Bahar Kokar Aşk Canlanır
Sulu boyanın boyadığı resim gibi köye girerken buranın gerçek değil ancak bir tablo olabileceğini düşündü. Sabahın ilk ışıklarıydı oraya vardığı vakit. Güneş dağın arkasından yavaşça yüzünü gösteriyor ve ılıcacık bir hava yayıyordu etrafa. İliklerine kadar ısındığını hissetti. Ki gördüğü çeşmede biraz su içerken çocukların cıvıltılarını, kadınların okuduğu hikâyelere benzeyen yanlarını keşfetti. Adımlarını varacağı noktaya doğru ilerletirken düşüncelerini yokladı, duruyorlardı yerlerinde. Fazla zorlamadı beynini, hemen gitti sonlandırdığı yolculuğun istediği yere.
-Hoş geldiniz.
-Hoş buldum.
-Herhangi bir sıkıntınız olursa ben size yardım ederim, bu köyün öğretmeni Sevgi ben.
-Teşekkür ederim. Bende Timur.
-Görüşmek üzere.
İlk andan burada günlerinin çabuk ve güzel geçeceğini düşündü. Gerçekten öyle mi olacaktı, diye kara kara düşünmeye gerek olmadığını kestirdi. Çünkü iyi şeyler olacağı kesindi.
Bahar kokarken buraya gelip bitki, börtü böcek görmek, kokuları hissetmek, aşkı duymak, rengini anlamak gayet mantıklı gibi geldi ona. Amacı anlatmaktı kimsenin göremediğini, sanki hep eksik olarak varlığını dillendirdiğimiz bu insanların hayatlarını söylemek, kalplerine inmek, başkalarına da hayatı yeni baştan başlatmanın keyfini yaşamak gerekti. Bu bir bakıma mecburiydi. Öyle gerekiyordu.
Acaba nereden başlasındı. Her şeyin başından mı sonundan mı? Sanırım yavaş yavaş bir yerinden başlamak en doğrusuydu.
Vakit öğleyi gösteriyordu, karnındaki seslere bakılacak olursa acıkmıştı. Kendisine yavan menüsünden sade bir salata hazırladı. Yemeğe koyuldu. Ne kadar da güzel kokuyordu bu bahar, bu mavi, bu yeşil, bu rengârenk her şey. İçine çekti. Ta teninin en derinine işledi, göğsüne bayram yaşattı. İlk defa korkusuzca bir havayı teneffüs ediyordu. Farklı geldi bu doğal güzellik, sadelik, içtenlik. Her şey bambaşkaydı. Birden irkildi. Yemeğini bitirdiğini fark edince de içeriye tabağını bırakıp gezmeye çıktı.
İlerledi ayakları, Sevgi Öğretmeni ve okulu gördü uzakta. Pencerenin kenarından sessizce bir süre izledi onu. Elleri, yüzü, dudakları, ayakları ne kadar da küçüktü bu bayanın. Sanki minicik kalmış ama büyümüş sonra küçülmüş yine büyümüş gibiydi. Derin hayale daldı. Arkasından biri dürtünce kendine geldi.
-Ne yapıyorsunuz burada?
-Dalmışım öyle.
-Gelin size tarlamızı gezdireyim.
-Peki.
Gittiler bir süre sonra tarlaya. Uçsuz bucaksız bütün yeşillikleri sanki toplamışlardı bir araya. Öylesine narin, buğulu, sakin bir yerdi ki, gerçekten görülmeye değerdi. Domatesler, biberler, salatalar, meyveler... Çeşit çeşit. Etkilenmişti yine. Galiba yazacak çok şey vardı bu sonsuz yerde.
Evine döndükten sonra, uzandı bahçe önü kanepesine. Derin hülyalara daldı. Gözlerini kapar kapamaz o minik elli öğretmen aklına geldi. Hala onu düşünüyordu kalbi. Neden düşünüyordu, neden nereye baksa onu görüyordu? Anlayamıyordu. Ya da anladığını doğru yorumlayamıyordu. Bilmiyordu. Ama aklı hala ondaydı.
Sabah kalkınca dışarıda onu bekleyen misafirinin olduğunu fark etti.
-Hoş geldiniz Sevgi Öğretmen.
-Hoş buldum. Bugün size eşlik edeceğim gezinizde eğer isterseniz.
-Tabi neden olmasın.
Neden olmasındı ki, her anlarını beraber geçirmeye başlamışlar ve birbirlerine daha çok ısınmışlardı artık. Aradan birkaç ay geçmiş ve yine beraber gezintiye çıkmışlardı.
Timur'un geldi geleli gözleri ışıldamıştı bu sessiz yerde. Sanki daha önce yaşamadığı duyguları hissediyor, kendine hâkim olamıyordu. Arada sırada kendisini gülümserken yakalıyordu. Sevgi Öğretmen de onu görünce aynı şeyleri hissediyor. Düşünmelerine hâkim olamıyordu. Eğer o da beni severse neden olmasın. Olurdu, her şey çok güzel olurdu.
-Sevgi, sana bir şey itiraf etmek istiyorum.
-Nedir?
-Ben seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum.
-...
-Gerçekten bu söylediklerimde çok ciddiyim.
-Ben de.
-Sahi mi?
-Evet.
Sarıldılar birbirlerine. Hem de hiç bırakmamacasına. Bir süre sonra aynı köyde düğünleri oldu. Çok mutluydular. Timur, Sevgiyi yazmaya karar verdi. Sevgi ona hem gerçek aşkı yaşatmış, hem de göremediği güzellikleri göstermişti. Sevgi onun için yaşamdı. Timur da yaşamını yazmaya karar vermişti.
Ve yazdı. Hep yazdı. Okundukça hep yazdı.
01.08.12