Babamdan Hayat Dersleri(2)

Çocukluk yıllarımdaki içine kapanıklılığım ve korkum kalmamıştı artık. Yavaş yavaş özgüvenimi kazanmış, bazı haksızlıklara karşı; dur deme cesaretini kendimde bulmaya başlamıştım.

Babamın fırtınalı günleri geride kaldı. Her ne kadar zaman zaman esmeye çalışsa da pek etkili olmuyordu. Bu aynı zamanda kendisini çaresiz, zavallı hissetmesinin dışa yansıması olarak görünüyor gibi geliyordu bana.

Yıllar, çok çabuk geçiyor! Daha dün çocuktum.Babam,hapisteyken;anamla birlikte ziyaretine giderdik,Pazar günleri.Jandarmaların,kulübelerde nöbet tutuşlarına gözlerim takılırdı.Bir de içeriye girerken,annemin elindeki küçük bohçası aranırdı.Niye arandığını bilemezdim,o yıllar!...Sonra demir kapının açılırken çıkardığı ses,kulaklarımda yankı yapardı.Gardiyan'ın anahtarı,kilidin içerisinde çevirip,kapıyı açmasına hiç bir anlam veremezdim.Daha doğrusu,hapishanenin ne demek olduğunu,babamın içerde neden tutsak olduğunu bir türlü çözemezdim.Anneme;çocuksu duygularımla ' babam,neden burada kalıyor? ' diye sorduğumda kaçamak yanıtlar alırdım. Babamla kucaklaşıp, aynı soruyu ona da sorardım:

'- Neden buradasın? Burası bizim evimiz değil ki! Hadi babacığım, evimize dönelim!.. diye.Sukut ederdi.Yanıt alamazdım ondan da!.

Askerliğimi yapıp geldim. Tayinimi bekliyorum. Bu arada babamın muavini oldum. Tokat'tan Anakara'ya gelip gidiyoruz. Aygaz tüplerinden çekmekteyiz.

Çalışma temposu oldukça sıkı...Haftada bir gün, o da;pazar günleri istirahatımız var.

Eğlenmeyi hak etmiş olmalıyım ki; babamın neşesi yerinde. Neşesi yerinde olunca;çocuklaşırdı.Hemen; baba-oğul resmiyetinden uzaklaşır,arkadaş gibi olurduk...

Pazar günü:

- Hadi Ayhan, Akasya lokantasına gidelim, masraflar benden ha!

- Peki , öyle olsun,dedim.

Gerçekten babamın da, benim de, ihtiyacımız vardı; çocukluğumuzda kuramadığımız sıcak ilişkiyi kurmaya.

Lokantada oturduk. Babamın istediği, otuz beşlik rakısı masaya geldi .Etraftan kem gözlerle baksalar da bize;kıskanıyorlar;baba oğul dayanışmasını.Bu küçük şehirde;ilk kez ben kırdım gibime geliyor,bazı kalıpları.Yani baba oğul arasındaki korkutucu resmiyetin anlamsızlığını sanırım ben değiştirdim diye düşünmekteyim.Zira bir ara yan masalardan birinden, kulağıma gelen konuşma; beni çok mutlu etmişti.

'- Ya şunlara bak!Ne güzel ya!Keşke bizler de onlar gibi yapabilsek,diye.'

Demek ki, kalıpları kırmışım. Diye düşündüm.

Neyse; biz, yavaştan yavaştan çakır keyif olmaya başladık ya. Babam,bir ara,kalfayı göstererek:

'- Şu adamı görüyor musun?Bunun yalancı şahitliği yüzünden altı ay kodeste yattım!.

Hapislerin müdavimi olduğunu biliyordum da bu yalancı şahitlik meselesi nedir anlamamıştım doğrusu.

- Anlatır mısın?

Başladı anlatmaya, yıllar öncesi anısını.

- Yine böyle oturmuş içiyordum, bu lokantada . Masamda da arkadaşlarım vardı.Bayağı çakır keyif olmuştum.yüksek sesle konuşuyor olmalıydık ki;müşterilerden birisi rahatsız olmuş,garsonu göndermiş, 'yüksek sesle konuşmasınlar,rahatsız oluyoruz' uyarında bulunmuş.Eee,ben de efelik var ya!..Garsona sordum:

- Bu rahatsız olan kim? Diye. Şehrin yeni gelen hakimiymiş.Ben, bir kez delilenmiştim ya!Kim tutar beni.Bu zıkkım içki de şişede durduğu gibi durmuyor zaten.Hakimin masasına doğru,bağırmaya başladım.

-Ulan sen hakimsen, ben de Niksar'ın dayısıyım be! Bu lokantada benim horozum öter.Sen git, adliyede öt!

Ben, heyecanlanmaya başladım:

- Sonra ne oldu ya, baba?

- Ne olacak, bu kalfa o zamanlar, lokantaya yeni giren bir garsondu. Garsona yalancı şahitlik yaptırmış.'Üzerime saldırdı' dedirttirmiş...Ben de aynen kodesi boyladım.Öfkeyle kalktım ve bedelini altı ay hapis yatarak ödedim.

Kalfaya ters ters bakmaya başlayınca, babam hemen beni uyardı:

- Sakın ha oğlum, adamı dövmeye kalkmayasın. Bak ben, yaptığım yanlışın bedelini nasıl ödedim.Benim yüzümden sizler de mağdur oldunuz.Anan da çok çile çekti...Yani diyeceğim şu ki;

ÖFKEYLE KALKAN HER ZAMAN ZARARLA OTURUR!...


(Zaman zaman hayat dersleri devam edecek)

18 Haziran 2010 3-4 dakika 103 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar