Anı
Anı
Lüle lüle saçları kahverengi gözleriyle tatlı bir çocuktu. Zayıf narin vücuduyla ilkokula başladı. Siyah önlüğü ve beyaz yakası kıvır kıvır saçları elinde çantası okulun yolunu tutardı. Başarısı çok yüksek değildi dört çocuklu bir ailenin çocuğuydu. Başarısı da kendi çabalarıyla olacak kadardı.
Dar bir sokağın içinde oturturlardı. Bu mahalledeki evler Kayın Valide gelin edasıyla bir birlerine bakarak yıllar geçerdi. Kayın valide Vakarlı dimdik ayakta. Gelin ise yıpranmış yorulmuş gibi durmaktaydı. İki katlı yeşil bir evdi burası birinci katında bir Radyo tamir dükkânı vardı. Ev sahibi Ali amcanındı, dükkân. Karısı Kezban teyze cama çıkar dünyaya duyurmak istercesine Alii diye bağırırdı. Ali amcada hemen anında çıkar ne var derdi. Biz Kezban teyzenin Ali diye bağırmasından bir müşkülünün olduğunu anlardık. Birinci katta oturan Mustafa öğretmen iki sokak ilerdeki Tanyeri İlkokulunda beden öğretmeniydi. Sakin bir hayatı seven Mustafa öğretmen evden okula okuldan kahveye uğrardı.
İki yüce dağ gibi duran vakarlı dimdik iki ebeveyn diler. Dört çocukları vardı. Evin annesi çocuklarını büyütmekle meşgul olurdu. Kolay da değildi üst üste dört çocuk. Evin en büyük oğlu yaramazdı kardeşlerine uyar kavga çıkartırdı. O zamanlar kız çocukları ilkokul okusun yeter diye bakılırdı hayata. Şimdiki gibi gelecek hazırlamak kaygısı yoktu. O zamanlar insanlar gün bulur gün yer gün bulur giyinirdi. Buna rağmen insanlar neşe dolu sevgi doluydular.
Sokağın üst başında köhne bir dükkânda pamuk atarlardı. Yolun sonun da zengin komşularımız otururdu. İki farklı kültür bir mahalleyi paylaşırlardı. Pek komşularıyla alakaları yoktu. Eşinden ayrılmış bir baba çocuklarına bakıyordu. Temiz yüzleri vardı. Mahalleyle fazla irtibat kurmazlardı.
Orta gelirli insanlardı çoğu, aynı zamanda komşu oyaların evlerinde oyun oynardı çocuklar. Dışarıdan pencereleri bir kapısı olan evin açılınca kapısı kocaman bir avluya çıkardı. Sırlı evlerdi, tüm dünya orda gizliydi.