Artur Öksüz Kaldı

Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra mutfaktaki iki katlı pencereden birincisini açtı. İkinci pencere üzerinde birikmiş buzları biraz kazıdı ve her kış sabahı olduğu gibi pencerenin dışına monte edilmiş termometreye baktı. Eksi on sekiz dereceyi gösteriyordu. ?İnşallah çalışır' dedi kendi kendine. Kumaş pantolonunun üstüne kadife pantolonunu giydi. Bu gün giymeliydi. Çünkü gerçekten soğuktu dışarısı. Kabanını ve kalın eldivenlerini giydikten sonra elli dolarlık norka kalpağını koydu başına usulüne uygun şekilde.




Asansör yine idrar kokuyordu. Bunun iki sebebi olabilirdi; ya apartmandaki bir köpek ya da kendini tamamen kaybetmiş olan bir sarhoş. Apartmandan çıktıktan sonra binanın arkasındaki oto parka doğru ilerledi. Oto parkta gece boyu arabaları koruyan elli beş yaşlarındaki kadın her zamanki gibi tekerlekleri olmayan o Zaporojets marka küçük arabanın içinde örgü örüyordu. O soğukta o küçük elektrikli sobayla nasıl ısındığına şaşıyordu Davut. Yalnız daha çok şaşırdığı bir şey vardı: Nasıl oluyordu da evin önüne bırakılmış arabaların neredeyse hiç birini es geçmeyen araba hırsızları bu zavallı kadından korkuyorlardı.




Gülümsedi Davut. O olay aklına her geldiğinde kendini gülmekten alamıyordu. Bir gece arabasını otoparka götürmeyip evinin önüne bırakınca ertesi gün sağ dikiz aynasının koparılıp yere atıldığını görmüştü. Ayrıca hayırsever biri arabasının sileceklerine matbu bir not iliştirmişti:




İlçemizde araba hırsızlığı olayları son zamanlarda çok artmıştır. Bu yüzden arabanızı geceleri en yakın oto parka bırakmanız tavsiye olunur.




Aslında bu her şeyi açıklıyordu. Elbette verilmek istenen mesajı gayet iyi anlamıştı Davut ve tavsiyeyi her gece yerine getirdi.




Lada Samara marka beyaz arabasının yanına gelince besmele çekip açtı kapıları. Şoför koltuğuna oturdu. Vitesi nötre aldı. Gaza bir iki kez bastı. Jigleyi sonuna kadar çekti. Sonra anahtarı çevirdi. Çalışmadı araba, zaten ilk çevirişte çalışmasını da beklemiyordu. Çok zorlamadı. İkinci çevirişte zorladı ama yine çalışmadı. Üç, dört fakat araba çalışmıyordu. Artık ümidini yitirmek üzereydi. Bir besmele daha çekti. Tekrar denedi ve ve... Çok şükür çalıştı araba. Artık arabayı temizleyebilirdi. Önce fırçayla araba üzerinde ve camlarında birikmiş karları aldı. Sonra kaset kapağıyla camlardaki buzları kazıdı. Aslında plastikten yapılmış özel bir tarak almıştı camlardaki buzlar için ama yine de kaset kapağından daha iyi temizleyen bir şey yoktu. Bir ara motorun sesi artınca jigleyi yarıya indirdi.




Arabanın camlarını tamamen temizlediğinde motor da yeterince ısınmıştı. Arabaya bindi, jigleyi tamamen indirdi, ısıtıcıları açtı ve yola koyuldu. Yollar gece boyu temizlenmesine rağmen yine de buz kaplıydı. Elbette ki Ufa'da Şubat ayında gayet normal bir şeydi bu. Zaten Davut için de korkulacak bir durum değildi. Çünkü arabasının dört lastiği de çiviliydi.




Salih Hocayı almaya gitti önce. Buluşma yerine varınca Salih Hocayı göremedi. Biraz bekleyecekti her zaman olduğu gibi. Saat 9.00 a yaklaşmasına rağmen her taraf karanlıktı. Sağ ve soldan sarı lambalarla aydınlatılmış yol Merzifon'u hatırlattı ona. Kayseri'ye giderken otobüs hep o yoldan geçerdi ve Davut o yol boyunca hep ağlardı. Gözleri doldu bir anda. O sırada kapı açıldı ve Salih hoca girdi içeri:



- Kusura bakmayın abi. Geç kaldım.
- Estağfirullah hocam. Nasılsınız?
- Çok şükür iyiyim. Siz nasılsınız?
- Allah'a şükür.




Birlikte okulun yolunu tuttular. Her taraf kar doluyken trafiğin olmadığı bu karlı otobanda araba sürmeye bayılıyordu Davut. Yokuş çıkarken 40 km tabelasını görünce her zaman olduğu gibi ne olur ne olmaz deyip hızını 30 km ye düşürdü. Yokuşu aşınca ellerinde radar avlarını bekleyen polisleri gördü. Polislerden yeterince uzaklaştığında yine gaza bastı.



Bu arada elbette iki Türk bir araya geldiğinde ne yaparsa onlar da onu yapıyordu: Konuşma süresinin izin verdiğince dünyanın irili ufaklı problemlerini çözmek.




Bir an sustu Davut ve radyonun sesini açtı. Salih de durumun farkına vardı ve o da sustu. Sağdan soldan akan kar manzaraları içinde araba sürerken Daren Hayes'dan Insatiable dinlemek kadar haz verecek olan tek şey vardı Davut için; sağdan soldan akan kar manzaraları içinde araba sürerken Dido'dan One Step Too Far dinlemek ya da sağdan soldan akan kar manzaraları içinde araba sürerken Sezen Aksu'dan Yalnızca Sitem veya Ferda Anıl Yarkın'dan Üzülme veya Yaşar'dan Kör Bıçak dinlemek... Ya da... Bu listeyi uzatmak mümkündü ama o an Dido'yu dinliyordu. İşte bunu iyi biliyordu Salih ve Europa Plus kanalının ağabeyine bu jestini bozmadı.




Arabayı okulun bahçesine park etti Davut. Matematik zümre odasına girince kadife pantolonunu ve botlarını çıkarıp dolaba yerleştirdi ve okul ayakkabılarını giydi. Salih bilgisayarı açtı ve internete girmeye çalıştı. Fakat henüz Bilgisayar öğretmeni Ferhat Bey okula gelmediğinden internet bağlantısı yoktu. Bilgisayarda yapacak bir şey bulamayan Salih Hoca odadan çıktı. Bir müddet sonra geldi ve heyecanla;




- Abi Artur'un annesi ölmüş.
- Hangi Artur?
- 8. sınıflarda vardı ya abi hani bizim şu Krasavçik (Yakışıklı).
- Yapma. Nasıl olmuş?
- Kadın intihar etmiş.
- Allah Allah kim bilir ne derdi vardı? Peki babası yaşıyor mu?
- Hayır abi, o daha önceden ölmüştü.
- Eeee şimdi annesiz babasız kaldı yani. Peki kim bakar bu çocuğa.
- Babaannesi var abi, artık o bakacak herhalde.
- Ne kadar zor bir durum.




Dünyanın neresinde hangi okulda öğretmen olursanız olun bir müddet sonra o coğrafyadaki bir çok çocuk sizin için çok önemli hale gelir. İlk gün isimlerini anlayabilmek için defalarca telaffuz ettirseniz de.




Davut'un ilk dersi Artur'un sınıfınaydı. Ders anlatırken Anton ve İgor Kolobov kardeşler yanlarına İlgiz'i de alıp bir şeyler konuşup gülüşüyorlardı. Bu zamana kadar bu eylemi hep Artur ile yaparlardı. Oysa bugün Artur yoktu. İşte o an kendini tutamadı Davut.




- Kolobov kardeşler siz hep gülün oğlum. Hiç üzülmeyin, hep eğlenin.




Sınıf buz kesti, tüm öğrenciler Kolobov kardeşlerle birlikte Davut'a bakıyordu.




-Hiç üzülmemelisiniz değil mi siz bir an bile? Ne fark eder ki sizin için, dün Artur ile gülüyordunuz, bugün İlgiz ile. Önemli olan gülmek sizin için, sadece gülmek.




Biraz mola verdi. Gözlerine baktı Kolobovların. Onlar bakamadılar Davut'un gözlerine, kaçırdılar gözlerini.




- Oğlum Artur'un başına ne geldiğini bilmiyor musunuz? O sizin en iyi arkadaşınız değil miydi? Niye bu gün onun yanında değilsiniz? Hadi yanında değilsiniz bari biraz üzülün. Hadi onu da beceremiyorsunuz diyelim. Bari bugünün bir parçasında gülmeyin.




Davut Kolobovların babalarının tam olarak kim olduğunu bilmese de önemli ve güçlü bir adam olduğunu biliyordu. Ona yeterince sorun çıkarabilecek kadar güçlü. O ise o an aklı başında hiçbir pedagogun onaylamayacağı bir şey yapmaktaydı. Tüm sınıfın duyabileceği şekilde hedef iki kişiyi utandırmak. Fakat Kolobov kardeşlerin utanmaktan başka bir şey yapmayacaklarından da emindi. Hayır ne Kolobov kardeşler ne de bir başka öğrenci bu durumda utanmak dışında bir şey yapamazlardı. Zaten bir yıl önceki olayda o kadar kızmamıştı Davut ve bütün sınıf bunu biliyordu.




Bir yıl önce sınıfa girdiğinde tahtada '...ne Davut' anlamına gelen o ünlü yazı vardı. Yazıyı görünce refleks olarak yazıyı kimin yazdığını sordu. Öğrenciler arkadaşlarını ele vermeyeceklerini ifade eden bakışlarla baktılar Davut'un yüzüne. Davut iyi tanıyordu öğrencileri. Kısa sürede yazıyı Artur'un yazdığını tespit etti. Rol icabı ufak bir stres havası oluşturunca Artur arkadaşlarını kurtarmak için ayağa kalkıp 'Ben yazdım.' demek zorunda kalmıştı.




- Tamam, dedi. Otur.
- Ceza vermeyecek misiniz?
- Ne cezası vereyim oğlum. İşte bak tahtadaki yazıyı kolayca sildim. İçindeki yazıyı silmek önemli. Ceza vererek bu tahtaya yazmanı engellesem ne olacak ki, tahta mı bulamayacaksın yazacak?




'Hocam, kusura bakmayın, ben sizi iyi tanıyamamışım. Meğer siz ne yüce bir insanmışsınız. Bu yaptığımdan dolayı beni affedebilecek misiniz?' tarzında hikayeyi tamamlayacak bir diyalog yaşanmamıştı ama o gün o sınıfta bulunan öğrenciler ve Kolobov kardeşler o gün bu kadar kızmayan Davut Hocanın bu gün kızmasına izin verdiler. Sonra da kendi aralarında para topladılar Artur'un okul masrafları için.

24 Ocak 2011 7-8 dakika 68 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)