Ayrılık Zamanı
Soğuktu. Yağmur vardı dışarı da. Tıpkı Babasının hikayelerinde olduğu gibi..
O şimdi yazabilse,hüzünlü kelimelerle uzun uzun cama vuran damlalardan, pencereden gözüken bulanık İstanbul manzarasından bahsederdi.Yada hastane odasının garip sesizliğinden dem vururdu. Aslında hiç bir anlamı olmasa da, odadaki eşyaların dili varmışçasına kendisinle nasıl konuştuğunu anlatırdı.
Oğlunsa söylenecek fazla kelimesi yoktu. Sadece kış gününde sıradan bir hastane odasında bir sandalye üzerinde oturmuş babasını seyretmekteydi.
Sessiz, huzurlu, bir şeyleri bekler yada her şeyden vazgeçmiş gibi dalgın bir gülümseme vardı yüzünde. Uyuyordu sanki. Biraz önce yudumladığı yarım bardak suyu ve yorgun gözlerinden çıkardığı gözlüğü durmaktaydı başucundaki küçük komidinde.
Babasının istediği gibi yapmış aramıştı onu. Gelip gelmeyeceğinden şüpheli, huzursuz bir bekleyişle bir kez daha kapıya yöneldi bakışları genç adamın.
Önce ayak sesleri duyuldu, sonra kapının tıklaması. Ne düşüneceğini bilemeden isteksizce yerinden doğruldu. Kapı açıldığındaysa, tıpkı o hikayedeki gibi sarışın bir başın kapıdan yavaşça süzüldüğü gördü. Bir anda, göz göze geldiler.
Bu kadar ağlatan gözlere baktı bir an. Ne düşüneceğini bilemeden. Yıllarca söylenmiş tek isim, kokusu unutulmamış saçlar, sıcaklığı hiç geçmeyen eller. Bu kadına mı aitti.
Yıllarca saklanan o eski fotograftaki gibiydi hala. Zamanın garip bir şekilde durduğunu hissetti. Sanki bulundukları yerde değil, geçmişe uzanan bir köprüdeydiler. Oğul, bir yabancıymış gibi hissetti kendini. Sessizce odayı onlara terk etti...
Oysa babası, çok sıcak bir günün öğleden sonrasında yaşıyordu. Mevsimlerden yaz mıydı acaba? Bu sıcak, bu güneş. Odanın aydınlık penceresinden sokağa bakmaktaydı. Yine onu bekliyordu... Bir elinde telefon, gri arabanın caddeden gözüküp park edişini görmek için sabırsızlanıyordu.
Geleceğin biliyordu... Her zaman bilmişti zaten... Her düşündüğünde arayacağını ümit ederek.
Kapı çalındığında hemen açtı. Merdivenlerden çıkan telaşlı ayak seslerini dinledi. Küçük, hızlı adımların yankılanan sesini, sonunda loş koridorda belirecek yüzünü görmeyi umut ederek saniyelerce aralık kapıda bekledi.
Sonunda gelmişti. Buradaydı. Ayakkabılarını bile çıkarttırmadan sımsıkı sarıldı, çok üşümüş gibi, güneşi bekler gibi sımsıkı sarıldı.
Yanaklarını öptü kocaman. Hiç unutmadığın o tadı yeniden duydu dudaklarında.
Bu yaz gününde siyah bir manto vardı üzerinde.
"Çok sıcak bu manto niye ?"
"Üşüdüm biraz" dedi kadın. Sessizce odaya doğru göz atarak.
Terlikleri uzattı ayaklarına.
"Bu terlikler hala duruyor mu ?"
"Evet hala senin için duruyorlar... Hem kim giyecektiki"
Mantosunu çıkarıp odaya geçerken bir zaman onu inceledi adam.
"Hiç değişmemişsin... Sanki yirmi yıl geçmemiş gibi"
"Beni sen öyle görüyorsun"
Oda hala çok sıcaktı. Öğlen sonrası güneşi yavaş yavaş evin etrafında dönse bile sıcaklığı etkisini sürdürmekteydi. Her zamanki gibi koltuğun kenarına ilişti kadın. Büyük çantasını başka bir koltuğun üzerine bırakmıştı.
