8. Katla 1. Kat Arasında Ne Fark Vardır

Sekinciyle birinci katta olmanın ne önemi var diyebilirsiniz. Sanki kahrolası ölüm gelip bir şekilde bulur sizi.
Bu kahrolası ölüm dediğiniz şey de nedir? İlla eceliyle mi yok olur insan! Bir şekilde sofırlanır ve onca gün onca yıl onca iyi niyetiniz onca maymunculuğunuz sevecenliğiniz kısacası her şeyiniz bir an da altüst olabilir ve siz un ufak tuz buz buhar olur uçar soyutlandığınızı duymazsınız bile...

Oysa durum tam zıddı da olabilir ve sevdiğiniz insanla ilişkinize aynen devam edebilirdiniz. Yalnız o Allah'ın tokadına inanığım o öğle zamanı birden bire taksi kavşakta durmuşken ve sevdiğiniz kişinin karşıdan karşıya
geçişini hem de elele bir erkekle görünce; insanoğlu kendini ölüm anında hissediyor ve o andan dönünce şöyle diyebiliyor, bütün geçmişim gözlerimin önünden geçti. İyiliklerim kötülüklerim kederlerim sevinçlerim
sıkıntılarım ve ilişkilerim. Evet ilişkilerim. Benim güzel ve hep terkettiğim kadınlarım onların terketmesine zaman vermeden kaçışım, bol bol dua alışım bazılarının akıl iyileştiricilere girmesi gibi şeyler gözlerimin önüne gelince, işlediğim ne kadar zina suç varsa bu karşıdan gelen çift sanki bir şekilde cezalandırılmamı bana yapıştırır gibiydiler. İyi de be kız..." Ben seni gerçekten seviyordum".

Düşünmek deyince aradan dört yıl geçmiş olsun. Yani ötesi de olabilir. Bu nedenle kıvançlı ve zeki olduğumu ima etmekten ayrıca minnettarım sevgili beyaz kâğıt.

- Beni evine götürsene. Merak ediyorum...
- Olmaz. Evlenince gideriz eve...
- Ama canım aşkım ben kitaplarını merak ediyorum gerçekten...
- Olmaz. Kedim kıskançtır tırmalar bir yerini. Hem sonra çevrem hep aile...Görenler yanlış anlayabilir...
- Bakıyorum çok mu tutucuyuz? Bu yönünün olduğunu bilmiyordum..
- İlgisi yok şeker-serçe ilgisi yok...Kendime saygı sonra sana saygımdam böyle bir şey olmaz. Oysa kaç kadın girdi çıktı bilmem. Sonra rahmetli kedim bile...kaç dişi getirdi kovaladı evin içinde. Kitaplarımı toplamaktan
anam ağlardı. Keşke götürsey... mişim yani bu manzarayı göreceğime...

- Sen de bir şey mi var? Ablamla yemek yiyoruz. Yüzün sapsarı. İşyerinin yemekhanesi haşlanmış bir şeyler kokuyor.
Beni işitiyor musun oğlum, ne bu suratın?
- Ha...yok bir şeyim iyiyim. Sıcak çarpmıştır.
- Fazla hızlı yaşıyorsun. Evlen artık...Çeki düzen ver kendine...
- Şu haşlama etten biraz daha alabilir miyim? Birden bire canım çekti...
- Bana bak duydun mu beni?
- Evet abla...Et fena değilmiş...
- Anneme gidecek misin? Mezarının düzeltilmesi gerek artık...
- Bu hafta sonu o işe bakacağım. Zaten ben de acayip özledim.
- İyi gel bizi de al. Beraber gidelim. Yalnız kalma dağ başlarında.
- Bir şey olmaz. Ben hallederim..
- Hep halledersin. Kedini götürdün mü veterine? Aşısı geldi onun...
- Yarın sabah götürmeyi düşünüyorum.
- İhmal etme. Emin misin sen de bir şeyin olmadığına? Ne desem boş. Üzülür şimdi. Arkasından da ilave eder..." Etme bulma dünyası. Böyle bir şey olacağı belliydi. Çek kafanın akılsızlığını. Ben sana demiştim. O kızdan bir bok olmaz diye. Dinleyen kim? Bak gül gibi Semiha vardı. İşi gücü parası...İyi bir ailesi...".
- Yok bir şeyim. İzin verirsen sigara içeceğim.
- Doydun mu?
- Et güzeldi. (Taksi...kavşak...gelenler...düş..müydü... )Kahve de içeriz bahçe de..
- İyi hadi kalk bahçeye çıkalım...Semiha orda bak. Selam verdi sana..

Semiha gülümsedi...
Ben de gülümsedim...
Taksi kavşak gelenler gidenler sıcak öğle güneş taksinin içindeki parfüm kokusu ter tâ Güven Park'ın ordan havalanangüvercinler...
Düş...müydü...

10 Mayıs 2011 3-4 dakika 57 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar