Arsız Hırsız

Yeni biten ilişkisinin kalıntılarından çıkmak için kendini güney sahillerine bırakma kararı aldı Duygu.
İzmir sıcaklarından sonra, Bodrum iyi gelecekti. Dondurma gibi eriyordu herkes sokaklarda, Bir şey yemeğe tadı yoktu kimsenin, yataktan çamur gibi kalkılıp işe ruh gibi gidilen günlerdi. Ve bir kaçış lazımdı bu cehennemden.
Temmuz işkencesiydi, şehirde yaşamanın film adı!
Torba'yı düşündü. Oradan Yalıçiftlik ve müthiş denizi. Zeytin ağaçları, çam ağaçları gölgesinde öğle uykusu, deniz esintisi..Anti depresan yerine sahillerdeydi çare.
Aldığı ilk otobüs bileti ile Cuma gecesi yolcusuydu artık!
Bodrum tek umudum ve yeniden başlamak için gitmeliyim diyordu. Ve Gitti!

***

Bodrum'a vardı sanki farklı bir ülkedeydi, dört bir yanında turistler, farklı diller, renkli ve açık elbiseler, sıcaktı belki İzmir gibi ama burası cehennem değil cennetti.
Kale'nin orada yedi öğle yemeğini ve ilk dolmuşla Yalıçiftlik'teki denize sıfır, salaş ve özgün bir motele yerleşti. Internet sayesinde bulmuştu bu dingin cenneti.
Allaha şükür diye minnet duydu odasına girdiğinde. Eşyalarını bırakır bırakmaz, bikinisi ve havlusuyla deniz gitti hemen.

Su müthişti. Yanan bir hava ve buz gibi su. Daha iyi ilaç olabilir miydi dertleri silmeye? Daldı derinlere orası daha da soğuktu. Suda yattı, güneşlendi. Özgürlüğünü özlemişti ve tadını çıkartıyordu doyasıya.
Bir saat kadar denizde eğlendikten sonra. Güneşlenmeye çıktı.
Duygu kirlerinden arındığını hissediyordu, rahatlamıştı.
Temmuz ne kadar da kişilik değiştirmişti Duygunun zihninde. Acı veren bir aydan, keyfe dönüşen bir zaman dilimine büründü.
Yazdı ve yazın keyfi ancak sahilde çıkardı.
Hafif bir buzlu çay içti, sigarasını tüttürdü uzun zaman sonra ilk kez zevkten.
Yalnızdı ama bu doğal zenginliklerle kalabalık bir dünyadaydı.
Aşk mı? Aman kalsın.Yeteri kadar acı vermişti. Sağlıklı günlerine hasret bırakan bir hastalık olmuştu.
Seks mi? Kendi kendime de yetiyorum alimallah diyordu.
Aşkın acısı, seksin ihtiyaç arzuları ne büyük yorgunluktu. Oysa tadı çıkarılacak o kadar çok şey vardı ki hayatta. Ne yazık ki görebilene, kaçabilene, cesur olanlara aitti bu zenginlik?
Kendime yetecek param var, deniz kenarındayım, sağlığım yerinde daha ne olsun?
Dayanamadı yine girdi denize bir kano kiraladı bu sefer. Açıldı her kürek salışında kurtuluyordu Cenk'ten, Ofisten, Aileden...
Yalnızdı evet ama kalabalıktı içi. Açıldıkça denizin enginliği kanonun hızının yarattığı hafif esinti ile ferahlatıyordu Duygu'yu.
Denizin tuzu terinin tuzu bir olmuştu. Yeni sevgilisi denizdi.
Derindi, onu dinliyordu, engindi onu sarıyordu, zengindi onu besliyordu.
Daha ne olsun... Müthiş bir tedavide olduğunu anladıkça tebessümleri gençleştiriyordu Duygu'yu.

***
Akşam duşunu aldı, Mor bir elbise giydi. Sırtı hafif yanıyordu ama o kadar da olacak diye tatlı bir kabullenme içindeydi.
Dolmuşla Bodrum merkeze indi. Sevdiği yerleri dolaştı çarşısında. Kendine nazar boncuklu bileklikler aldı. Annesine de, dostu Sinem'e de...
Bir bara girdi Halikarnas'a yakın. Kale müthiş gözüküyordu. Ortalarda bronz tenli sarışınlar, esmer kaslı erkekler, halk, çoluk cocuk. Yaşayan bir yaz gecesinin içinde daha da var oluyordu Duygu.
Kendine Mojito söyledi. Bol buzlu, naneli..Her yudumda Küba-Bodrum arası mekik dokuyordu.
Yan masadan yeşil gözlü ve oldukça yakışıklı bir bay ingilizce:
- Good evening beautiful lady! Do you speak English?(İyi akşamlar güzel bayan İngilizce biliyor musunuz? )Diye sordu.
Her ne kadar müthiş İngilizce de konuşsa Duygu halinden oldukça memnundu ve erkekten uzak kalması gerektiğinin farkındalığı ile adamı görmezden geldi!

Mojito çok lezzetliydi! Rahatlamıştı. Cep telefonu sessizde olduğundan ancak o istediği sürece iletişime açılıyordu. Bunun keyfi bağımsız kadını mutlu ediyordu.
Mojito sonrası biraz yürüdü. En sevdiği küllahta çilekli dondurmasını yedi ve girdiği kitapçıdan Osho kitapları satın aldı. Yaz, plaj ve okunması en cazip kitaplar Spiritüelist kitaplardı.
Tüm bağımlılıklarından kurtuluşu anlatan Osho'nun Özgürlük kitabı Duygu'yu çok etkilemişti.

Plajda, odada, yemek arasında, dolmuşta sürekli okudu kitapları.
Aşka, dine, hayata, varoluşa olan bakış açısının değiştiğini fark ediyordu.
Tanrı'yı aramaktansa içe dönüp baktığında aradığının orada saklı olduğunu görmek onu mutlu ediyordu.
Kimseye, hiçbir inanç sistemine bağlı değildi. Yeni bir kendini keşfetme durumu yaşıyordu tamamen.
Az konuşan, daha çok dinleyen, kendi dünyasında kendini istedikleriyle ödüllendiren ve kimseye zarar vermeyen bir ülke kurmuştu artık.
Bağımsız kadındı.

***

Sabahları motel sahibi Necip Bey'den ödünç aldığı bisikletle doğa turlarına çıkıyor, ilginç canlı ve bitki fotoğrafları çekiyordu. En sevdiği an ise yakındaki tepenin zirve noktasında gördüğü manzarayı seyretmek, fotoğraflarla o anı ölümsüzleştirmekti.
Çantasında taşıdığı termostan susadıkça buzlu çay içiyordu.
Duygu temmuz sıcağında, doğa ortasında, kısıtlı zamanda, zamanın kapısından geçmekte olan yalnız bir ruh olduğunu keşfetti.
O da geçip gidecekti bu hayattan. Gördükleri kar kalacaktı yanına.
Ama kimseye takılmadan, borçlanmadan, ve bozulmadan geçmeliydi bu hayattan.
Bağımsızlığını koruyarak.

Son kararıydı, tamamen yenilendi ve belki de her şeyin bir zaman sonra yine eskisi gibi olma olasılığı yüksek şehir hayatına geri döndü.
Yalnızlık güzeldi ama ebedi olamazdı. İnsan insana ihtiyaç duyacaktı elbet. Her canlı bir diğer canlı ile bütün olunca hayat ortaya çıkıyordu.
Bu genel-geçer gerçek insanın tüketme arsızlığıyla zarara uğruyordu sadece. İlişkiler bu yüzden yıpranıyor, doyumsuzluk tatmin olmayışlarla artıyordu.
Oysa her şey çok basitti. Kimse hiçbir şeyin sahibi değildi.
Evlenilse bile kimse bir başkasının parmağındaki yüzük değildi.

Duygunun öğrendiği en önemli şeyse hayattan çalınan anların olduğuydu ve ona göre herkes hayatında bir dönem arsız hırsız olmalıydı.
Kendi özgürlüğünü hayattan, insanlardan fazlasıyla çalarak yaşayabilmeliydi...
Bu dünyada başka neye değerdi.

29 Temmuz 2009 5-6 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar