Afgan Rami Keberi
Düne kadar onlarında normal bir yaşantıları vardı. Sabahları kahvaltı edip işe gidiyorlar, akşamları da evlerine geliyor ve huzur buluyorlardı.
Birgün bir ses yükseldi hiçde normal değildi bu ses çünkü kulakları sağır edecek kadar yüksek desibeldeydi. Sesin devamında etrafta kara bir duman oluştu, gözleri kör edecek kadar. Uzunca bir süre bu kara duman ve toz bulutları dağılmadı semalarından. Kulakları tırmalayan insan çığlıkları acı doluydu, ğöğü kaplayan toz bulutunu nasılda yarıyordu...
Birgün ikigün üçgün değil, aylarca süren diken üzerindeki yaşam böyle başlamıştı. Muhammet bu iç savaştan kardeşin kardeşe zulmünden ailesinin daha fazla zarar görmesini istemiyordu. Durgun bir liman bulmalıydı sığınacak ve savaşta yok olmaksa da kaderi belki değiştirebilecekti...
Karar verdiler ve vatanları Afganistan dan ayrıldılar. Kolay olmamıştı bu ayrılık geride yüreklerinin yarısı dostlar akrabaları ölmüş yakınları kalmıştı. Daha önce hiç görmedikleri hiç bilmedikleri ama hep desteğini hissettikleri bir ülkeye Türkiye ye mülteci geldiler. Bir kızı ve bir oğluyla huzurlu bir yaşamı kendi milleti kendi vatanı dışında yakalayacaktı artık Muhammet. Adana da yaşamaya başladılar. Önce bu ülkeyi bu şehirden tanımaya çalıştılar zaman zaman gezilecek yerlere de gittiler. Bir aylık zaman bilmediği bir dili öğrenmek ve konuşulanları anlamakla geçmişti.
Muhammed'in oğlu Rami 18 yaşındaydı. Sanırım tüm hayallerinin ve geleceğe dair ümitlerinin sadece bir kısmını valizine doldurabilmişti. Yetmiyor anne bu valiz yetmiyor demesinden bu durum açıkca anlaşılıyordu. Ülkesinde bıraktıkları çok şey vardı en önemlisi de çocukluğu... Olsun demişti babası yaşıyorsunuz ya...
Babasının göz bebeğiydi Rami. Ablası vahide ve annesi Uveyda da üzerine titrerdi. Onların tek amaçları mutlu aile yaşamlarını Müslümanların güvenli limanları olan bu ülkede tekrar yakalayabilmekti.
Bu ülkedeki bir aylık yaşamları 28 Ağustos 2018 de değişti. Rami DSİ nin sulama kanalında elini yıkamak istedi, ayağı kaydı dengesini yitirdi ve suya düştü. 18 yaşında hayatının baharında çok şeyler yaşamış olan bu genç suyun içinde kısa bir sürede gözden kayboldu.
Geriye anne Uveyda ve kız kardeşi Vahide'nin yürekleri sızlatan feryatları kaldı. Baba Muhammed Zaman Keberi ise yüreğinin içine akıttığı acıyla yığılıp kaldı, yabancısı olduğu bu ülkede...
Bir vatan uğrunda mallar canlar feda edilmişse vatandı. Bir şeyi kazanmak var etmek zordu. Kaybetmek ise anlık bir hata ile gerçekleşen zul dü. Bizim vatan konusunda hata lüksümüz olabilir miydi.
Bu vatan bizim tek sığınağımız. Bu topraklarda doğduk Rabbim bu topraklarda ölümü nasip etsin. İç savaşa sürükleyici zihniyetleri ülkemizden uzak kılsın ki nefesimiz bu göklerdeki havadan olsun.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Demiştir Mithat Cemal Kuntay ve ne de güzel söylemiştir.
Bu vatanı vatan yapan şehitlerimizi saygıyla anıyor ve Allahtan rahmet diliyorum.