Amerikalı 24
-Şifreyi çözebildiniz umarım.
-Evet çözdüm.
-Üç yüz bin dolar teklif ediyorum size alın ve gidin.İsterseniz mesleğinizden ayrılırsınız,isterseniz istediğiniz yere tayin ettireyim sizi,nereye isterseniz.
-O kadar eminsiniz yani kendinizden.
-Elbette amirleriniz benim yakın dostumdur.
-Enteresan.
-Ne diyorsunuz teklifime?
-Bana pek inandırıcı gelmedi.
-Neden?
-Dün gece de benzer bir teklif yapıldı ama canımı zor kurtardım.
-Ya evet öyle bir eşeklik yapmışlar sen kusurlarına bakma.
-Nasıl garanti edeceğiz bu takası?
-Sen merak etme Suat bey ben halledeceğim.Yalnız telefonumu bekle.
-Neyin peşindesin Amerikalı?
-Özel bir şeyin çok özel ve kıymetli.
-Allah Allah neymiş bu çok merak ettim.
-Bence hiç merak etmeyin alın paranızı keyfinize bakın.
-Ben bir düşüneyim.
-Sizin zeki bir adam olduğunuzu duymuştum.
-Bu kadar adamı neden öldürdünüz.
-Basit bir hesap hatası.
-Neredesiniz?
-Çok akıllısınız çok ben sizi yeniden arayacağım.
Telefon kapanmıştı.Olaylar yavaşta olsa Suat'ın istediği yöne doğru girmeye başlamıştı. En azından kimin peşinde oldukları belli olmuştu.Amerikalı...Bu her kimse sesini belli etmişti ve yakında kendini de öğrenecekti.Koordinatların üçte biri elindeydi ve aradıkları her ne ise o bu nokta bulunmadan asla belli olmazdı.Odanın perdesini araladı.Deniz göz alabildiğince uzanıyor,mavi ufuklarda kayboluyordu.Gök ile deniz ince bir çizgi halinde birbirine kavuşuyordu.Açıklardan geçen yelkenlileri gördü.Salınarak süzülerek geçen yelkenliler...rüzgara binmiş uçan yelkenliler.Odasının camından içeri sıcak deniz kokusu doluyordu.İçine çekti,ciğerlerinin en uzak köşelerine bile havayı gönderdi.Gözlerini kapattı,bir an kendisini denizin ortasında hissetti.Bir teknede yol alıyordu.Rüzgar yüzünü yalayarak ensesindeki tüycükleri titretiyor o ise sonsuzluğun içinde kayboluyordu.Oda kapısının tıklatılması ile kendine geldi.Rüzgar haritanın üstündeki asetatı sallıyordu.Kapıda beliren jandarma elindeki çay bardağını masanın üstüne bıraktı.
-Taze demlendi komutanım içersiniz diye düşündüm.
-İyi yapmışsın getir.
Suat şekerleri eline aldı.Isırarak şekerin ucundan bir parça koparttı.Çayını kıtlama yaparak içmeye başladı.Böyle kıtlama çay içtiği zamanlar gençliğinde çalıştığı doğu günleri gelirdi aklına.Havan mermisine benzeyen sert şekerler.Ağustosta üşüdüğü günler geldi aklına,yüce dağ başındaki hudut karakollarında...Eylül'de kar yağardı oralarda.Haziran'a kadar da gitmezdi.Nöbet tutan jandarmalar on beş dakikada kaskatı kesilirlerdi.Hele baharı ...o mis kokan dağları,kekik kokan ovaları.Kimsecikler olmazdı o zirvelerde...kendisini dünyanın çatısında sanırdı.Önünde sıralanan yüce dağlara bakardı.Bin bir türlü kır çiçeği olurdu,renk renk,desen desen.Aralarında dolaşırdı,konuşurdu onlarla.Kayalarla taşlarla da konuştuğu çok olmuştu.Çok şey anlatmıştı onlara.Bazen yatardı o çiçeklerin arasına.Orada yok olmak isterdi.Tam orada işte o çiçeklerin içinde.Her bahar geldiğinde yeniden açmak yeniden coşmak,sonra kar altında saklanmak,baharı sabırsızca beklemek,ama burada hep bu kırın altında.Bazı uykusuz gecelerin sonunda pusulardan dönerken geyikleri görürdü önünde.Bir telaş içinde kaçışırlardı ki görmeye değer. O hayvancıkların zıplamaları geldi şimdi gözünün önüne.Bir kaç kez vurmaya bile niyetlenmişti ama sonra vaz geçmişti.İşte bu bir bardak çay onu nerelere götürmüştü.Az da kaçak çay koyacaklardı ki şunun içine,işte o zaman tamam olurdu.Suat son zamanlarda böyle duygu atlamaları yaşıyordu,nedenini bilemiyordu ama çok sık olmaya başlamıştı.Oğlunun sesi ile irkildi.
