Alyazı 1
Aynadır çoğu zaman bu şehir. Gösterir, kırılır... Bir kez bakıp görünce insan, bir daha bakmasa da ne göreceğini bilir. Alyazı sokakları başka bir şehire çıkmaz artık. Gidilen her yer, her şehir Alyazı'dır.
****
Bir şehire yakışan neydi diye soruyordu kendine Ahmet. Başı otobüs camına yaklaşmış, yanındaki amcanın sorularını duymazdan gelerek. Çevresindeki insanlar hiç soru sormazlardı Ahmet 'e. O insanlar kendilerine bile soru sormazlardı pek.
Otobüsler Ahmet'in in çevre tanımlaması dışındaydı. Başka bir hayata giden bekleme salonu gibiydi onun için. Yüzünü camdan ayırmadan, yolun gerisinde kalan manzarayı izliyordu. Bekleme salonunun içinde hissetmek için, dışarıya bakmaya devam etmesi gerekiyordu. Aksi takdirde, kendisini durağan ve sabit hissedecekti. Asla istemediği bir şeydi bu.
Bekleme salonunun dışı... Çevre tanımlamasının içi... 'Bir şehire yakışan neydi?'.
- Hangi şehir olduğuna göre cevaplar değişir evlat.
Ahmet üç saatlik yol boyunca ilk kez, bakışını camdan ayırıp yanındaki amcaya çevirdi. Sesli sorduğunun farkına sonradan varmıştı.
- Hangi şehir olduğuna göre değişiyorsa cevap, o cevap bir şehire yakışmıyordur.
Amca çok uzatmadı konuşmayı. Hatta yol boyu bir daha hiç soru sormadı delikanlıya.
Ahmet için uzun boylu,uzun boyunlu oldukça zayıf, siyah saçlı, burun kemiği hafif eğri 16 yaşında bir delikanlı denilebilir. Böyle tanımlanmayı kendisi de çok ister. Ama hiçbiri onu tanımlayamamakta.
Uluhan' dan Seyirbağ' a geldiğinde hiç beklemeden, otobüs terminalinin üst katına çıktı Ahmet. Kuzey doğudan esen rüzgarı hissediyordu. Gökyüzünde bir tane bile bulut göremedi. İçindeki korku ellerine vurmuş hafif titremeye başlamıştı elleri delikanlının...
*
- Evet arkadaşlar bu soruyu kim çözmek ister? Okan telefonu kaldır oğlum sıranın altından. Seda gelmek ister misin tahtaya?
- Hayır hocam.
- Ahmet?
Delikanlı cevap vermeden yerinden kalktı. Yavaş adımlarla tahtaya doğru yürümeye başladı. Cam kenarındaki sıraların en arkasında oturuyordu. Tahtaya yanaştı, siyah kalemi sol eline aldı. Avucunun ortasında şiddetli bir acı hissetti. Acısına rağmen bir an kalemi bırakmadı elinden. Yanıyor gibiydi avuç içi. Daha fazla dayanamadı ve kalem yere düştü. Bayılacak gibi olmuştu Ahmet. Avucunu açtığında neredeyse elinin içini kaplayan yuvarlak bir yanık izi gördü...
Öğretmeni gördüğü manzara karşısında şaşırmış halde yakındaki hastaneye götürdü Ahmet'i. Yolda delikanlının babasını aradı ama ulaşamadı. Sınıftaki gençler Ahmet'in annesi Handan'ı çoktan aramışlardı.
Handan erken yaşta ailesini kaybetmiş, erken yaşta sevmediği biriyle evlenmiş, hayatın tüm sıkıntılarına rağmen cıvıl cıvıl bir kadındı. Bazı zamanlarda durgunlaşır, evlerinin balkonunda gökyüzünü saatlerce izler, hiç konuşmazdı. Ahmet annesinin bekleme salonunun, balkon olduğunu düşünürdü hep.
Handan Ahmet'in yanına geldiğinde delikanlının eli sarılmış halde hastaneden çıkmak üzereydi. Öğretmeni yoktu yanında. Annesi hiçbir şey demeden oğlunu arabaya bindirdi. Hızlı bir şekilde sürerek uzaklaştı hastane önünden.
*
Ahmet el titremesi geçtiğinde cebindeki bileti çıkarıp peron numarasına baktı. 19. perona geldiğinde otobüsün kalkmasına 27 dakika vardı. 27 kez 60'a kadar saydı ve otobüse binip koltuğuna oturdu.
Ne zaman vakit geçiremeyeceği endişesine kapılsa ya da istemediği şeyleri düşünmeye başlasa sayı saymaya başlardı Ahmet. Otobüs hareket etmeye başladığında delikanlı gözlerini kapattı. İki saatlik yol boyunca camdan dışarı hiç bakmadı. Yanında oturan amca, uyuyor diye hiç soru sormadı Ahmet'e.
