Çağdaş Türk Edebiyatının Kadın Şairlerinden Seçilmiş olan 13 Şiir
Çağdaş Türk Edebiyatı'nın kadın şairleri, 20. yüzyılın sonlarından itibaren Türkiye'de yazıları ve şiirleriyle tanınan kadın şairlerdir. Bu kadın şairler, Türk edebiyatının farklı dönemlerinde yaşamış ve çalışmalarını sürdürmüştür.
Yazdıkları eserleri ile yüreklerimize dokunan, Çağdaş Türk Edebiyatının kadın şairlerinden seçtiğimiz şiirleri sizlerin beğenisine sunuyoruz.
1- Bana Bir Şarkı Çal İnsan Sesi Olsun
Bir özlem vardır bir yerlerde bilmediğin
Tanışmamış daha yürekler
En çılgın çocuklara gebe bir aşk vardır
Yedi yılda kesilmeyecek
Ben aşktan kesilmem, canım sağ olsun
Bana bir şarkı çal insan sesi olsun.
Toplumun çocuklarıyız biz
Aşk da yeriz
Seni de yeriz, ölüme fırsat bırakmadan
Hacı Bekir lokumu.
İnci Asena
2-Deli Kızın Türküsü
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam, tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine, konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam, tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem, hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız, bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden
3-Gözyaşıyla Söner mi Yangın
Gözyaşıyla söner mi yangın
Ey ölüm
Ben ne aptalım
Okunur mu yolladığım mektup
Tutuşmuş bir kalemle yazdığım
Dağıldı oyuncak atımın boncukları
Bütün çeşmeleri kurudu sokağımın
Kapladı göğün yüzünü
Kara bir örümceğin ağı
Halden anlar mı acaba güneş
Ama o hiç sokak çocuğu olmadı
Uyumadı kaldırımda
Farelerle yan yana
Şair de olmadı hiç
Beyaz ince bir dizeyle
Bağlanmadı ay ışığına
Bütün sayfaları uçtu hayatımın
Sonunda mürekkebimle sulandı
Ortanca saksıları
Bir de sözlüğü olacaktı aşkın
Sanırım eskiciye satıldı
Ya kentim
Daha yeni doğmuştu
Acaba çingeneler mi çaldı ey ölüm
Ben çok aptalım
Arıyorum boş yere
Kendi küllerime gömdüğüm ışığı
Melisa Gürpınar
4-Başkalarının Eskilerini Giyenlerin Şarkısı
Satın alınmış düşleri bıkıp fırlattığınızda
Ardınıza bakmayın
Oradayım.
Ayışığında bir öpüşme düşü,
Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli
Ve yenilenen balayı, dantel askılı
Yaramaz işime… ben üşüyorum.
Sıcacık bir şey gereken
Düşlerime.
Yarım bırakılmış çorba,
Geri çevrilmiş biftek ve “ihanet” yabancı bana
İnce topukları yaz takunyalarınızın
Bana kalın, yıkanmaya dayanıklı
Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek
Rengi de rengi de olmalı elbet
Yıpranmışlığımı örten.
Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren
Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz
Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda.
Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu.
Bir korkuyu tanırsınız yalnız
Yaşlanmak ve bırakılmak.
Bende çeşidi var,
Ama bitişmiyor sizinkilerle,
Sevgiden doğuyor çoğu.
Paramın yettiği bu tezgahta
Satılan eskileriniz
Ellerim değdikçe soluk alıyor
Eskiyen siz misiniz?
Sennur Sezer
5-Gece ve Anne
Anlamını bulmaktan korkup hayra zorlarken rüyayı
İçini çekip sokuldu yine geceye içimdeki çocuk..
Çıkıp yürüsem şimdi elinden kurtulup gecenin
Bitecek sanki yeryüzü
Ansızın uçurum..
Ey durgun saçları karıştıran hayal,
Affetmeye yatkın ruhumun bağışlamadığı gölge,
Terk et beni, beni terk et ve karış geçmişe..
Ve artık istemem saçlarımda gezinse de ellerin
Soruları karışmış kanatlar gibiyiz, yanlış,
Geceden doğmalıydım ben, geceden,
Kendime anne olmuşum meğer
Sokakları kovalarken çocuklar..
Durup düşündüm de bende gülümseyen bir resim yok
İçini çekip sokuldu yine geceye içimdeki çocuk…
Oya Uysal
6-Destina
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana
Lale Müldür
7-Kuğu Ezgisi
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir –
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere…
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir –
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
Nilgün Marmara
8-Samson ve Delilah
Heceleme beni artık Allah’ım
Bırak okunaksız kalayım
Kaderimin hepsi pek iyi olmasın varsın
Bak, ömrüm eriyor işte
Çocukluk fotoğrafımdaki kardan adam gibi yanı başımda
Bak, ilkokul talebesi kalbimden
Yine karne parası istiyorlar
Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa
Yağmur yağdıkça
Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor
Saçlarımda dolunay taneleri eriyor
Saçlarımda bir kızılderili reisi
Oturmuş barış çubuğu tüttürüyor
İsmi: Mehtapta öpüşen iki sevgili
Kalbim küs oysa, kalbim yalnız bir kovboy
Nedense şimdi evinden çok uzakta
Saçlarım düşler görüyor
Rengarenk uçan balonlar havalanıyor her telinden
Saçlarımda kiraz bahçeleri
Salıncak kuruyor dallarına çocuklar
Hep ben düşüyorum, hep ben,
Ben;
İsmim kara bereli iki çocuktan biri
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaramaz.
Ne zaman ağlasa
İskambil kupası damlıyor gözlerinden
Rest diyor hep, rest. Ne demekse?
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaşamaz
Ne bir sarmanı var okşayacak
Ne zamanı.
Zamanı sarışın bir kedi olarak yarat baştan Allah’ım
Bırak okşayayım.
Esirge ve bağışla beni gerçekten
Bırak düşlerimde kaybolayım.
Bir boş beşik hikayesinin olmayan çocuğuyum.
Kanadı kırılan kartal da benim beddua etsem.
Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım
Parmaklarına kına olayım hayatın.
Affet bu siyah ve transparan duayı.
Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.
Didem Madak
9-Dünyada Olmak Acıdır
Yeryüzündeki tüm kızıl taşlara
Tanrının kanı sürülmüştür.
Bu yüzden kızıl taşlar
Çocukluğumuzu öğretir.
Tanrı, biz çocukken,
Yanımızda dolaşır.
Küpemize dokunur
Ve kolyemize.
Pabuçlarımıza ve kurdelamızın
Kız çocuk olmak kıvrımına girer
Saklanır.
Kızıl bir elbise ve yatak almalıyım,
Kızıl bir yüzük,
Ve lamba.
O zaman olmalı ki,
Annenin zamanı başlar ve tükenir.
Beklemeyi bilen kan,
Taş olmayı da bilir.
Dünyada olmak acıdır. Öğrendim.
Kızıl karanlık
Mavi karanlık
Ve başlangıç
Bir anlamı olmalı ki bunların,
Bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız.
Bejan Matur
10-Ardıç Kuşu ve Sevda
Yüzünü biriktiriyorum şimdi
Çünkü ben, bir ardıç kuşu gibi
Kendi ölümüyle beslenen
Güncesi ayrılıklarla dolu
Ve teni her yaz
Ayrı güneşlerde yanan bir çocuğum.
Ne kadar alışkınım bilsen
Yazılmayacak mektuplar için adresler alıp-vermeye
Yılların yorgunluğuyla sararan
Silik, umarsız, gizini saklı tutan
Ve bir daha yaşanmayan resimlere.
Yüzünü biriktiriyorum; çünkü yüzün
Bir sevda tohumu şimdi.
Geçerken ürpertilerle karanlıklar içinden
Tutsak ve ağzımıza sığmayan dillerimizle
Geçerken gecenin pususunda bir ırmaktan
Bütün özlemleri tadan, bütün romanlarda
Yeniden dünyaya gelen o çocuk
Ağlıyor arkamdan
Beni bırakma… Bırakma beni…
Kaç kişinin gücü yetmiştir
Yasaklanmış bir aşkı savunmaya…
Yüzünü biriktiriyorum şimdi.
Soyları kocalarının adında eriyen
Göçmen kadınlar gibi hüzünlü ve sesim titreyerek
Ne kadar alışkınım bilsen
Bütün kanamalara gülümseyerek.
Bir ardıç kuşuyum ben
Toprağa düşeceğim bir gün
İçimde çimlenen tohum çatlatıp yüreğimi
Ağaca dönsün ve yüzyıl yaşasın diye
Hiç ardıma bakmadan öleceğim.
Yüzünü biriktiriyorum şimdi.
Zerrin Taşpınar
11-Saf Sabır
Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan
Saflığımı ve sabrımı aldım tek
Kalanları kumsala göm sen de
Yaz boyunca
Nasılsa her keder eksilir
Kendini doldurarak
Sardunyalarla konuşarak çoğalttım
Aramızdaki ayrılığı
Sayarak çoğalttığım günleri tamamladım
Kirpiklerimin arasına çektiğim tülde
Yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor
Oysa kimse yokmuş dışarda
İçim dışıma vuruyor
Sardunyalara su vermekle unutamadığımız
Şeymiş aşk:
Alnından bir günaydın gibi düşürdüğün sabah,
Sağ yanımda unuttuğun keder.
Birhan Keskin
12-Ay Vurunca Yüzüme
Bu böyle bir şiir işte
Ay girince geceye
Bu şiirde bakır yeşil
Çuha, delik deşik lekeli masalarda
İhtiyarlar en kimsesiz ihtiyar
Kahveler nargilesiz
Bu şiirde çatanalar denizsiz
Çocukların gözü pamuk helvacılarda
Kadınların kocaları haylidir işsiz
Badem çiçekleri kırağı pası
Bahar ayaksız elsiz
Sıkıyönetim gecesinde bir yüzün kalmış
Çırılçıplak
Kimliksiz
Bu şiirde aşk
Yüzümde unuttuğun utanmasız bakışın
Mor kumlarda çürümüş deniz kabuğu
İkindi güzlerine düşürdüğün bir tarih
Bu böyle bir şiir işte
Ay vurunca yüzüme
Ayten Mutlu
13-Aşkın Gülüşü
İşte sana geliyorum
Yumuşak başlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
Suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
Bir yanımızı defneler sarsın…
Demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
Zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek
Senin olayım
Sakızağacının kokularına bürünsün saçlarımız
Diri gövdemiz yürüsün kuşlara doğru
Unutulmuş şarkılar bulsun…
Gülüşün badem ağacının çiçek açmış dalları
Ölümü alsın elimizden.
Bir gemi getirdim kapına: birlikte gidelim.
Sen içli, uzun geceli kadınlar için yaratılmışsın,
Uzun sabahlar için
Buğday tarlaları, usulbaşlı geyikler, yollar için…
Göğsüne düşür beni, yeryüzünün şarkılarını dinleyeyim orada
Gecikirsek alıp başını gider aşkın usul ırmağı -küskün-
Dönmez bir daha…
Leyla Şahin
Bu sayfanın yanı sıra Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Türk ve Dünya Edebiyatında İz Bırakan 15 Kadın Şair ve Yazar sayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.
Hepsi de pırlanta gibi.