Şeker Portakalı Kitabında Geçen Asla Unutamadığınız En İyi Alıntılar
Edebiyat dünyasının ilginç yazarlarından biri olan Jose Mauro De Vasconcelos, çok uzun yıllar boyunca yazarlıktan bağımsız yüzlerce işte çalışmıştır. Yazma yeteneğini, başka işleri yapmaktan bıkmış ve kendi yaşadıklarını kağıda aktarmak istediği anda keşfetmiştir. Deneyimlerini, iş tecrübelerini ve kendi içinde yaratmış olduğu hikayeleri kaleme almaya başladığında, yalnızca 12 gün gibi kısa bir sürede bitirmiş bu kitabın ismine ise Şeker Portakalı adını vermiştir. Şeker Portakalı kitabı kısa vadede büyük satış rekorları kırarak yazarının hayatını bambaşka bir rotaya sokmuştur.
Yoksul bir ailenin 5 yaşındaki çocuğu olan Zeze, hayal gücü ve zekası gelişmiş bir çocuk olmasına rağmen yaramazlığıyla çevresine nam salmıştır. Tabii ki uslu olmamanın cezasını dayak yiyerek ödeyen Zeze, yalnızlığını kendine bir arkadaş edinerek giderir: Portakal ağacı. Gün boyu yaşadıklarını anlattığı ağacı da kendisiyle konuşmaktadır. Zeze’nin büyük hüznünü anlatan kitap incelikle işlenmiş olmasının yanı sıra bir yandan da yazarın otobiyografisi niteliğindedir. Dilimize Aydın Emeç tarafından çevrilen roman, okuyucularının tekrar tekrar dönüp okuduğu bir kitap olması nedeniyle başucundan ayrılmayan eserlerden bir tanesi. Durum böyleyken, kitabın içinde geçen asla unutamayacağınız önemli cümleleri sizler için alıntılamak istedik, şimdi buyurun birlikte o sözlere göz atalım…
1.
''Nen var Zeze?”
”Hiç. Şarkı söylüyordum.”
”Şarkı mı söylüyordun?”
”Evet.”
”Öyleyse ben sağır olmalıyım.”
İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.
2.
“Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız.”
3.
"Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur."
4.
“Gerektiği gibi aramayı bilmiyorsun. Dur, ben sana bir ağaç bulacağım.”
Hemen benimle geldi. Portakal ağaçlarını inceledi.
“Şunu sevmiyor musun? Bak, ne güzel bir portakal ağacı.”
Ama ben hiçbirini sevmiyordum ne bunu, ne öbürünü, hiçbirini. Çok dikenliydiler.
“Bu çirkin şeylerin yerine ben şeker portakalı fidanını yeğlerim.”
“Nerede?”
Gösterdim.
“Ah! Ne güzel bir şeker portakalı fidanı!” diye bağırdı. “Bak, bir tane bile dikeni yok. Hem de öyle kişilik sahibi ki, uzaktan bile şeker portakalı fidanı olduğu anlaşılıyor.
5.
"Neyi bekleyeceğiz, Zeze?"
"Gökyüzünden güzel bir bulutun geçmesini".
6.
Uzun uzun burnumu çektim.
"Önemi yok, onu öldüreceğim!"
"Ne diyorsun sen küçük; babanı mı öldüreceksin?"
"Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."
"Bu küçücük kafada ne büyük bir hayal gücü!".
7.
"Hiç yaşama isteğim yok artık. İyileşirsem kötü bir çocuk olacağım. Anlamazsın sen. Artık uslu durmama değecek kimsem kalmadı...".
8.
“Biliyor musun Portuga, insanları öldürüyorum.”
“Bunu nasıl yapıyorsun zeze?”
“Onları yüreğimde öldürüyorum unutarak”.
9.
''Kımıldamadan, saatler boyu duvara bakıyordum. Çevremde konuşulduğunu işitiyordum. Her şeyi anlıyor, ama karşılık vermek istemiyordum. Konuşmak istemiyordum. Göklere uçmaktan başka isteğim yoktu.''.
10.
Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağıya sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.
11.
"Acılarım kaç gün sürecek Portuga?"
"40 gün."
"40 gün sonra geçecek mi?"
"Hayır, alışacaksın...".
12.
"Neden ders alıp benim gibi yapmıyorsun?"
"Ne yapıyorsun ki?"
"Hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramıyorum ..."
13.
"Xururuca!"
"Ne var?"
"Ağlamak kötü bir şey mi?"
"Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, neden sordun?"
"Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."
14.
Neden beni de öbür çocukları sevdiğin gibi sevmiyorsun! Uslu durdum. Kavga etmedim, derslerime çalıştım, sövmedim, 'kıç' bile demedim. Neden bana bunu yaptın, küçük İsa? Yalnızca biraz ağladım.
15.
“Neden hiç mutlu değilsin Zeze?”
“Neden mutlu olmalıyım?”
“Çünkü dünyaya bir kere geliyoruz.”
“İyi ki bir defa geliyoruz Portuga.”.
“Neden?”
“İkinci bir hayatı kaldıramazdım.”.