"Geldim işte" "Hastayım dedin bak iyi görünüyorsun"
"İyi değilim... ama bilirsin hiç hastayım demedim ben"
"Bir şey olmaz hayatım iyi olursun bak ben yine sana geldim bir şeyler hazırlarım şimdi "
"Hayatım" kelimesi beyninde dalgalandı bir anda. Huzur veren büyük bir esinti gibi aklının, anılarının en ücra köşelerine yayıldı. Tatlı bir yumuşaklık gözlerini kapatmasına neden oldu. Yeniden uykusu gelmiş gibi kendini bıraktı.
Gülümsedi kadına.
"Bu yüzüğü hala takıyorsun"
"Uzun zamandır takmıyordum ama...birden buluverdim beni hatırladığın gibi"
Cevap vermedi adam..Dalgın bakışları bir rüyada gibi sadece gözlerine bakıyordu kadının.
"Nasılsın" diye sordu bu defa Kadın gözlerini kaçırarak.
"Sinamaya gideceğim sanırım"
"Sinamamı,İyileşince yine birlikte gideriz, olmazmı"
Yine cevap gelmedi yorgun dudaklar açılmadı bir kez daha...
"O sinama hala duruyormu acaba 20 yılda yıkmışlardır belkide"
"Sen gelemezsinki..Henüz değil.."
Yine uzun bir sessizlik çöktü aralarına. Gözlerinden akan yaşmıydı onun.
Gözleri kapanıyordu uyku bastırıyordu durmadan..Odasına çekilip yatağına kıvrılıp uyumak istediğini düşündü. Sıcak artıyordu sanki.
"Senin için birşey yapmak istiyorum"Ellini uzatıp, beyazlayan saçlarında dolaştırdı adamın.
Adam,Elini uzattı adam avuçlarını tuttu. Parmakların uçlarını öptü sesizce.
"Yanıma uzan"
Dediğini yaptı. Yanına uzandı. Bir kolunu başının altından geçirmesine yardım etti. Başını göğsüne yasladı adamın.
Sıcaklığını, kokusunu içine çekti kadının. alnına dökülen sarı kahkülünü okşadı. Gücü yettiğince sımsıkı sarıldı.
"Hep bunu istemiştim., sadece bunu"
"Hatırlıyormusun bir gün bana demiştinki Beni mutlu edeceğini bilsem seni bugün arardım."
"Cevabını bugün gibi hatırlıyorum"diye fısıldadı kadın "Hiç gelmeyeceğini bilsem bile bugün gelecekmişisin gibi bekleyeceğim seni". "İşte geldim bak"
Yinemi ağlıyordu... Gözyaşlarını sildi kadının.Derin bir nefes aldı dünyadan..
"Beni hiç sevdinmi. Bir gün, bir dakika bir saniye için bile olsa?"
Başını kaldırdı yavaşça kadın omzundan.
"Sevdim tabi niye burdayım sanıyorsun"...Bir an durdu sonra küçük bir gülümseme görüldü dudaklarında eskilerden bir şey hatırlarcasına... "Eşek..sende biliyorsun" dahada sokuldu yanağından öptü adamı.
"Gitme..sinamaya falan sakın hastasın" gözlerinden birbiri ardına bulutlar geçiyordu. Sinamanın anlamını çok iyi biliyordu. Yıllarca bir şifre gibi aralarında geçen..
"yada bende geleyim"
Yine suskun dakikalar geldi... Günlerce dalgalı denizlerde yol aldıktan sonra birden açan güneş, durgun denizdeki hep beklenen sakin anlardı adam için. Odanın karardığını görebiliyordu "zaman ne çabuk geçmişti" sanki geceye doğru bir yolculuk başlamıştı içinde."Işıklar karardı..Film başlıyor sanırım...Orada olacağım ve sen hep yanımda kalacaksın"
Elini daha sıkı tuttu..
