Bağrı Yanık Topraklarda Bir Mülteci Kuş
Toprak bahara hasret, nadasa durmuş.Ne bir ses, ne bir nefes.Üstündeki dikenli çalılar da olmasa, kuşların da uğrayacağı yok nicedir...
Güneş her gün yeniden doğsa da, ışıkları vurmuyor sanki ne toprağa, ne de topraktan geçen canlılara.Bir çalıkuşu telaşında yaşarken hayatı, ne kuşun uçmaya, ne de toprağın canlanmaya mecali kalmamış öyle ki.Toprak sürekli içindeki çöplerden şikayetçi, çalıkuşu ise vurgun yemiş..
Henüz fosilleşmemiş çöplerle, verimsizleşmiş hayatları andırıyor toprak ve konar göçer haliyle her çalıkuşu, sürgünde hayatları...
Bir kuş olmak geçse de hepimizin içinden, bir çalıkuşu olmak..Sağlam bir kanat yoksa, uçmak mümkün mü yerinden, kanatlanıp gökyüzüne mavilere bulanmak, şöyle derinden..
Gelgelelim ki; toprak da amansız derde yakalanmış, vermiyor ne bir gül, ne bir fidan.Çalıkuşu yıllardır konup göçmekten perişan...
Bazen çok büyük sandığımız girdaplar içinde dolaşır ruhlarımız.Kendimize büyük çareler arar dururuz.Çare bizizdir aslında, dertler dermanımız ama kahrederiz kendimize ya da kendimizin dediğimiz şeylere.Hep hata sandığımız geçmişimizle, geleceğe meydan okuruz."Bir kere çaldın benden zamanı, bir daha çalamayacaksın ne ahımı, ne de yalancı oyuncağımı dercesine!"...
...
Çalıkuşu verimli topraklardan geçebilmek ve kanatlarını dinlendirebilmek için miller katetmişti oysa.Her gittiği yerde toprağın rengini, kokusunu, derinliğini içine çekmişti hayat emaresi bulabilmek için.Bir sürü kuru topraktan sonra bağrı yaş dolu iyi bir toprağa rastlamanın yorgun telaşını yaşamıştı her defasında bir mülteci korkaklığıyla, izinsiz daldığı her toprakta...
Çalıkuşu bu; uçmaya alışık, konmaya değil, her konduğunda ise dikenlere, çalılara alışık acılardan örülmüş kanatları.Hep toprakta kalmaya gelmediğini o da biliyor.Çalıların ve tutunduğu dalların daimi olmadığını da....Ama her konduğunda yürek mesabesinde dikenli bir dala, batmasına aldırmadan kanıyor pembe yalanlara..Her dal çığlık atsa da, ben sağlam bir dal değilim, bana aldanma dese de, anlamıyor dinlemiyor çalıkuşu...Yüreği ve aklı emanet verilmiş bir arsıza.
...
Toprak içindekilerden elemli ya, fidan verecekken taze baharlara, çığlık derdinde o da kanmış gerçek sandığı fani yalanlara.Çöp diyor, gazel diyor başka bir şey söylemiyor, oysa o da gülün derdinde ahı güle yetişmeyen bülbülün de fevkınde, çığlıkları...Toprak dertli, kuş dertli, kuştan ve topraktan ayrı kalmış yürekler dertli.Herkes kendine elemli, herkes kendine efkan ediyor.Toprak ne kadar inatçıysa kışlara rağmen faniden sıyrılıp sonsuz tohumlar saçmakta, mülteci bir kuş edasıyla çalıkuşu da kararlıydı, sıcak sımsıcak dostluklar kurmaya, toprakla kardeş toprakla yanyana...
Ama toprak vurgun yemiş dedim ya dinlemiyor ne bir ağıt, ne de bir içten bir seda.Kapatmış kendini kendi toprağına, üstündekiler de altındakiler de bu yalnızlıktan adeta bir mevta.Ölüm ölüm değildi hakikatte, toprak da mülteci kuş da bunun farkında.Zaman ve kader hükmünü icra etmekte.Kuş da toprak da aslında kendi sınavını vermekte...
"Güller açmasa da, güneş uykuya yatsa da şimdilerde, çalıkuşu her sabah yorgun güneşle birlikte aynı çalıya konmaya devam edecekti toprak ses verinceye kadar.Çalıkuşu yüreğini kanatmaya devam edecekti, çalılar ve dikenler acıtmayı terkedinceye kadar..Ve dünya gülümsemeye devam edecekti, kuşlar ve topraklar doğruyu buluncaya kadar"...
Tüm mülteci kuşlara ve bağrı yanmış topraklara gelsin!..
Herkesin bir görevi var şu kâinatta. Allah kimine ağaç olma, kimine kuş olma, kimine de insan olma görevi vermiş. İyi mi etmiş? Bu soruya verilecek en kısa cevap, tabi ki onun yaptıklarından sual olunmaz. Herkes yaşadığının hakkkını vermeli. Ağaçlar isyan etmiyor, kuşlarda, taşlarda, kayalarda, bazen onun emri ile tuz ile buz oluyor kayalar da yine de sesleri çıkmıyor. Tek isyanda olanlar insanlar, hadi hakkını yemeyelim onlarında, bazı insanlar diyelim. Güzel bir hikaye kutlarım Şulecan güzeldi...👍