Amerikalı 19

da duvara asılı diplomasını eli ile düzeltti.Koltuğuna oturdu.Çalan telefonun sesi ile irkildi.Karşısında kibar bir bey tane tane konuşuyordu.
-Şevval hanım iyi akşamlar...Ben Niyazi.
-Ah Niyazi bey siz misiniz,nasılsınız?
-Sağ olun iyiyim.Sizinle konuşmam gereken önemli bir konu var.
-Öyle mi neymiş o?
-Anlatması uzun sürecek yüz yüze görüşsek.
-Olur tabi buyurun büroma gelin.
-Maalesef ben şu an Kuş ilçesindeyim.
-E nasıl görüşeceğiz.
-Siz bir zahmet buraya geleceksiniz.
-Ama ben nasıl geleyim bu akşam çok önemli bir randevum var.
Aslında yalan söylüyordu,bu akşam hiçbir randevusu yoktu ama şimdi kalkıp ta ..... ilçesine gidemezdi ki.
-Bakın bu konu çok önemli.Tam sizlik bir mevzuu.Olacak olayları önceden bilebilen bir adam la karşı karşıyayız. Örneğin cinayetleri...
-Ya demek biliyor ha.
-Evet biliyor ama neyin ne zaman olacağını bilemiyor.Hafıza atlaması mı desek...
-İlgimi çekmeyi başardınız Niyazi bey,şu an tam olarak neredesiniz?
-..... ilçesindeyim sizi bekliyorum.
-İki saate kadar oradayım,cep numaram var mı sizde?
-Yok,verirseniz yazıyorum.
-Tamam 0 5...........
-Sizi bekliyorum,iyi akşamlar.
Şevval telefonu kapattığında heyecandan avuç içlerinin terlediğini fark etti.Uzun zamandan beri böyle bir iş gelmemişti ona.Oldum olası maceraya bayılırdı zaten.
-Cinayet ha...Tam benlik.
Bürosundan çıktı.Binanın kapalı otoparkına yöneldi.Yola çıktı...Niyazi beklemekten sıkılmıştı,bir çorbacıya girdi,yolu görebilecek şekilde masaya mevziilendi. Kendisine mercimek çorbası söyledi,buharı üstünde tüten çorbayı önüne çekti,üstüne bolca pul biber ekti,yarım da limon sıktı.Çıtır ekmeği çorbaya doğradı,kaşıkla şöyle bir karıştırdı. ,kokladı ,içmeye başladı. Çorbayı çok severdi,sabahları kahvaltı yapmaz çorba içerdi,bir solukta bitirdi,ikincisini söyledi.Çorbayı getiren garsona laf attı.
-Ne olacak birader bu memleketin hali,baksana öldürülen öldürülene.
Garson dayanamadı hemen lafa girdi.
-Sorma abi halimiz kötü valla.Bu olaylar turistlerin kulağına bir giderse yarına kimseyi bulamaz kendi çorbamızı kendimiz içeriz burada.
-Öyle bunlar tavşan gibidir hemen kaçarlar.Sen nereden duydun?
-Abi herkesin dilinde,duymayan yok gibi.Ama turistlerden saklıyorlar.
-Nasıl saklıyorlar bu işi?
-Mecburlar abi herkesin ekmek parası,ketum olmak zorundalar.
-Haklısın ,bıçaklamışlar değil mi?
-Abi bir tanesini bıçaklamışlar,bir tanesini tabancayla vurmuşlar,hele üçüncüsü ...
-Ne diyorsun,üçüncüsü de mi var?
-Tabi senin haberin yok anlaşılan
-O nerede olmuş?
-O komşu ilçede Taşbaşı diye bir gazino var orada olmuş.
-Vay anasını nasıl olmuş?
-Abi çok kötü.
-Nasıl yani?
-Kadının kafasını kesmişler kafasını bahçeye koymuşlar.
-Öf bu ne vahşet yahu.
-Öyle abi maalesef.
-Kim yapmış bu işi?
-Abi bu komşu ilçede Karadal'lar çetesi var,onlar yapmıştır deniyor.
-Kimmiş bu Karadal'lar.
-Abi bunlar oranın belası.Para için yapamayacakları yok.Yani parayı ver istediğini öldürt,istediğini süründürt,ne istersen.
-Hadi ya yok mu buranın polisi,jandarması?
-Var abi olmaz mı?.Ama onlar ne yapsın,herifler affedersin it sürüsü gibi.Birini içeri tıksan kardeşi emmisi,dayısı var arkada.Bunları içeri alsan cezaevlerinde yer kalmaz.
