyüzünün başka rengi de varmış,
Su insanı boğar,ateş yakarmış.

Şu karşıma göğüs geren,
Taş bağırlı dağlar mısın?

Saçların dalgalı, boya mı sürdün?
Gelmiyorsun artık, bana mı küstün?

İçimde kar donar,buzlar tutuşur,
Yağan ateş midir,kar mıdır bilmem.

4) Hüsn-i Talil Sanatı (Nedene Bağlama)

Herhangi bir olayı, gerçek edeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.

Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar

Ağaçların yeşil oluşu, doğal bir olgudur. Ancak bu dizelerde şair, ağaçların yeşil oluşunu insanlara güzel şeyler düşündürmesi nedenine bağlamıştır.

 

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden/
Birçok senler geçti dönen yok seferinden

 Ölenlerin dünyaya dönmeyişini yerlerinden memnun olmalarına bağlıyor)

Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasi-ı güldür bu akarsular bulunmaz mı

Gül-i ruhsar: Gül Yanaklı
Fasl: mevsim

Bahar mevsiminde (gül mevsimi) suların bulanık akması doğaldır. Ancak şair, suların bulanık akmasını, sevgilinin aşkıyla döktüğü kanlı gözyaşlarının sulara karışıp, onları bulandırması nedenine bağlamaktadır. Bu nedenle “hüsn-i talil” sanatı yapılmıştır.

Salındı bağçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boyun eğdi,
Gül kızardı hicabından

Güllerin kırmızı olması bir doğa olayıdır; ancak şair sevgilinin güzelliği karşısında güllerin utancından kıpkırmızı olduğuna bağlıyor.

Saksında ruhumun bütün yası var.
Derdimle soluyor açılan gonca.

Bu dizelerde, goncanın solması doğal bir olay olduğu halde, şair bunu goncanın yaslı olduğu, dert çekmesi nedenine bağlıyor. Bununla da “hüsn-i talil” yapmış oluyor.

Ey sevgili sen bu ilden gideli
Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü

Bu dizelerde şair, ağaçların yapraklarını dökmesi doğal olduğu halde, bunun nedenini sevgilisinin gitmesine bağlayarak “hüsn-i talil” sanatı yapıyor.

5) Tezat Sanatı (Karşıtlık)

Aralarında ilgiden dolayı, birbirine zıt kavramları bir arada kullanmaktır. 

Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.

Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

İçimde kar donar, buzlar tutuşur,
Yağan ateş midir, kar mıdır bilmem.

— Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin.

Yükseğinde büyük namlı karın var,
Alçağında mor sümbüllü bağın var.

Gülmek ol, goncaya münasiptir,
Ağlamak bu, dil-i hazine gerek.

— Karlar etrafı bembeyaz bir karanlığa gömdü.

6) Leff-ü Neşr Sanatı (Sıralı Açıklama)

Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede onlarla ilgili açıklama yapmaktır.

Bakışların fırtına,
Duruşun durgun su,
Biri alabora eder,
Biri boğar.

Gönlümde ateştin, gözümde yaştın,
Ne diye tutuştun, ne diye taştın.

Ben bir sedefim, sen nisan bulutu,
Ver damlaları, al yuvarlak inciyi.

7) Telmih Sanatı (Hatırlatma)

Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.

Vefasız Aslıya yol gösteren bu,
Keremin sazına cevap veren bu.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor teşhidi,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Ekmek Leyla oldu bire dostlarım,
Mecnun olup ardı sıra giderim.

Şu Boğaz harbı nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En keşif orduların yükleniyor dördü beşi.

— Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.

— Gökyüzünde İsa ile,

Tur dağında Musa ile,
Çağırayım Mevlam seni.

8) Mübalağa Sanatı (Abartma)

Sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az göstermektir.

Manda yuva yapmış söğüt dalına,
Yavrusunu sinek kapmış.

— Alem sele gitti gözüm yaşından.

Bir ah çeksem dağı taşı eritir,
Gözüm yaşı değirmeni yürütür.

Bir gün gökyüzüne otursam,
Evlerin tavanlarını birer birer açsam.

Sıladan ayrıyım, gözümde yaşlar,
Sel olup taşacak bir gün derinden.

Sana olan aşkım dağı taşı eritir,
Gözümdeki yaşlardan bir deniz olur.

Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf dağı.

Sekizimiz odun çeker,
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu, kaynatırım kaynamaz.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.

— Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.

9) Tekrir Sanatı

Anlatımı güçlendirmek için bir sözü sık sık tekrar etmektir.

Beni bende demen, ben değilim,
Bir ben vardır, bende benden öte.

Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola oğlu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.

Ben güzele güzel demem,
Güzel benim olmayınca.

Seni tanımadan önce ben, ben değildim,
Seni tanıdıktan sonra aslında bensizliğin sensizliğin olduğunu anladım.

Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için,
Geceyi bekleyen?
Yoksa ben miyim seni düşünmek için,
Geceyi bekleyen?
Gece midir seni bana düşündüren?

10) Nida Sanatı (Seslenme)

Şiddetli duyguları, heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır. Daha çok ay, ey, hay, ah ünlemleriyle yapılır.

— Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!

Ey benim sarı tamburam!
Sen ne için inilersin?

— Çatma kurban olayım ey nazlı hilal!

11) İstifham Sanatı (Soru Sorma)

Anlatımı daha etkili hale getirmek için cevap alma amacı gütmeden soru sormaktır.

— Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

— Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?

— Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?Şaşarım!

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?

12) Rücu Sanatı (Cayma, Dönme, Vazgeçme)

 Önceden söylenen sözden cayma ya da birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri sürmektir. Rücu sanatına önceki söylenenlerden vazgeçmek anlamı yoktur, tersine önceki söylenenleri geliştirme amacı vardır.

Erbab-ı teşaür çoğalıp şair azaldı
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı

(Erbab-ı Teşaür: Şiirle uğraşanlar)

Ferda senin, dedim beni alkışladın
Senin değil ferda sana vediadır. (emanet)

13) Terdid Sanatı (Beklenmezlik)

Bir olayı, bir düşünceyi beklenmedik bir biçimde sonuçlandırarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlayan bir sanattır.

Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul
Başın mı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin
Verem misin?
Üzülme onun da çaresi var
Ölür gidersin!

Vereme çare olarak ölüm gösterilmiş ve tezatlıkla şaşırtma amacı güdülmüştür.

14) Kat’ı Sanatı (Kesiş)

Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda kesme sanatıdır. Şiirde çok kullanılır.

Gün, öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki dünya
Yaşadıkça
Akşam öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki akşamda ay
Ayda kadın...

15) Sehl-i Mümteni Sanatı

İlk bakışta kolay gibi görünen, ama benzeri söylenmeye çalıştığı zaman ne kadar güç olduğu anlaşılan yalın anlatımlara denir. 

Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri

16) Akis Sanatı 

Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama sanatıdır.

Yaşamak için yemeli
Yemek için yaşamamalı

17) İltifat Sanatı

Sözlükte, “dönüp bakma, dikkat, hatır sorma, sözü başka bir şahsa çevirme, hitab…” gibi anlamlar içermektedir.. Edebi olarak, “Bir konuyu anlatırken, o anda doğan yeni duygularla hitabın yönünün değişmesidir.” İltifatta değişen yalnız hitabın yönüdür.

Konuda değişme olursa iltifat sayılmaz. Hitap da yön değiştirirken konu ile ilgili olmalıdır. Konu dahilinde, harici bir zarûret ve lüzum dolayısiyle dış etkilerle hitabın değişmesi iltifat olmaz.

Örnek 1:

Aradan yıllar geçti, işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim
Çünki sizde gizlenen dertleri ben bilirim
Ey köylen hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar.
Ey garib çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!

Faruk Nafiz Çamlıbel’in Anadolu gerçeğini yansıttığı “Han Duvarları” adlı şiirinden alınan bu mısralarda yollara hitap edilirken, sonraki mısralarda han duvarlarına hitap edilmektedir. Yani hitabın yönü değişmiştir Ancak kendilerine hitap edilen “yollar” ve “han duvarlar” konu ile ilgilidir. Şairin, şiirin bütününde anlatmaya çalıştığı Anadolu gerçeğinin parçalardır. Şair yollara hitap ederken, o andaki duygular hitabı, han duvarları üzerine çeviriyor.

İltifat sanatında yukardaki örnekte de görüldüğü gibi, şair hitap ettiği şeye kişilik kazandırır.

Örnek 2:

İstiklal marşımızın ilk iki kıtaasına baktığımızda, birinci kıtada Türk Milleti’ne seslenen şairin, ikinci kıtada Türk Bayrağı’na seslenmesi de bunun örneğidir

Korkma ! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir o benim milletimindir ancak !

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal:
Kahraman ırkıma bir gül.. .ne bu şiddet, bu celal ?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal.

Örnek-11

“Hayat ne garib hal imiş! Bir kaç gün evvel yanımda biri ağlasa gözünün yaşı sadasından dökülüyor zannederdim. Bugün kulağıma kahkahalar matem sadası geliyor. Bir kaç gün evvel mağmûm, mağmûm bulutlarda şimşek çakdıkça biri geliyor gibi görünürdü. Bugün yeni açılmış güllerde çiy görsem birinin göz yaşı dökülmüş zannediyorum ! Bir kaç gün evvel yüzüm gülüyordu, sanki her şey de benimle beraber gülüyordu. Bugün gönlüm ağlıyor, sanki her şey de gönlümle beraber ağlıyor! Yine sabah oldu, yine gözüme bir dakika uyku girmedi.