"Soğuk değil mi ellerim,"
"Hala soğuk her zamanki gibi"
Yanağını kadının saçlarına yasladı. Gözlerini kapattı bir damla yaş düştü uzun zamandan sonra.
"Hiç ısınmadılarki"
Bir an durdu bir kez daha fısıldadı kadının gözelerinin içine bakarak
"Hiç ısınmadılarki"
Kadının hastane odasından ayrılışını gördü oğul. Gözünde yaş vardı sanki.Sarsılmış, üzgün, dağınık.. Çabuk adımlar yerine yavaşça koridorlarda gözden kayboluşunu izledi ardından bakarak...Bir daha onu görür müydü bilmiyordu...
Babasına bakmak için odasına yöneldi hızlı adımlarla...
Evine döndüğünde. Eski mektupları karıştırdı Kadın...Bir ömrün küçük notlarını aradı, unutulmuş eşyaların arasında...Sanki bütün her şeyin nedenini, anlatır gibi bir küçük sarı kağıt düştü fotografların içinden...
Bir gemi güvertesinde çekilmiş bulanık bir fotoğraf ve bir mektup...
Benim, her kelimem sen daha okumadan sana gelecek demişti ilk mektubunda..Son mektubunda ise Yeniden yazarım..Sen yazma deyinceye kadar diyordu..Dalgın gözlerle okumaya koyuldu yeniden.
"Bugün ne yaptım .Yürüdüm boş sokaklarda her aklımda sen olduğu zamanki gibi..Ve her zaman yaptığım gibi o lokantanın önünden geçtim hani gittiğimiz..Sonrada alışılageldik bir şey gibi Seni son gördüğüm, ayrıldığımız o sokağın önüne sürüklendi ayaklarım...Sanki o gri renkli araban orada olacakmış gibi..Sanki senin,yüzüme dokunup, el sallayışını bir daha görecekmişim gibi...
Ne önemi var bir lokantanın , bir sokağın, bir insana neler düşündürür neler yaptırır biliyor musun...
Bana unut demiştin...Kendine yeni birini bul demiştin...Onu yapmaya karar verdim...
İlkin sana yazmayacaktım artık, seni silecektim kafamdan. Böylece kolay sanıyordum. Oysa öylesine içime yerleşmişsinki. Seni unutmaya çalıştığımda içimde öyle büyük bir boşluk doğduki...Bunun acısı sensizliğin acısını kat kat bastırdı...Yapamadım...
Senin başkasınla olduğunu düşündüm unutmaya kolaylık versin diye...İnandırmaya çalıştım kendimi...Bir erkeğin düşünemeyeceği şekilde düşündüm seni bir başkasıyla...Kıskançlığın tüm tohumlarını ektim kalbime acı olan...Yapamadım
Meğer aşk herşeye rağmenmiş, meğer aşk iyilikle, kötülükle, zenginlikle, yoksulukla, sevmekle, nefret etmekle, günahla, sevapla o büyük filmdeki söz gibi hiç pişmanlık duymamakmış...Sevmekten hiç bir koşulda vazgeçmemekmiş...Bunu anladım...Yapamadım...
Başka sevgiler aradım...Ellerinin sıcaklığını bulamadım o ellerde buz gibi oldum, kaçtım oradan...Gözlerimi kapattığımda hep senin gözlerini hayal ettim...Açmak istemedim gözlerimi seni göremiyeceğimi bildiğim için...Yapamadım...
Bana mutsuz olduğunu söyledin, acılarını sarmak istedim...Keşke dedim benim için ölür müsün dese bana...Sahimi diye sorsa...Yine o eski sıcaklığı aradım sözlerinde...Bulamadım
Yine yazmaktan vazgeçtim...Ama ya benim bir sözüme ihtiyacı varsa dedim...Ya benim mektubumu, telefonumu beklerse...Onun yanında sevdiği var, sana ihtiyacı yok diye boş yere yalvardım kendime...Ama yinede ya gerçekten bir kelimem bile ona bir iyilikte bulunacaksa diye yazmadan duramadım....Yapamadım
Sonunda anladım aşk teslim olmak ve kendini adamak demekmiş...Tanrıya olan inancımız gibi...Ben böylesine inanmazdım. Tanrı seni karşıma çıkardı, içime o sevgiyi yerleştirdi ve seni kaybedince dualarımla tanrıyı bulmuş oldum..Yani ben onla seni , senle onu buldum...O yüzden her sabah olduğu gibi yine şükrettim...Bu duyguları yaşadığım için...Yaşattığın için...Ve seni kalbimden hiç silemeyeceğimi, asla unutmayacağımı ve bunu istemediğimi de anladım...
Bütün bunları beni sev diye yazmıyorum, yada vicdanını acıtmak için, bana dön diyede yazmıyorum bunu istesem de tüm kalbimle...Bu bir kader...Eğer seninle hayatımız bir şekilde yine kesişecekse bunu ne sen ne ben engelleyemeyiz sanırım...
Sana yazdıkça çok rahatlıyorum ve cevabınla huzur buluyorum...Sen bana hep iyi geliyorsun...İçim boşalmıyor...Her kelimen de yine kalbim çarpmaya başlıyor...
Birde sana bunları çok çok yıllar sonra yine beni düşünmen için yazıyorum...Belki bir kelimem aklının bir köşesinde kalır bir kez adımı anarsın...Biliyor musun senin adın hala benim dilimde ve bu kelimeyi her andığımda bir küçük damla var gözlerimde... Belki sende beni anarsın...
Ve Belki merak edersin Aşk nasıl bir şey diye...Onun için yazıyorum...İşte aşk böyle bir şey... Bir gün ben olmazsam bu dünyada, onu sana yollamak isterim...öyle mutlu olurdun ki... Hiç bir şey sana bunu hisettiremez...Bilmiyorum belkide sen de bunu yaşadın bu günlerde...Eğer aşk teslim olmaksa;Bilmem başkasına teslim oldun mu, olur musun... Ama ben ruhumu sana adadım... Bir şekilde bir yerde seninle olacağım...
Kusura bakma seni yine üzdüysem...Bazen kelimeler öylece geliyor...Yazmak istiyorum içim rahatlıyor...O mesajla beni terk ettiğin zaman , hep seninle yeniden karşılaştığımızda, sana yeniden sarıldığımda neler söyleyeceğimi düşünmüştüm... Binlerce versiyonunu yaptım aklımda, oysa seni gördüğüm bana döndüğün o gün, tasarladığım kelimeleri bir türlü söyleyemedim... Seni öpmekten başka bir işe yaramadı dudaklarım konuşamadım bile... Ben yine düşünüyorum neler söyleyeceğimi...
Biri varsa hayatında, bu yazılarımla aranıza giriyorsam, kalbinde biri varsa affet. Kalbine karışıklık vermek istemem...Hep dedim ya bu benim sevdam...Ne olur öyle kabul et...Seni sevdiğime inandığını biliyorum...
Hoşçakal Ayşem...Yeniden yazarım...Sen yazma deyinceye kadar..."
Cem
23 Eylül 2008
Ağlayamadı bir şeyler boğazına takılsa bile..Böyle bir aşk yoktu ki... Neden diye sormak anlamsızlığına karşın yinede sordu kendi kendine..Pişmanlıklar var mıydı... Bazen hayat bir kararla şekillenir, bizi başka yerlere sürüklerdi.."Hayat böyle bir şey demişti" her seferinde...
Zaman uçup gidip bitip akşam olduğunda...artık adresinde oturmayan onu seven belkide tek adama son cevabını yazdı... Biliyordu... O şimdi buradaydı ve hep yanında olacaktı... Bu mektubunu da daha yazmadan okuyacaktı...Ve yazmaya başladı...
"Çok özleyeceğim seni.."
👍Soluksuz okudum bu harika yazıyı kutlarım saygılarımla..👍