Amerikalı 30(son)
Gün çoktan doğmuş,güneş bir kez daha o güzel yüzünü dünyaya göstermişti. Kamelyada uyuyanlar ise günlerin yorgunluğu ile yattıkları gibi kalmışlardı. Nöbetçi askerler komutanlarının üstüne birer battaniye örtmüşlerdi ancak günün sıcaklığı tenini yalayınca bunalan Niyazi yattığı yerden doğruldu .O sırada karakolun bahçesinden içeri motoru kuvvetli bir aracın girdiğini duydu. Başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Nöbetçi olan er
Bağırarak tekmil veriyordu.
Hasan SIRDAŞ Malatya...10.00-12.00 nöbetçisiyim. Nöbetimde vukuatım yoktur komutanım.
Niyazi ayağa kalktı. Motoru kuvvetli olan aracın Land-Rover gelenin de Komutan olduğunu fark etti. Suat'a seslendi.
-Suaaat...Suaaat kalk komutan geldi.
Suat başını kaldırdı. Zaten tek gözü kapalıydı,açık olanı da azıcık araladı.
-Ne diyorsun be sen.. Ne komutanı...
-Valla geldi ya bizi burada görmedi,içeri giriyor şimdi.
-Hey ya Rabbim bir uyku yok mu bize ya...Tamam kalkıyorum ..
-O yanındaki eli kelepçeli olan kim?
-Kim?
-Bizim müdüre benziyor,üniformayı almışlar sırtından,bak şu gri elbiseli olan...
-Evet sizin müdür...Demek ki komutan casusu yakalamış.
-Kalk kalk hadi...
O esnada komutanın muhafızlarından biri de koşarak yanlarına geliyordu.
-Komutanım ,komutan sizi çağırıyor...
Suat'ın odasına doğru ilerlediler. Komutan Suat'ın makam koltuğuna oturmuş,müdür ise mahkum elbiseleri ile ve elleri kelepçeli tam komutanın karşısında ayakta beklemekteydi.
Komutanın yüzü gülüyordu.
-Gelin çocuklar gelin bakalım size kimi getirdim. Geçin bakalım oturun şöyle....
Bu işe en çok da Niyazi şaşırmıştı.
-Müdürüm ? Hayırdır.
Taştan ses var müdürden ses yoktu. Komutan konuştu.
-Konuşamaz çünkü kabahati çok...
-...?
-Evet hain bu adam. Benim odama dinleme cihazı ve kamera yerleştirmiş, ben ne biliyorsam o da anında haberdar oluyormuş.
-Tabi dolayısıyla Amerikalı da..
-Evet aynen öyle. Odasında da bütün görüşmelerimin bant kaydı görüntülerim mevcuttu.
Niyazi dayanamadı.
-Müdürüm neden yaptınız. Siz değil misiniz ki bize nasihatlerde bulunan...Siz değil misiniz ki bize iyi ahlak sahibi olmamızı salık veren. Dürüst olmamızı isteyen...harama el uzatmayın diyen....Ben anlamadım ki bu işten bir şey. Benim komutanım casus çıkıyor. Nasıl oluyor bu iş.
Komutan konuştu.
-Para Niyazi...her şeyin başı para...aldığı paraları bir duysan...
-Bizi öldürmeye çalışan da siz misiniz?
Komutan söze girdi.
-Evet kim sandın?Evinden bir sandık dolusu c4 patlayıcı çıktı. Bomba düzenekleri falan...
Niyazi şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibiydi. Müdür ise hiç konuşmuyordu.
Suat komutana sordu.
-Komutanım kaç paraya satmış bizi...?
-Yüz bini peşin beş yüz bin dolara...
-Yüz bini almış yani?
-Evet bütün ilişkilerini anlattı müdürümüz. İşleri bunlarla sınırlı da değil. Şantaj yapmak suretiyle bazı adamlardan para da sızdırıyormuş. İş adamlarından falan...
-Vaaay bizim müdürümüz ne kadar marifetliymiş ?
-Hakkında çok kapsamlı bir dosya hazırlattırıyorum. Sizin de ifadenizi alacaklar.
-Emredersiniz komutanım.
Müdür ise umursamaz bir tavır içindeydi. Belli ki yükünü de tutmuştu. Hani bir an evvel bu işler bitse de gidip cezamı yatsam sonrada paralarımı yesem duruşu vardı. Konuşulanları duymuyordu bile. Komutan zile bastı,muhafızlar kapıda belirdiler.
-Alın bunu arabamda beklesin.
İki muhafız müdürün koluna girdi. Tam dışarı çıkartacaklarken o ana kadar hiç konuşmayan müdür Suat'a dönerek bağırdı.
-SALAK...
Suat anlamamıştı,şaşkın baktı.
-Salaksın sen salak ,alsaydın o üç yüz bin doları bunların hiç birisi başımıza gelmeyecekti.
Geri zekalı...sen hiç üç yüz bin doları bir arada gördün mü. Allah'ın salağı...
Çıkarken de kapının eşiğine tükürdü. Suat ağzını açıp bir kelime bile edemedi. Sadece şaşkındı. Komutan gülmeye başladı... Sonra da diğerleri...
Komutan karakoldan ayrıldığında ikisinin de yüzü gülmekteydi. Suat'ın aklına bir an Erkan geldi.
-Niyazi bizim bir Erkan'ımız vardı o ne oldu
-Hakikatten ya nerede o.
Erkan yemekhanede oturmaktaydı. Suat bağırarak sordu.
-Neden kaçtın len hastaneden?
-Beni çağırdılar komutanım?
-Kim?
-Farkında olanlar...
-Hayırdır neden?
-Doğu Karadeniz de bir cinayet işlenmişte...
Suat Niyazi'ye Niyazi Suat'a baktı. Ardından kahkahayı patlattılar.
-Amerikalı senin neyin olur?
-Benjamin Franklin'mi? Kendisi amcamdır.
-Allah selamet versin sana kardeşim. Tamam otur sen burada...
Suat odasına geçtiğinde halen gülüyordu. Niyazi sordu
-Ne yapacaksın abi bu adamı.
-İki askerle doğru Manisa'ya...Ne yapabilirim ki başka...
Niyazi konuyu değiştirdi.
-Bu işten en karlı kim çıktı dersin?
-Bu işten en karlı kim çıktı biliyor musun? Sabri bey...Yıllardır aradığı eserlere kavuştu. Daha ne olsun.
-Doğru haklısın...
KISIM 21
Niyazi , Suat ile birlikte denizde yüzüyordu. Şevval ve Suat'ın hanımı ise şezlonga uzanmış laflıyorlardı. Şevval bir ara gazeteyi aldı. Bir haber ilgisini çekmişti. Eliyle Suat ve Niyazi'ye gel işareti yaptı. Niyazi geldi ıslak haliyle Şevval'in yanağına bir öpücük kondurdu.
-Islatma beni Niyazi ...durun dinleyin bak.
'AMERİKALININ ÇÖKÜŞÜ adı verilen operasyonla bir çete çökertildi. Başını ünlü iş adamı Mehmet Melekoğlu ?nun çektiği çeteye mensup içlerinde jandarma personelinin de bulunduğu on bir adam yakalanarak tutuklandı ve cezaevine konuldu. Haklarında suç işlemek için teşekkül oluşturmak,adam öldürmek,adam öldürmeye tam teşebbüs,adam öldürmeye azmettirmek,tarihi eser kaçakçılığı, adam kaçırmak gibi suçlardan dava açılan sanıklar için savcılık en az üçer kez müebbet isteğiyle dava açtı. Turistik şehrimiz rahat bir nefes aldı.'
Suat artık iki gözü ile de bakabiliyordu. Geniş bir gülümseme yayıldı yüzüne...Birasını havaya kaldırdı.
-Amerikalının çöküşüne...Türklerin sıhhatine....
Hepsi birden bardaklarını havaya kaldırdılar...
15.07.2006
son satırına kadar romanımı okuyan tüm edebiyat severlere sonsuz teşekkür ederim.Melih EMEÇ