Zavallı mum! Acaba ben de senin gibi yana yana tükenip gidecek miyim

Namık Kemal (Vatan yahut Silistre’den)

Kaynakça: Yrd. Doç. Dr. Numan Külekçi, Edebi Sanatlar

18) Müşakale Sanatı

Sözlük anlamı “şekilce bir olma, benzeme” olarak geçmektedir.. Edebi olarak anlamıysa “Bir fiilin kendisine ilave edilen kelimelerle değişik anlamlarda tekrar edilmesidir."Türkçe mastarlardaki mana zenginliğinden dolayı müşakelenin lisanımızda önemli bir yeri vardır. Parlak bir anlatım şeklidir.

Seni ol rütbe sever kıskanırım kim güzelim
Kimsenin yadına gelmezdin elimden gelse

beytinde gelmek mastarı kendisine ilave edilen yadına ve elimden kelimeleriyle değişik anlamlarda tekrar edilmiştir. Gelmek fiili, yadına gelmezdin (hatırına gelmezdin) ve ” elimden gelse (muktedir olsam, yapabilsem) manalarında tekrar edilerek müşakele sanatı yapılmıştır.

Kaleme devam edip etmediği sorulan havai bir adam hakkında söylenen aşağıdaki mısrada da yine gelmek fiiline bağlı bir müşakele görüyoruz.

Kendi bazan gelir amma, sözü gelmez kaleme

mısrasında gelmek mastarı bazan gelir (ara sıra kaleme uğrar) ve sözü gelmez kaleme (sözleri kalemle yazılmaz) manalarında tekrar edilmiştir

Müşakele ile sözde bir zarafet sağlanmalıdır Yoksa bazı laubali konuşmalarda ortaya çıkan müşakelenin edebi bir kıymeti yoktur. Yemek yemeyen çocuğuna annesinin ” yemeğini yemezsen dayak yiyeceksin ” şeklinde çıkışması müşakele olsa da aslında yemek masdarında ki mana zenginliğinden ortaya çıkmış edebi değeri olmayan bir ifadeden başka bir şey değildir.

Müşakelede söyleşme esnasında her iki tarafın kullandığı kelime, birinde hakikat, birinde mecaz olur. Aşağıda Abdulhak Hamid’den alınan misalde çıkmak kelimesini Tezer mecazi manada, Melik ise önce hakiki sonra mecazi manalarda kullanmıştır.

Tezer:

Yine mi kanmıyorsunuz sözüme?
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme?
Beni bir kere okşasan ne çıkar?

Melik:
Sen çıkarsın… Demek ki fitne çıkar

Müşakele istihdam sanatına benzer ancak istihdam tek kelime ve o kelimenin değişik anlamlarıyla yapılır. Müşakelede ise iki ayrı manasıyla kullanılan ve muhakkak tekrar edilen bir kelime ve bu kelimeye ilave edilen değişik kelimeler mevcuttur.

Mebaniü’l-inşa müellifi Süleyman Paşa Müşakeleyi ” Bir şey’i gayrın lafziyle zikr etmeğe derler.” şeklinde tarif ederek aşağıdaki beyitten örnek veriyor.

Harim-i bağda engüşt-i zanbak düşti semadan
Bu dehşetle yürek kalur mı tıfl-ı gonce-i terde (Sabit)

Riyazi bim-i kahrından o sultan-ı cihanbanın
Bu demde sagarun benzinde asla kalmadı kanı (Riyazi)

Beyitlerde ki yürek kalur mı ve benzinde kanı kalmadı terkipleri insana mahsus haller olmasına rağmen gonce ve sagara isnad edilmekle müşakele yapılmıştır.

19) İstitrat Sanatı

Konuya açıklık getirmek, okuyucu veya dinleyicinin istifadesini sağlamak maksadıyla konu dışında bir şeyi anlatma yöntemidir.

Yeni bahse girerken istitrat kelimesini kullanmak adettir.

İstitrada bilhassa düz yazı eserlerinde baş vurulur.

İstitrada baş vurulduğu zaman tekrar asıl konuya geçileceği yerde gelelim sadede veya tekmile-i saaded şeklinde bir işaret koymak lazımdır.

20) İrsad Sanatı

İrsad, secili ya da kafiyeli bir sözde seci ya da kafiyenin nasıl devam edeceğine ,sözün içinde kullanılan bir kelime ile işaret etmektir. Sözün sonunun nasıl geleceğine bu kelimenin çoğu zaman ses yapısı bazen de anlamı yol gösterir. Anlamın yol göstermesi halinde tekrar öğesi kaybolur ve sanat, söz merkezli olma özelliğini yitirir; hatta, böyle bir durumda irsad, anlam sanatlarına dahil olur. İrsadda çoğu zaman iştikak sanatından yararlanılır.

Örnek:

Nice bir hidmet-i mahlûk ile mahzûl olalum
Sa’il-i Hak olalım na’il-i mes’ûl olalum

Akalum payına bir bahr-i hamiyyet bulalum
Sıla-i himmetine ma’ gibi mevsûl olalum

Biz de sûret virelüm kendümüze kabil ise

Girelüm ehl-i safa bezmine makbûl olalum

Getür ey saki yeter eyledün işgal bizi
Bir zaman da mey-i bi-gışş ile meşgul olalum

Kalmadan hak-i mezelletde heman ey
Âsım Âzim-i sûy-ı sema-sa-yı Sitanbul olalum

(Âsım Efendi)

Şair kısaca şöyle demektedir: “Ne zamana dek insanlara hizmet ile hor ve hakir olacağız. Gel, dileyeceğimizi Tanrı’dan dileyelim de dileğimize kavuşalım. Hamiyet deryası bir şahıs bulalım da onun ayağına bir nehir gibi akalım. Onun himmetine su gibi ulaşalım. Biz de kendimize mümkün ise yeni baştan bir suret verelim. Gönlü temiz olanların meclisine girelim de makbul insan olalım. Ey içki sunan! Yeterince bizi meşgul ettin; artık içkiyi getir. Bir müddet de saf ve arı olan şarap ile meşgul olalım. Ey Âsım! Zillet toprağında kalmayıp İstanbul’un sema gibi yüce olan tarafına doğru yola koyulalım.”

İlk beytin ikinci mısraında “sa’il” ile “mes’ûl” kafiyesi arasındaki ilişkiyi gören okuyucu, bundan sonraki beyitlerde de “sıla” kelimesi geçince kafiyenin “mevsûl”, “kabil” kelimesi geçince “makbûl”, “işgal” kelimesi geçince de “meşgul” olacağını tahmin eder.

21) İdmac Sanatı

İdmac kelimenin sözlük anlamı “bir şeyi, bir şeyin içine koyma, sıkıştırma” elemektir. Edebi sanat olarak idmac, Övgü içinde övgü, yergi içinde yergi şeklinde tarif edilebilir. Katmerli övgü veya katmerli yergi.

İdmac övme ile ilgili olursa istitba adı verilmektedir.

Örnekler:

“Öyle müeddeb bir zattır ki meclisinde muhalif-i edeb söz sarfına cesaret edilemez.” cümlesinde, şahsın önce edebli biri olduğu söylenmiş, sonra da yanında edeb dışı söz söyletmeyecek derecede vakarlı olduğu zikredilmiştir.Yani övgü içinde övgü yapılmıştır.

“Öyle fasık bir heriftir ki ayak bastığı yerde salahdan eser kalmaz.” ifadesinde şahsın fasık biri olduğu, daha sonra da uğursuzluğu söylenmiştir. Yani yergi içinde yergi yapılmıştır.

22) Tazmin Sanatı

Şiirde alıntı yapma; bir kelimeyi başka bir kelimenin anlamını da içerecek biçimde kullanma sanatıdır.

Bir şair diğer bir şairin mısralarından alıp onu kendi şiiri gibi gösterir yahut mazmununu değiştirerek kendi şiirine katarsa bu sirkat sayılır. Ancak halef selefin şiirini alıp daha güzel biçimde söylerse bu tazmin değil nazîre olur. Çünkü tazminde esas olan şiiri değiştirmeden ve şairini gizlemeden kullanmaktır. Yahya Kemal, Selîmî’nin (II. Selim), Nef‘î’nin, Recaizade Mahmud Ekrem’in ve Abdülhak Hâmid’in mısralarını gazel, kıta ve şarkılarıyla tazmin etmiştir. Modern şiirde bir mısra veya beyti olduğu gibi tazmin etme yoluna gidilmiyorsa da bazı şairlerin eski şiirden ilhamla tazmini andıran alıntılar yaptığı görülür.

Tazmin kelimesi eskiden nazım ve nesir için kullanılırken gazeteciliğin yayılmasından sonra tazmin nazma, iktibas nesre ait bir terim haline gelmiştir. Tazmin daha ziyade gazel ve kasidede uygulanır. Bazan tek beytin başına mısra ilâvesiyle birden fazla bent oluşturularak tazmin beytinin her bentte tekrarlandığı musammatlara da rastlanır. Tazminde alıntılanan şiir parçasının kime ait olduğunu söylemek bir kuraldır.

Mesela Behçet Necatigil’in, 

“İçimize kapandıkça gül
Bir gül açılmaz yüzün teg”

dizelerinde Fuzûlî’nin ünlü “Su Kasidesi”ndeki, 

“Suya versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün teg verse bin gülzâra su”

beytinden tazmin yoluyla yararlanılmıştır.

Paylaş:
Yorumlar