Akrep
Çok yakın tarihlere kadar yerleşim yerleri küçük, nüfusları ise belli sayılardaydı. Herkes birbirini tanıyor biliyordu.
Her toplumda mutlaka her türlü insana rastlamak mümkün olduğu gibi bu kasabada da iyisiyle kötüsüyle ahali nüfusu oluşturuyordu.
Kasabanın halkı genelde köy işleriyle uğraşıyor, hayatlarını idame ettirebilmek için yazları ailece yoğun bir tempoyla çalışıyorlardı.
Yaptıkları hasadı satıp kazandıkları para ve kendi ürettikleri zahire ile kurutulan diğer yiyeceklerle yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Kış aylarında tarlalarda yapılabilecek çok fazla bir iş olmuyor, bilhassa yağmurlu havalarda halk yapabileceği başka bir işi yoksa gününü kasabada geçiriyordu.
Kadınlar henüz hiçbir teknolojiyle tanışmamıştı, çamaşır bulaşık dikiş ve diğer işler derken pek fazla boş vakit bulamasalar da boş zaman bulduklarında komşu gezmelerine gidip vakitlerini geçiriyorlardı.
Erkeklerin ise yapabileceği pek bir işi yoktu.Onlar da kahvehanelere gidiyor, arkadaşlarıyla sohbet ediyor veyahut çeşitli oyunlar oynuyorlardı.
Aylak kalan iradesi zayıf insanları göze kestiren düzenbazlar onları kumara alıştırıp haksız kazanç sağlanmak için kolları sıvamıştı.Bu zavallı cahil insanların ceplerindeki paralarına göz diken haysiyetsizler acımasızca tuzağa düşen insanların paralarını alıyorlardı.Zaten kıt kanaat geçinen insanlar daha da zor duruma düşüyordu.Bu çırpınışa kılı bile kıpırdamayan namertler kumarda para kazananları kaybedinceye kadar baskı kurup tekrar oynatıyorlardı.
Yaz aylarında insanların tarlalara göç etmesiyle musluktaki suyu azalan hayâsızlar kışı dört gözle bekliyorlardı.Yeni hasat onlar için yeni gelir demekti.Bu batağa saplananlardan bazıları aklıselim düşünüp kurtulsa da, bazıları ise çırpındıkça bataklığa saplanıyordu.
Kasabada korku imparatorluğu kurmaya çalışan şahıslar kolay gelir elde etmenin iştahıyla bilhassa kış aylarında düzenlerini kurup faaliyete geçiyorlardı.
Yıllar böyle geçiyor ve bu insanların da yaşları ilerliyordu.
Evlenip çocuk sahibi olsalar da paranın rehavetiyle gözleri helal haramı ayırt edemeyecek kadar aç ve duyarsızdılar.
Nesiller değişse de yeni kurbanlar buluyorlardı.Hayatlarını geçimlerini tamamen bu düzene bağlamışlardı. Saldıkları korkuyla bu zavallı insanları belki sindiriyorlardı ama yukarıdaki Allah'ı unutuyorlardı.
Alın teri dökmeden kazandıkları bu haksız paraların değerini de bilmeleri düşünülemezdi. Kumar oynatmadıkları zamanlarda gece kulüpleri bar pavyon günlerini gün ediyorlardı.
Tabi böyle insanların çocuklarının da ahlaklı olması düşünülemezdi.
Belki eşleri bu yaşam tarzından rahatsızdı, fakat çocukları da aynı yolda ilerliyorlardı.
Gün olup devran dönmüştü artık, yaşlanan kumarcı kenara çekilmek zorunda kalmıştı.
Elbet bu gaddarlığın bir bedeli olacaktı, bu da belki Allah'ın adaletiydi. Yaptığı haksızlıklar ve insanlara ettiği eziyetin günahları adeta boğazına çöküyordu.
Bu yolun ne kadar yanlış olduğunu henüz anlamıştı.Bunu çocuğuna anlatmak istese de anlatacak yüzü yoktu ve çocuğu da ondan daha aykırı davranıyor gecesi gündüzü bir, nerede akşam orada sabah gününü gün ediyor, babasını dahi arayıp sormuyordu.
Yaşlanan anne küçük bir rahatsızlıkla hayatını kaybetmişti.
Kendi âleminde olan çocuk ise henüz askere gitmeden olan biteni har vurup harman savurmuştu.Hasta babaya düzmece yalanlarla attırdığı imzalarla bütün mallarını sattırmıştı.Daha sonra etrafını dolandırıp kasabayı terk edip gitmişti.Bir müddet sonra durumu öğrenen hasta baba bu sıkıntıyla felç olmuştu.
Evi boşaltmak zorundaydı fakat bıraktığı kötü intiba insanların nefretini kazanmasına sebep olmuştu, yardımına koşacak kimsesi yoktu.
Haber alan kendine yakın arkadaşlarının yardımıyla sadece bir yatak, yastık ve yorganla yan taraflarındaki yıkıntı bir binaya nakledildi.
Aynı yollarda yarenlik ettiği arkadaşlarından bir ikisi ara sıra uğrayıp bir lokma ekmek getirse de arayan soranı yoktu, ihtiyaçlarını göremiyordu
Oda son günlerini yaşadığını biliyordu, çok acı çekiyordu onun için ölüm belki kurtuluştu.
Yaşadığı bu harabenin temizliğinin yapılmaması ve ortamın müsait olmasından dolayı her türlü canlının yaşadığı görülüyordu.Gecenin karanlığıyla etrafta dolaşan canlıları görmese de onların varlığını fark ediyordu.
Gün ışıyor gözleri uyku nedir bilmeden kasvetle sabahı gözlüyordu.
Teninin üzerinde bir böceğin gezindiğini hisseti, artık gün ışımıştı.
Bu böcek çocukluğunda en çok korktuğu akrepti içindeki o eski dürtü hala aynıydı.
İnsanlara yaptıklarınla kendinin de akrepten farkı olmasa da bu canlıdan son derece korkuyordu ama artık bir akrebe yetecek gücü dahi yoktu.
Haydan huya giden bir ömür, tebrik ederim arkadaşım. konusu ders veren ve verilen dersin hafızalara kazınması gereken nitelikteydi. Kalemin hür kalsın içinden geldiği gibi devamını dilerim öykülerinin. Sevgiler, selamlar.