Otobüs bir iki yolcu indirdikten sonra Alyazı'nın terminale pek benzemeyen garajında durdu. Yolcular teker teker inmeye başlamıştı. Ahmet herkesin inmesini bekledikten sonra indi otobüsten. Hızlı adımlarla kalacağı pansiyonu aramaya başladı Alyazı sokaklarında.
Pansiyonu bulduğunda içeri girmeden önce bir süre taş binayı inceledi. Hayal ettiğinden daha küçük görünüyordu.
Pansiyon müdürünün odası girişin sağ tarafındaydı hemen. Büyük harflerle yazılmış 'müdür' yazısını farketmemek imkansızdı. Kapıyı yavaşça tıklattı delikanlı.
-Gel.
-Merhaba ben yeni kayıt olan 10. Sınıf öğrencisi Ahmet Er. Geçen hafta annem evrakları göndermişti size.
- Ah tamam evladım bi saat önce konuşmuştum annenizle. Seyit sana giriş kartını versin, odanı göstersin, az bekle.
Beş dakika sonra irice bir adam içeri girdi. Müdür Ahmet'i göstererek 'Çocuğun kartını ver, giriş imzasını attır, yerini göster Seyit.' dedi.
Seyit ile Ahmet gerekmedikçe pek konuşmadan merdivenleri çıktılar. Ahmet'in kalacağı odaya yerleşmesi 15 dakikasını aldı. İki kişilik bir odaydı ama yanındaki yatak ve diğer dolap boş görünüyordu.
Seyit delikanlıya etrafı gezdirdi, kuralları kısaca anlattı. Okulu, pansiyonun hemen karşısındaydı. Pansiyon, iki kısımdan oluşuyordu. Kız ve erkek öğrenciler için. Seyit uzaklaştığında Ahmet'in yanına bir kız geldi.
- Sen yeni öğrenci misin?
-Evet.
-Hoşgeldin. Geleceğini haber almıştık. Buralarda haberler çabuk yayılır da. Aynı sınıftayız. Ben Duru...
*
Eve geldiklerinde direk odasına gitti Ahmet. Aklı karışmıştı. Doktor muayenesinden çıktığında öğretmenini de bulamamıştı. Yatağına uzanıp düşünmeye başladı. Annesinin telefonda konuştuğunu duyuyordu.
Geçen yıl da aynı olayı yaşamıştı. O zaman başka bir öğretmeni hastaneye götürmüştü Ahmet'i. Doktoru delikanlının 'Ben bir şey yapmadım, kızgın bir şeye dokunmadım.' demesine pek inanmamış, çok üstüne gitmemişti delikanlının. O gün de annesi, eve gelince telefonda konuşmaya başlamıştı. Pansuman ve sargı yapılmasına rağmen yanığı iyileşmemiş, yılbaşı sabahı kendiliğinden yok olmuştu.
Odanın kapısı sert bir şekilde açıldı. Handan üzgün bir ifadeyle Ahmet'in yanına oturdu.
- Buradan uzaklaşman gerekiyor oğlum. Aklın çok karışık biliyorum. Canın da yanıyor. Neler olduğunu sana bir bir anlatacağım. Ama şimdi değil.
- Neden şimdi değil ve neler oluyor anne? Geçen yıl da avucumun içi yandı. O zaman bana kimse inanmadı ama bu sefer tüm sınıfın önünde oldu. Herkes gördü ben bir şey yapmadım. Kalemi tutunca yandı avucum.
- Biliyorum oğlum. Sen annene güven lütfen. Söz veriyorum sana her şeyi anlatacağım. Sana yeni bir okul ayarladım. Pansiyonu da var. Hem hafta sonları seni almaya geleceğim.
Ahmet daha fazla soru sormadı annesine. Annesi şimdi değil diyorsa, cevap alamayacağını bu yaşına kadar öğrenmişti.
Ertesi gün erkenden Ahmet'in valizini hazırladı annesi, biletlerini aldı. Aktarmalı bir yolculuk olacaktı.
Otobüse binmeden önce Handan sıkı sıkı sarıldı delikanlıya.
- Çantana bir not yazdım oğlum. Seni seviyorum... Her gün arayacağım seni. Haftasonu geleceğim yanına da. O zamana kadar dikkat et kendine.
- Tamam anne, ben de seni seviyorum.
Okuluyla bile vedalaşamadan apar topar Uluhan'dan ayrıldı Ahmet. Cam kenarındaki koltuğuna oturdu. Çantasından annesinin yazdığı notu çıkarıp okumaya başladı...
...
Öykü güzel ve merak uyandırıcıydı dili sade ve akıcı Nigar hanımın
İçtenlikle kutlarım
devamını okumak dileğimizleud83eudd20