-Bu kadar çoklar ha.
-Hem çok hem pislik abi.
-Sen nereden biliyorsun bunları?
-Üç sene evvel buralara da dadanmışlardı abi zor kurtardık memleketi.Herkesi haraca bağladılar.Vermeyenin dükkanını yaktılar,milletin elinden zorla dükkanını aldılar,senet imzalattılar,kimi intihar etti,kimi burayı terk etti.,iki kişiyi öldürdüler hem de nasıl biliyor musun?
-Nasıl?
-Aynen bu kadının kafasını kestikleri gibi.İbreti alem olsun diye bizim komşu dükkan sahibi- nin kafasını mendireğe diktilerdi.
-Böyle kıyıcı bunlar ha.
-Öyle abi.Ama biliyor musun polis çok ihmalkar davrandı.Zamanında önlem alsalardı böyle olmazdı.
-Peki nasıl kurtuldular bunlardan?
-Abi halk galeyana geldi.Ayaklandı.Şu ilerdeki benzinlik var ya,işte o da onların olmuştu. Halk ayaklandı,oraya yürüdü,eline av tüfeğini alan,sopasını alan benzinliğin önünde toplaştı.
-Sonra?
-Abi çorbanı soğuttun.
-Olsun ziyanı yok.Sonra ne oldu.?
-Abi millet benzinliği yaktı,arabalarını ters çevirdi,ortalığı savaş alanına çevirdiler yani.Arada iki üç tanesi de kim vurduya gitti.Ama bu son oldu. Bunun üzerine burayı terk ettiler gittiler.
-Yani sen bu işi onlar yapmıştır diyorsun.
-Abi kesin.Onlar yapmasa bile yapanı bilirler.
-Karadallar ha
-Evet abi Karadal.
-Nerede bunlar?
-Abi komşu ilçede bunlar,orada da dükkanları falan var.Niye soruyorsun bunları?
-Merakımdan be birader.Kırk yılın başı bir tatile gelecek olduk,şu olanlara baksana,evime döneceğim anasını satayım.
-Yok abi dönme.Bulunur bu işi yapanlar,oranın jandarması iyidir.Bu gün olmazsa yarın yakalarlar .Hem bu karadalların turistlerle işi olmaz sen korkma.
-Ben korktum ne yalan söyleyeyim.
-Yok yok sen korkma,git denizine gir,rakını iç keyfine bak.Yatacak yerin var mı ,otel ayarladın mı?
-Henüz ayarlamadım.
-Ben sana bulayım istersen.Amcamın pansiyonu var,hem ben sana hesaplı da yaptırırım.
-Yok yok istemiyorum
-Anladım abi sen korktun,ondan sen gitmek istiyorsun
-Evet korktum
-İyi abi sen bilirsin,istersen yani fikrin değişirse ben buradayım.Sabaha kadar açığız haberin olsun.Dur ben senin çorbanı değiştireyim soğumuştur o.
-Gerek yoktu be güzel kardeşim.
-Olsun abi benim yüzümden içemedin zaten.
-Eyvallah
Garson yeniden doldurduğu çorba kasesini Niyazi'nin önüne bıraktı.Yeni gelen müşterilere doğru hızlı adımlarla gitti.Bozuk bir İngilizce ile müşterilerine kompliman yaptı .Niyazi kendi kendine söylendi.
-Amma çene varmış yahu anlat anlat bitiremedi.Ayaklı gazete kerata.
Başını önüne eğdi.Tastaki çorbayı kaşıklamaya başladı.Cebindeki tütün paketini masasının üstüne çıkarttı,bir tane yaktı.Oksijen solur gibi soludu.
-Demek karadalar ha...Bakalım kim kara kim ak dal göreceğiz.Benim borç ne kadar?
Konuşkan garson adisyonu masanın üstüne bıraktı.Niyazi parayı masanın üstüne bıraktı. Çıkarken elini garsonun omzuna koyarak
-Üstü kalsın,hoşça kal
dedi.Garson arkadan bağırıyordu.
-Sakın korkma abi memleketimiz güzeldir.Dedim ya denize git rakı iç,kızlar da güzel.