-Baba...baba günaydın.
-Günaydın aslan parçası gel bakalım ne yapıyorsun?
Çocuğunu kucağına aldı.
-Annen nerede?
-Geliyor bana sen çık dedi.
-Karnın aç mı yemek yediniz mi?
-Yok baba daha yemedik açız.
-Tamam sen otur bakalım şöyle karşıma.
Çağırma ziline bastı.Gelen jandarmaya biraz para verdi.
-Şunları alda aşağıdaki bakkaldan biraz kahvaltılık al.Peynir simit,piknik reçel falan.
Karısı da içeri gelmişti.
-Günaydın.nasıl iyi uyudun mu?
-Biz uyudukta sen pek iyi durmuyorsun.Gece uyumamışsın belli.
-Sorma ne badireler atlattık.
-Ne oldu?
-Boş ver uzun hikaye.Kahvaltılık bir şeyler aldırıyorum açız değil mi.
-Açız bir şey yemedik.
-Tamam geliyor şimdi.Çay içelim mi?
-Olur içelim.
Gelen iki bardak çay masaya bırakılınca Suat'ın karısı konuşmaya başladı.
-Suat korkmaya başladım ben ne olacak böyle.
-Korkma hayatım az kaldı.Bu iş bu gün,bu gün olmazsa yarın kesin bitecek.Az kaldı adamları yakalamak üzereyim.
-Neyin peşinde bu adamlar?
-Anladığım kadarı ile paha biçilemez bir tarihi eserin peşindeler.
-Bunun için adam mı öldürüyorlar?
-Evet neden şaştın bu işe?
-Ne bileyim.
-Kızım İstanbul denen memlekette elli milyon için adamı elli yerinden bıçaklıyorlar sen ne diyorsun.
-Ben anlamakta güçlük çekiyorum.
-Valla bende...
O sırada içeri giren jandarma kahvaltıyı kamelyaya bıraktığını söyledi.Aheste adımlarla kamelyaya geçtiler.Ağustos böceklerinin aralıksız cırlamaları kulak tırmalıyordu.
-Biz ne zamana dek burada bekleyeceğiz Suat?
-Bu gün de bekleyin de yarına kadar sonuç alamazsak bir çaresine bakacağız.
-Benim eve gitmem lazım.
-Neden?
-Çocuğa kıyafet almadım, kendime de ...
-İyi tamam gidersin.
-Bence bu işi biraz fazla abartıyorsun.
-Nasıl böyle dersin ya. Hem korkuyorum diyorsun hem abartıyorsun diyorsun.Adamlar dört kişiyi öldürdüler,daha da ne olacağı belli değil.Biz tedbiri elden bırakmayalım.
-İyi dediğin gibi olsun.
-Ne zaman eve gideceksen devriyeye söyleyeyim evin yakınında bulunsunlar.
-İyi birazdan giderim şu kahvaltıyı yapalım da.
Daha fazla konuşmadan önlerine konan azığı yediler.Suat'ın cep telefonu çalmaya başladı.Suat arayan numaraya baktı.Cevap verdi.
-Efendim.
-Suat başçavuşum benim Mustafa.
-Tanıdım.Nasılsın?
-Sağ olun iyiyim,siz nasılsınız.?
-Eh işte...
-Olanları duydum,sizinle buluşmak istiyorum.
-Hayırdır?
-Konuyla ilgili.
-Haber mi var?
-Öylede sayılır işe yarayacağını sandığım bazı bilgiler var elimde
Ancak Suat adamın ses tonunu pek beğenmemişti.
-Anladım seni
-Her zamanki yerde buluşalım.
-Ne zaman?
-Ben oraya gidiyorum ve sizi bekliyorum.
-Tamam ben de geliyorum buluşalım bakalım.
Telefonu kapattı.Karısı sordu.
-Kim o?
-Haber elemanı.
-Kimmiş o?
-Neden soruyorsun Mustafa desem sanki tanıyacaksın.
-Hiç öyle laf olsun diye.
-Neyse siz kahvaltıya devam edin,ben gideyim bakayım derdi neymiş.
-Suat ne olur kendine dikkat et,başına bir şey gelmesin.
-Merak etme bir şey olmaz.
-Sen yine de dikkatli ol.
-Tamam hadi hoşça kalın. Dediğim gibi eve gideceksen söyle haberleri olsun,yani buralardan pek uzaklaşma.
KISIM 11
Arabasına bindi ,asfalt yolu bir süre takip ettikten sonra köy yoluna saptı.Ardından orman yoluna girdi,bir süre de öyle devam etti.Sık çalılık bir alanda durdu.Arabasını park etti.Patikayı takiben bir kayanın zirvesine çıktı.Burası da bir kaya mezardı.Bu haber elemanı ile genellikle burada buluşurdu.Buralar çok tenha olurdu ve kimsecikler bulunmazdı.Kayanın başında beklemeye başladı.Mustafa az ilerde belirdi.Ancak halinde bir gariplik vardı.Yüzü gözü şiş içindeydi.Ağlamaklı bir surat ifadesi ile yanına yaklaşıyordu.Suat tabancasını çekti.Durumda bir gariplik vardı.
-Ne oldu Mustafa neyin var?
Mustafa'da ses yoktu.
-Konuşsana be adam neyin var?
Kayanın ardından eli silahlı beş adam çıktı,her birinde uzun namlulu silah vardı.Suratındaki yarıktan ustura Nemciyi hemen tanıdı.Ustura pes sesi ile bağırdı.
-At ulan elinden o silahı.
Suat tereddütte kalmıştı.Beş silahlı adama karşı tek tabanca ne yapabilirdi ki.Yine de silahını bırakmadı
-Siz atın ulan silahlarınızı denyolar.
-Sen iyi bir sopa istiyorsun ha başka bir şey değil.
-Sen mi atacaksın onu.
Suat gafil avlanmıştı.Bu dağ başında kıskıvrak yakalanmıştı işte.Bunlar her halükarda Suat'ı öldüreceklerdi,hiç olmazsa birkaç mikrobu da yanında götürürdü.Adamlar adım adım yanına yaklaşmaktaydılar.Kayaların tepelerinden atladıkça namlular istikametini kaybediyordu.Ne de olsa bunlar patagonya ordusunun paytak askerleriydiler.İçinden kelimeyi şahadet getirdi. Ustura bir kayadan atlarken bastı mermiyi.Ateş etmesi ile kendini kayadan aşağıya atması bir oldu.Yandım anam diye bir ses duydu.Çalıların içinden aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı.Ardından çalışan silahların cayırtısı ortalığı inletiyordu.O ise hiç durmaksızın,sel misali aşağılara doğru akıyordu.Elinde sağlamca tuttuğu silah toprağa belenmişti.Yuvarlandı,yuvarlandı.Ne kadar süre yuvarlandı hatırlamıyordu.Sağında solunda
Toprağa saplanan mermiler aklının diri durmasına yardımcı oluyordu.Derenin çatağından aşağıya su misali aktı gitti.Başını bir kayaya çarptı.Gözleri karardı kendinden geçti.
KISIM 12
Uyandığında daracık bir mekandaydı.Bulunduğu yerde yan yatıyordu.Başından süzülen kanlar şakaklarında kurumuştu.Sallanıyordu.O bunun başına aldığı darbe yüzünden olduğunu sanıyordu,lambri kaplı duvara dayanarak dizlerinin üstünde doğruldu.İşte o zaman bir teknede ve denizin ortasında olduğunu anladı.Olduğu yerde oturdu.Elleri bileklerinden itibaren acıyordu.Eller arkada bağlı olduğundan uyuşmuştu , kan gitmiyordu.Ellerini yumruk yapmaya çalıştı beceremedi. Başındaki ağrı gözlerine dek vuruyordu.Keskin sidik kokusu genzini yakmıştı. Başını yan çevirdi ,bulunduğu yerin hela olduğunu anladı.Alafranga helaya yaslanmış öylece duruyordu.Ayaklarının üstünde doğrulmaya çalıştı.Ellerinin yardımı olmadan kalkamıyordu. Tuvaletin kenarlarına dirseklerini yaslanarak kalktı.Sallanan tekne onun midesini alt üst etmişti.Lavabonun üstündeki aynayı fark etti.Kendine baktı.Yüzü yara bere içindeydi.Kuruyan kan pul pul olmuştu.Demek ki birkaç saattir buralardaydı.Camdan dışarı baktı bir yan göz alabildiğince deniz...diğer yan ise tenha koylardan birisi...Akdeniz'in ortalarında bir yerlerdeydiler ve onun burada olduğunu kimseler bilmiyordu,karısı hariç.O da sadece buluşmaya gideceğini biliyordu.Anlaşılan bu iş buraya kadardı.Ölmek vakti çalmıştı kapıyı.Aklına vurduğu ustura geldi,acaba ölmüş müydü.Sevindi,hiç olmazsa bir pisliği göndermişti.Ayak sesleri duydu. Gelenler vardı.Kapı açıldı.İki bet suratlı adam Suat'ın kollarından tutarak dışarı çektiler.
Merdivenleri tırmandılar.Suat o zaman fark etti ki bu tekne dediği alelade bir şey değildi.Yat ya da kotra öyle bir şey..
-Çekelemeyin ulan geliyoruz işte.
Sağındaki ensesine tokadı patlattı.
-Konuşma lan.
-Bırak kolumu davar oğlu davar.
