Aşk Oyunu
Burcu ben yaparım diye lafa karıştı. Arkadaşları onu uyarmaya çalışsada o emindi. Açık kahverengi gözü, kumral saçı ve hafif bronz teniyle çok güzel biriydi ve herkesi dize getirebileceğine inanıyordu. Bir köşede duran Ozan'a bakıp ne diyeceğini aklında toparlamaya çalıştı. Ozan ve arkadaşlarının tarafına giderken öyle edalı bir tarzı vardı ki bahçedeki erkekler Burcu'ya bakmadan edemiyorlardı. Burcu Ozan'ın yanına geldiğinde istek dolu bir ses tonuyla "Selam" dedi. Sadece Ozan'a bakıyordu. Yanındaki arkadaşlarından biri "Bizim bir işimiz vardı Ozan. Bitirdiğimizde uğrarız." diyerek ayrıldılar yanlarından. Burcu Ozan'ın derin anlamlar taşıyan gözlerine bakarken birden ne söyleyeceğini şaşırdı. Aklında toparladığı tüm cümleleri unutmuştu o an. Gözlerine kenetlendi, sadace duruyordu. Ozan ise biraz şaşırdı. Gülümsemeye çalışarak "Selam" diyebildi. Bir iki dakikalık sessizlik oluştu. Ozan "Söyleyeceğimi maruz görün ama bana söylemek istediğiniz bir şey mi vardı?" deyince Burcu ne yapacağını bilemiyordu. Birşey söyleyecek gibi oluyor yutkunup söyleyeceği şeyi yutuyordu. Arkadaşları da ona bakıp gülüyorlardı ama bu Burcu'nun umrunda bile değildi. Burcu daha Ozan'ın gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu. Şimdi yaptığı oyun yüzünden kendine nefret ediyordu. Koşarak uzaklaştı yanından. Burcu şu ana kadar hiç hareket etmeyen duyguların debelendiğini hissetti. Çok tuhaf hissediyordu. Vücudunu saran bu mutluluğu kaybetmemesi gerekiyordu. Gözünde bir gözyaşı belirdi ve gözlerden kayboldu.
Ertesi gün Ozanı' göremedi. Burcu hiç olmadığı kadar sessizleşmişti. Arkadaşları da buna anlam veremiyorlardı. Etrafa anlamsız anlamsız bakıyor, hiçbir şey umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Şu ana kadar hep dalga geçtiği duygunun esiriydi. Burcu sadece birşey istiyordu. Ozan'ı tekrar görebilmek.
İki gün sonra yine Üniversite'nin bahçe kapısında duruyordu. Bir yere gitmeden onun yanına koştu. Daha ne söyleyeceğini bile ayarlamamıştı. Sadece yüreğini dinliyordu. Burcu yine "Selam" dedi. Ozan üç saniye gecikmenin ardında "Yine sen, selam." dedi ve gülümsed. Burcu yine Ozan'ın o anlam veremediği bakışlarının derinliğinde kayboluyordu. Bütün gün böyle durabilirdi. Ama gözlerine baktıkça o dünkü iğrenç oyun geliyordu aklına. Birden irkildi. "Özür dilerim ne olur beni affedin" dediğinde gözlerinden yaşlar belirmeye başladı. Şu ana kadar hiç bu kadar içten olamamıştı. Sahte yaşamının altında kaybetmek istemediği bir gerçek. Ozan biraz garipsedi. Yine o gülümsemede bulunarak "Bana ne yaptınız ki özür diliyorsunuz" dediğinde Burcu daha kötü oldu. Yanak uçları kızarmaya başlımıştı. Elinde olmada "Ben sizi ilk gördüğüm gün bağlandım. İnann bana sizi hayatımda olan herşeyden çok seviyorum. Dün o bakışlarınız altında o kadar huzurlu hissettim ki bunu kaybetmek istemiyorum. Sizi öyle seviyorum ki tarif bile edemem." dediğinde Ozan kendini çok kötü hissetti. O açık kahverengi gözü yaşlarla buğulanmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Onun bir sevgilisi vardı ve birazdan onun yanında olacaktı. Ozan söyleyeceği kelimeleri toparlamaya çalışıyordu. O samimi gülüşün ardına endişeye vermiş kendini. Ozan "Ben... Şey ne söyleyeceğimi..." derken Tuğba çıkageldi. Şimdi Burcu hiç hissetmediği kadar kendini kötü hissediyordu. Bütün dünya başına yıkılmıştı adeta. Darmadağın olmuş bir şekilde koşmaya başladı ve gözlerinden süzülen yaşları serbest bırakmıştı.
O günün gecesine kadar Burcu sokaklardaydı. Şu ana kadar içki içmemiş birinin elinde bir şişe içki ve yarısına kadarda bitmişti. Tadı iğrenç gelsede beynini uyuşturuyordu. Kendinde değildi. Gözleri bulanıyor zikzaklar çizerek ilerliyordu. Sarhoşlar gibi naralar atıp duruyordu. Peşinde iki kişinin takip ettiğini içgüdesel olarak farketti ve koşmaya başladı. İşlek bir caddeden karşıya geçerken hızla gelen arabayıda göremedi.