Niyazi gülümsedi.Ancak kendinin duyabileceği bir sesle
-Kızlar ha...ulan kendimiz kız gibi olduk be.Eşşek gibi çalışmaktan kız mıydık erkek miydik unuttuk.Saatine baktı.Çorbacı da bayağı oyalanmıştı.Şevval hanım gelmek üzere olmalıydı. Yol üstünde bulunan kahvehanelerden birine oturdu.Çay söyledi.Bir yandan yola bakıyor bir yandan da yan masada hararetle konuşan kasabalıları dinliyordu.İhtiyarlar meclisi kurmuş, olayların kritiğini yapıyorlardı. Kasketli olan bastonunu havaya kaldırmış iri camlı gözlükleri- nin ardından bağırıyordu.
-Onlar ancak bundan anlar,vereceksin sopayı,hatta sallandıracaksın bir ikisini şu meydanda bak bakalım bir daha böyle boklar yiyiyorlar mı?
Sakalları göbeğine varmış ihtiyar ise başı ile onaylıyordu.Üçüncüsü ise kıpkırmızı olmuş lafın kendisine gelmesini bekliyordu.Duramadı lafa atladı.
-Sus be sus bunak,ne bağırıyorsun be,kulaklarım sağır oldu,ağzını o kadar açıyorsun ki takma dişlerini yutacaksın.
-Haksız mıyım be kardeşim.
Niyazi keyifle ihtiyarların çekişmesini dinliyordu.Bastonlu ihtiyar bastonunu garson çocuğun kafasına patlattı.
-Eşşek sıpası bu çay ne böyle,abdest mi alacağız.?
Garson ağlamaklı bir sesle
-Ne vuruyon ya yarım saattir bekletiyorsun içsene vaktinde.
-Konuşma konuşma...git sıcağını getir.Sıpa senin babanda çay yapmayı bilmezdi zaten.
Niyazi cep telefonunun çaldığını fark etti.Hemen telefonuna davrandı.
-Alo Şevval hanım geldiniz mi.Tamam bende meydana doğru geliyorum, beş dakikaya oradayım görüşürüz.
Oturduğu alçak sandalyeden ayağa kalktı,hızlı adımlarla meydana doğru yürüdü.Tek minareli camiyi geçince meydana çıkılıyordu.Şevval hanımın onu beklediğini gördü.Yanına sokuldu.
-Şevval hanım hoş geldiniz.
-Sağ olun Niyazi bey hoş bulduk,nasılsınız?
-İyi olmaya çalışıyoruz.
-Beni buraya çağırdığınıza göre mutlaka geçerli bir sebebiniz olmalı.
-Emin olabilirsiniz,çok geçerli.Tam sizlik.

-Göreceğiz bakalım.
-Antalya'daki tek medyum sizsiniz öyle değil mi?
-Ona medyum değil de parapsikolojist diyelim isterseniz
-Öyle mi affediniz.Ama bu konu tam sizlik.
-Anlatın o zaman dinliyorum.
-Gelin şurada bir yerde oturalım,karnınız aç mı bir şeyler yediniz mi?
-Evet yolda bir şeyler atıştırdı.
Sahilde bir kafeteryaya oturdular.Niyazi bildiklerini kısaca anlattı.Şevval anlatılanlardan epey etkilenmiş görünüyordu.Ama yine de temkinli yaklaşıyordu.
-Bu adam şizofren olmasın.
Bilmem olabilir.
-Konuşabilir miyiz?
-Elbette isterseniz hemen.
Ayağa kalktılar.Şevval hem yürüyor hem anlatıyordu.
-Biz buna gerçeğe yönelen rüya diyoruz.Çoğu zaman bu gerçeğe dönük psişik rüyalar son derece ayrıntılı olurlar.Bu bildirimlerin yüzde atmışı rüya ile olur.Anladığım kadarı ile böyle bir vaka ile karşı karşıyayız.Nerede bu çocuk?
-Çocuk dediğime bakmayın yetişkin, şu an hastanede yatıyor.
-Neden?
-Başına aldığı ciddi bir darbe yüzünden.Siz arabanızı burada bırakın,benimki ile gidelim.
-Tamam öyle olsun.
Niyazi'nin arabasına bindiler,hastaneye doğru yola çıktılar.Şevval Niyazi'ye bakarak
-Ben sizin sadece Antalya içinde çalıştığınızı sanıyordum.
-Hayır biz her yerde çalışırız,istediğimiz yere gider geliriz.
-Burası da sizin vazife alanınız mı?
-Evet.
-Çocuklarınız ne diyor bu işe?
-Ne çocuğu benim çocuğum yok ki.
-Öyle mi ya karınız?
Niyazi bozulmuştu.Küskün bir sesle cevap verdi.
-Evli değilim.