Bu sözü söylemesi ile sol böğrüne okkalı bir yumruk geldi.Nefesi kesildi olduğu yere yığıldı.Dişlerinin arasından ettiği küfürler duyuldu.
-Oros..u çocuğu...
Bir yumruk daha yedi.Kapını eşiğinde takati kesilinceye kadar dövdüler.Ama o halen küfür ediyordu.
-Hepinizi geberteceğim pi..ler...Anası sk edilmişler...
Kaşı açılmış,sol gözü kapanmıştı.Aradan bakmaya çalışıyordu.Yat'ın güvertesine çıkarttılar,yere bıraktılar.Külçe gibi yığıldı.Et yığını olmuştu.Bu esnada önünde başka olaylar olmaktaydı.Şezlongda sırtı dönük olarak oturan bir adam,karşısında iki kolunda iki adamla ayakta zor duran biriyle konuşmaktaydı
-Necmi'ciğim ne yazık,çok kötü yaralanmışsın.
-Öyle patron,şu yerdeki pezev..k beni gafil avladı.
-Olmaz ki Necmi'ciğim size deve yükü ile para veriyorum.Yaralanasınız diye mi,vurulasınız diye mi?
-Haklısın patron.
-Olmaz ki canım.
-Senin şimdi yaran ağır,böyle pansumanla falan da iyileşmez.Yatımda doktor da yok.Hay Allah ne yapacağız?
-....?
-Söyler misin Necmi'ciğim ne zaman ölürsün?
-Ama patron.
-Sus Nemci ben seni ne yapacağım.Sen söyle ne yapayım.Hastaneye gönderemem ,bizi ele verirsin.Kendi kendine hiç iyileşemezsin,baksana karnından yara almışsın.Senin bağırsakların parçalanmıştır.Bak döşeme nasıl kan oldu.
-Ama...ama...
-Ama ama...ne aması.Ama falan yok Necmi'ciğim,bak döşemenin anasını belledin.
Yaralının paçasından akan kan süzülerek etrafa yayılıyordu.Ustura Nemci masum ve mazlum bir bakış fırlattı patronuna.
-Ah kıyamam sana Nemci hiç kıyamam.Çok acı çekiyorsun değil mi?
Ayakta durmakta güçlük çeken adam son bir gayret doğruldu.
-Geride kalan kimsen var mı Necmi'ciğim.
-Var patron iki çocuğum var.
-Yalana bak yalana,amma yalan ha kuyruğu da var.Kapat gözlerini güzel kardeşim.
-Patron beni öldürme daha çok işe yararım.
-Yok canım senden artık iş çıkmaz.
Canhıraş bir çırpınışla Nemci ileri atıldı.Kolundan tutan adamlar Necmi'yi bırakmadılar. Necmi yalvarmaya başladı.
-Patron kulun olayım.Bak istediğin adamı da getirdik,daha ne yapalım.Bakarsın iyileşirim ha ne olur,hadi beni öldürme ne olur .B..kunu yiyeyim patron ne olur.
Şezlongda oturan adam sehpanın üzerinde durmakta olan tabancayı aldı. Necmi'ye doğrulttu ve tetiği iki kez çekti. Necmi olduğu yere yığıldı.
-Ah Necmi'ciğim nasıl vicdanım sızlıyor bir bilsen.
Suat yattığı yerden bütün bu olanları dehşet içinde seyretmişti.Kımıldayamamıştı.Belli ki sıra kendisine gelmişti.
-Alın bunu kardeşim,balıkları sevindirin.
İki adam yerde yatmakta olan Necmi'nin cesedini kaldırdılar.Bacağına ağırlık bağladılar.Yatın ucundan denize fırlattılar.Yerdeki kan izlerini temizlediler.Amerikalının karşısına bir şezlong koydular,yerde yatmakta olan Suat'ın koluna girdiler,çekerek şezlonga oturttular.O şimdi şu meşhur Amerikalının karşısındaydı.
-Ah Suat bey bu adamlar sizi ne hale getirmişler,yamyam bunlar vallahi.
Onu taşıyanlardan birini yanına çağırdı.
-Ne yaptınız bakayım siz bu adamcağıza, ne bu adamın hali,eğil bakayım uzat yanağını.
Adam eğildi.Amerikalı bir tokat aşketti adamın suratına.
-Yamyamsınız siz başka bir şey değil.Gidin ilk yardım çantasını getirin.Çabuk olun.Ah Suat beyciğim siz bu öküzlerin kusuruna bakmayın.Kime nasıl davranacaklarını bir türlü öğrenemediler.Bu arada en iyi adamımı vurdunuz biliyor musunuz?
-O tabanca benim değil mi
Suat burnunun ucu ile sehpanın üstündeki tabancayı gösterdi.
-Evet sizin, yarım bıraktığınız işi ben tamamladım Suat bey.