Ambulans
- Ne ayakta ne de giyinik hasta, gözleri tavanda üzerinde koskoca bir kiriş... Tahminen otuza altmış. Tavan uzuuun ve geniş, sıvaları yer yer dökülmüş, badanası acı göz yaşı sigara zifirisi!. Kim bilir kaç ölü kaç felçli uğurladı bu tavan bu kiriş boşuna çatlamamış!
- Öyle ateşli öyle heyecanlı , gözleri tavanda kaldı üzerinde yamalıklı ak nevresim sarılı.
Neşter yaralı boynunda kanlı korse takılı, kafası dönmüyor ama gözleri fıldır ficik dönüyor, şu hastanenin giriş kapısı durmadan açılıp kapanıyor. Bir köylü daha girdi içeri kucağında bebesi kan içinde, peşinde anası ağlıyor fırifizzah biçimde, adamın bıyıkları buz kesmiş, şapkası kar içinde, bir ilgilenen yok! Koşturuyor bilinmeze doğru korku dolu gözleri dehşet içinde!
- Gelen geçiyor giden geçiyor her gören bir of çekiyor! Evet hastanın sahipsizliği kendini de yakıyor! Gözleri tavanda, kafası dönmüyor ama sanıldığı kadar da bitmiş tükenmiş değil! Yandan yandan bakıyor gözleri!
- Sobalarının başındadır herhalde hastanın kardeşleri!... Kim bilir ne halde ilkokul çocukları? Yakabilirler mi sobayı tütütmeden, pişirebilirler mi yumurtayı yakmadan, açlar mı açıktalar mı? Ölseler de birisine açız demezler ki! Birisinin sunduğunu kolay kolay yemezler ki!
- Ambulans bekliyor ambulans hasta, ne ayakta ne de giyinik, üzerinde ölüm ağırlığı yük... Akşam yaklaşıyor geceye karanlık yük. Ve yine tek başına yaklaşıyor... Bir ordu gücü edasında kadınının ayak sesleri! Olanca sermayesi, can yoldaşı ve yaşam veriyor can veriyor huzur veriyor hastaya!.
- Evraklar ellerinde dolana dolana, okutulmamışlığın mahcubiyeti ile bu kışta kıyamette, mekân hastane olunca! Buna can nasıl dayana?
- Hastanın kadınına çocuklar hasret yük!.. Belekli bebek gibi yatma çaresizliği hastaya yük! Ne çanta eldivenli elinde ne de kürk palto sırtında ne ayakta ne de giyinik, ambulans bekliyor! Ve en büyük hastanede hasta inoes rekorlar kitabına girecek en ağır hasta. Felç olma durumunda!
- Ve havanın güneşi yutup kar kustuğu ve soğuğun suyu emip buz tuttuğu zaman, tek gözü kör bir görevli 'Ambulans geldi' diye bağırınca... Malbora indirilince zuladan cebine görevlinin, ellerinde hastada indirildi ambulansa! Akşamın kör karanlığında...
- Koca bir şehir dansa durmuş çatılar ve bütün ağaçlar ak karın altında ve hastanın gözlerine umutsuz bakan onca göz kara bağlıyor, soğuk soğuk ağlıyor! Ama hasta yeniden doğacak gibi kalkıp koşacak gibi içi içine sığmıyor! Kadınının elleri elinde ya! Bitmez tükenmez umutlarına umut gücüne güç katıyor!
- Ayakları su çekmiş nasılda üşümüş bak. Tir tir titriyor! Şu hasta için çektiği bunca acı! Hastanın acısından da acı!
- Saat akşamın yedisi... Bu saatlerden ne damat oldu ne de doğru dürüst bir elbise giyindi. Ne de gelinlik giyindi kadını! Ne şampanya patlatıldı arkalarından ne yaş günü bilirler ne de evlilik günü.
onların günleri 20 yıldır hastane günleri... Hasta sedyede ambulansın içinde gidip gidip gelirken, kadınının elinde beşik gibi sallanıp duruyor! Hastanın yüzü tavanda takılı kaldı, gözleri pencerede- Başındaki tavuk temeği pencere umutsuz, zifiri kör karanlık. Öbür pencere ağzından ateşler kusan bir testere... Yüzüyorlar, tükenmez bir umut tükenmez ışık selinde durmadan geçip geçip giderken cankurtaranın düdüğüyle dağlanıyordu acıları hastanın! Karanlığı biçip biçip duruyor... Bir ileri bir geri gidip gele gele kadının başı döndü kaçırdı elinden tutuğu sedyeyi...
- Al işte... Hasta altında sedye üstünde, boynu altında kaldı hastanın, cankurtaran durdu... Şoför telaşlı! Tuttu sedyeyi bir yerlerinden doğrultup düzelttiler yeniden... Bu sefer bağladı kemerlerle sedyeyi bir yerlere bir yerlerinden...
- Al işte... Sana bir can kurtaran ve görev aşkı... Şans ki bir şey olmadı acı düdük sesi kesildi. Cankurtaran ambulans oldu. Geldikleri hastanenin kapısında durdu.
- Bir çift ayak sesi koşarak gitti.
- Anlaşılan hastaları var!
- İki çift ayak sesi, sinsi sinsi yaklaştı.
- Anlaşılan beyhude dolaşanlar...
- Karanlık camda birkaç göz Azrail gözü
- 'Ölmüş mü lan ölmüş mü'? Diye biri birine sordu?
- Hastanın ağrına gelmedi. Hoşuna geldi!..
- Kefenden gibi çıkararak elini vurduğunda cama... Hiç akıl erdiremedi hasta, nasıl da uzaklaştıklarına Çağlayanda.
- Ne barda ne pavyonda ne düğünde ne dernekte ne uçakta özel ne kişi tüzel ne evinde çocuklarının yanında ne ayakta ne de giyinik hasta ve kadını, içini başkasının içtiği, başını kör bıçakla kestiği şaşal kutusuna içini döküyor...
- Doktor iyiymiş de evrakı imzalamış... Şoför iyiymiş de on bine beklememiş gelmiş... Hemşire iyiymiş sorduğu yerin tarifini vermiş! Bütün insanlar iyilikleriyle yaşıyorlar kendince bir başkasından üstünseler. Ve hasta iyi olamadı bir türlü ve kadını da tabii... İşçi emekçi de iyi olamadı hiçbir zaman...İşverenmiş işçiyi işe koyan... İyi olan her zaman ipi elinde tutan oluyor işte!
- Şu iyi olanların Doktor dahil bütün görevlilerin, görevlerinin halka hizmet olduğunu kim nasıl ne biçimde hatırlatacak ne zaman?
- Ve kadını içini döküyor şaşal kutusuna... Kutu doldu dolacak, kutu dolarsa ambulansın içi batacak! Endişesi boşuna kadınının... Kan bulaşmadık yeri mi kalmış ambulansın...
- Ambulansın içinde hastanın boynunda korse üzerinde beyaz nevresim, gülüyor şimdi tavandaki gözleri... Rahat ve mutlu nefes alabiliyorum diye ve içini boşaltışışına gülüyor kadınının! Ambulansın içinde çocuklarından uzak belirsiz bir gelecek ve kapkaranlık o gecede gülüyorlar kahkaha ile... Şikayetleri yok hallerinden! Göğüslerini gere gere çareyi bilimde arayanlardı onlar. Şikayetçi olmadılar kimseden ve beklentileri de olmadı hiç kimseden.
9- Mayıs 92
-1990 ?21- Aralık.
MRI - Çektirmeye gidiş hikayesi
ilgi ve biraz buruk okudum başarıyı kutlarım...