-Ben sizi evlidir diye tahmin etmiştim.Bu yaşta olup...
-Yaşlı mıyım sizce?
-Hayır beni yanlış anladınız.Elbette ki gençsiniz ama evlenmemiş olmanıza şaşırdım.
-İşten güçten evlenmeye vakit olmuyor. Ya siz ,siz bekar mısınız?
-Evet ben de bekarım.
-Sizin gibi genç ve güzel bir bayanın bekar olması benim bekarlığımdan inanın ki daha şaşırtıcı.
-Teşekkür ederim bana iltifat ediyorsunuz.
-Hayır gerçek.
-Gerçek olan nedir?
-Sizin güzelliğiniz.
Şevval'in yüzü hafif kızardı,ancak gecenin karanlığı onun bu halini maskeledi.Konuyu değiştirdi.
-Ne zamandır Antalya'dasınız?
-Bir sene oldu,ya siz ne kadar zamandır Antalya'dasınız?
-Benim memleketim burası,işte beş sene bir okul macerası oldu.Amerika'da eğitim bitince yeniden buradayım.İki yıldır da burada çalışıyorum.Siz benim ofisime gelmiştiniz değil mi?
-Evet yine böyle bir akşam vaktiydi.
-Ama o haliniz beni çok korkutmuştu.
Niyazi gülümsedi.
-Maskeydi o,öyle dolaşmak zorundaydım.
-Anlıyorum.
-Geldik hastane şurası.
Beraberce hastanenin kapısından içeri girdiler,uzun koridoru kat ettiler.Nöbetçi jandarmalar kapıdaki banka oturmuşlar,aralık kapıdan içerideki hastanın durumunu gözlüyorlar diğer yandan da sohbet ediyorlardı.çeri gelen olduğunu duyunca ayağa kalktılar.Kavruk tenli olan memleketine has şivesi ile sordu
-Durun nereye?
-Hastayı göreceğiz,ben Suat başçavuşun arkadaşıyım.
Jandarma arkadaşına baktı.Başı ile onay aldı.
-İyi görün ama ben de kapıdan sizi takip edecem.
-Tamam bak,bence sorun yok
Şevval hanım önde Niyazi arkada hasta odasına girdiler.Oda da Erkan'dan başka yatan hasta yoktu.Koridordan vuran solgun ışıklar odanın içini ala aydınlık yapmıştı.Niyazi lambanın düğmesini çevirdi.Oda aydınlandı.Uyanık olan Erkan başını kaldırdı.Gelenleri tanımıyordu.
-Siz de kimsiniz
-Korkma ben Niyazi başçavuş.
-Nasıl başçavuşsunuz siz,hiç benzemiyorsunuz.
-Ben istihbarat ekibindeyim,ayrıca Suat başçavuşunda yakın arkadaşıyım.Bir kaç saat evvel yine buraya geldik ve sen derin uykular içindeydin.
-Nasıl inanayım size?
Cebinden kimliğini çıkarttı.Erkan'a uzattı.
-Al bu kimliğim bak.
Erkan inceledi.Kanaat getirmiş görünüyordu.Yine de sordu.
-Suat başçavuş nerede?
-Muhtemelen karakolunda.
Bu yanınızdaki bayan kim.
-O Şevval hanım.Bir parapsikolojist.
-Yani?
-Yanisi senin bu açmaz durumuna yardımcı olabilecek uzman.
-Benim yardıma ihtiyacım olduğunu kim söyledi ki.
Şevval söze girdi.
-Niyazi bey bana bazı rüyalar gördüğünden bahsetti.Bunlar bazı cinayetleri anlatıyormuş.
-Bunlar rüya değil ki.Ben bunları bire bir yaşıyorum.
-Bunları bir de bana anlatır mısın?
-Anlatayım.Hangisini?
-En son yaşadığını.
-Siz geldiğinizde yeni uyanmıştım,isterseniz ondan bahsedeyim.
-Lütfen dinliyorum.
-Ben ...ben Suat başçavuşu gördüm.Arabası ile mezarlığa gitti.Çatışma çıktı.
-Nasıl bir çatışma.
-Felaket.Üstlerine yağmur gibi mermi yağıyordu.Otomatik tüfekle ateş ediyorlardı.
Konuşulanlar Niyazi'yi telaşlandırmıştı.Şevval sordu.
-Ne zaman?
-Zamanını bilmiyorum ama geceydi.
-Bir şey oldu mu peki.
-Bilmiyorum.Hiç bir şey bilmiyorum.Bütün bu olanlar ne demek oluyor,hiç anlam veremiyorum.Farkında olanlara soruyorum,onlarda bir şey söylemiyorlar.Ben deliriyorum. Tımarhanelik olmama az kaldı
-Bütün bunlar senin duru görü yeteneğinden kaynaklanıyor.Bundan ötürü sakın korkma.
Şevval bu teskin edici sözleri söyledikten sonra Erkan'ın elini avucuna aldı.
-Sakin ol ,rahatla bütün bu olanlara alışacaksın zaman içinde bununla yaşamayı öğreneceksin.. Şunu bilmelisin ki yalnız değilsin.
Şevval başı ile Niyazi'ye dışarı gelmesini işaret etti.Yeniden koridora çıktıklarında Şevval Niyazi'ye sordu.
-Kim bu Suat başçavuş.
-Buranın karakol komutanı.Soruşturmayı o yürütüyor.
-Suat bey tehlikede.
-Bütün bunlar bir rüya değil mi Şevval hanım.
-Evet ama bunun bilimsel dayanakları da var.Unutmayalım ki ben bunun eğitimini aldım. Hem bana inanmayacaktın neden beni buralara getirttin.
-Ya olur mu öyle şey elbette inanıyorum.Ne yapacağız.
-Keşke Antalya'da büromda olsaydık,bazı testler yapardım.
-Burada yapsaydın.
-Test kitapçıkları falan lazım.Sen yine de Suat başçavuş ile bir irtibat kur.
Niyazi cep telefonunu eline aldı.Numaraları çevirdi.Kısa bir bekleyişten sonra ulaşılamaz sinyalini duydu.Karakolu aradı.
-Ne zaman çıktı.?Kendi arabasıyla mı,Edip' de yanında mıydı?Anladım tamam.
-Ne oldu?
-Az evvel kendi arabası ile karakoldan ayrılmış.Gitmemiz lazım.
Koşarak dışarı çıktılar.Niyazi arabayı karanlığın üstüne bir ok gibi sürdü.


KISIM 8

Suat saatine baktı.On ikiye on vardı.Arabanın arka koltuğunda yatmakta olan Edip'e hitaben başını çevirmeden konuştu.
-Erken mi geldik dersin Edip.
-Olsun komutanım biraz beklemekten bir şey çıkmaz.
Suat arkaya,bagajda yan yana yatmakta olan iki jandarmaya seslendi.
-Gençler iyi misiniz?
-İyiyiz komutanım işaretinizi bekliyoruz.
-Hah tamam,sakın unutmayın ben işaret vermeden sakın ola ki çıkmayacaksınız,bagaj kapağı açık değil mi?
-Açık yalnız burası çok havasız.
-Sabırlı olun beş dakika sonra işlem tamam.Ben dışarı çıkıyorum.
Belindeki tabancayı yokladı.Usulca kapıyı açtı,dışarı çıktı.Mezarlığın tek giriş kapısı olan kuzey cephenin bir duldasına çekmişti arabasını.Gözlerini karanlığa alıştırmaya çalıştı.Aykırı bir durum var mı anlamaya çalışıyordu.Şimdilik ortalık sakin görünüyordu.Tişörtünün içine sakladığı para destesi çıkıntı yapıyordu.Mezarlık koyu karanlıktı,kimi eğilmiş yan yatmış, devrilmiş mezar taşları onun gözüne insan silueti gibi görünüyordu..En ufak bir kıpırtı yoktu. Yoksa onu atlatmak için numara mı yapmışlardı.Yeniden saatine baktı.Tam gece yarısını gösteriyordu.Uzaklardan bir kamyonet sesi duyuldu,homurtu yaklaştı,stabilize yolda tozları savurarak ilerliyordu..Suat bir an arabanın bagajında parlayan bir metal parçası görür gibi oldu. Arabanın yaklaşması ile Suat'ın kendisini bir kayanın ardına atması bir oldu. Kamyo- netin bagajından atlayan dört kişi otomatik tüfekle Suat'ın mevziilendiği kayaya ateş ediyor- lardı. Suat bulunduğu yerde dertop olmuş kımıldayamıyordu.Edip ile Jandarma erleri de yerle rinden çıkmış karşı ateşe başlamışlardı.Suat elini kayanın yanından çıkarttı rast gele ateş etmeye başladı.Bir yandan da Edip'e bağırıyordu
-Mevzi alın durmayın açıkta.
arkası yarın

10 Mart 2010 14-15 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar