Başka biri
? Sen başka yosmalarla düşüp kalkarken çok iyi oluyor değil mi; ben de senin gibi yapacağım bundan böyle!? Şiddetli bir söz savaşından aklında kalan bu cümle beyninde sıçrayıp duruyordu. Salonda kurşun gibi uçuşan kelimelerin çoğu etkisiz kalırken, her nasılsa bunlar derinden yaralamıştı. Kavganın başından beri dilinde bomba gibi duran kelimeyi, yenilgiyi yediremediğinden olsa gerek, pimini çekerek sevdiği kadının kalbine bırakırken hiç düşünmemişti.
?Sürtük!...?
Geride ne kadar hasar bıraktığına aldırmadan kapıyı çekip çıkmıştı. Merdivenleri nasıl indiğini hatırlamıyordu. Biraz önce şehrin üzerine suyunu sıkıp geçen bulutların ardından gökyüzünün ışıkları yeniden parlamıştı. Birkaç dakika kaldırımın kenarında öylece durdu. Kalp atışlarının düzene girmesini bekledi. Boğulmakta olan birinin havayla buluşmasından oluşan rahatlık yayıldı yakışıklı yüzüne. Yağmurdan kalan havayı derin bir nefesle çekti ciğerlerine.
Sigarasından bir nefes daha çekti ve sert bir fiskeyle fırlattı. Saatine baktı; öylesine baktı işte. Son altı aydır zamanla barışık değildi. Saatler, günler, haftalar anlamını çoktan yitirmişti. Islak asfaltı farlarıyla parlatarak gelen taksinin geçmesini bekledi. Karşı kaldırıma geçti, burada yürümeyi seviyordu. Siyah kadife ceketinin yakasını kaldırdı, her zaman olduğu gibi sol elini cebine soktu; gözlerini caddenin sonuna sabitleyerek, semtin merkezine doğru amaçsız adımlarla yürümeye başladı.
Yalpalayarak gelen sarhoşun mutlu selâmına mutsuz bir selâmla karşılık verdi. Keşke onun yerinde olsaydım, diye düşündü. Gazetesini koltuğunun altına sıkıştırmış, gideceği yere gecikmiş bir adam telaşlı adımlarla yanından hızla geçti; ona imrendi. Elindeki poşeti çöp bidonuna bırakan sıska adam ya da onu bekleyen kepçe kulaklı çocuk olmaya çoktan razıydı. Başka birinin yerinde olmak nasıldı acaba! Kendini silip, onun bedenine girmek mümkün olabilir miydi? Yani mümkün olsa, şimdi şu sıska adamla bedenini, sevgisini, acısını, bilgisini ve mutluluğunu takas etmek için bir saniye bile düşünmezdi. Bu sıska adamın geçmişine, geleceğine, çocuğuna ve karısına... Karısı mı? Nasıl biri acaba!... Bu tip erkeklerin karısı genellikle tombul ve gamsız olur; evlilik ya da birliktelik denilen düzende, demek ki ezilen ve sömürülen taraf bu zavallı sıska.
Devasa binaların bulunduğu şehrin merkezine doğru yöneldi. Bir sigara daha yaktı. Adı Türkçe olmayan mağazalar, kuyumcular, butikler, kısacası bütün dükkânlar kapısını kilitlemiş sakince sabahı beklemeye koyulmuşlardı. Birkaç metre ötesinde duran taksiden taşan arabesk müzikle birlikte, yüzü insan suratının bir müsveddesi gibi görünen deri ceketli bir adamla, giyimi ve hareketleriyle fahişeliğini haykıran genç bir kadın indi. Otelin kapısına doğru yöneldiler... İşte bunlardan biri bile olmaya razıydı. Bütün kalbiyle bunu istedi o an; birden başı döndü, gözleri karardı. Kulaklarındaki uğuldama yavaş yavaş geçtiğinde otelin kapısını itekliyordu ve taksiden inen deri ceketli adamın eli kolunu pençe gibi kavramıştı. Canı çok yanıyordu... Adam kulağına emredercesine bir şeyler söylüyordu, önce anlamadı ama sonra her dediği o çirkin sesle beynine kazındı.
?...Anladın mı lan kaltak? Ne yaparsa ses çıkartmayacaksın, eğer memnun kalmazsa müşteri ne olacağını biliyorsun işte!...? Bunları bu adam neden bana söylüyor, diye düşünürken boy aynasının önünden geçiyorlardı. Kırmızı dudaklarını aynaya bakarak ıslattı, gerçek bakışlarını perdeleyen boyalanmış gözlerinin içine baktı aynada; evet, kadının bedenindeydi ve kendini kontrol edemiyordu. Adamın sesi yeniden yılan gibi tısladı. ? 310 numaralı oda, hadi bakalım!?
Kadın 310 numaralı odanın kapısında bir an durdu, dudaklarını yeniden ıslattı ve kapıya birkaç kez dokundu. Karşısında, altmış yaşlarında, saçları dökülmüş, ablak yüzlü bir adam nazik ve sevecen bir bakışla, ? Gel bakalım güzelim,? diyerek onu içeri davet etti. Loş bir ışık yayılıyordu odada. Adam kadının göğüslerin yokladı babacan bir tavırla, sonra elini kalçalarına götürdü birkaç kez sıktı ve onaylamış bir tavırla, ?Önce banyoya gir, her tarafını güzelce yıka, iyice temiz olmanı istiyorum,? diyerek onu banyonun kapısına yöneltti.
Kadın ılık suyun altında öylece beklerken bir yıl öncesini hatırlıyordu. Mutlu bir yuvası vardı ama o mutluluktan daha da ötesini istiyordu; güzelliğini sergilemek ve övgüler almak için yanıp tutuşuyordu o zamanlar. Tefecilik yapan ve parayı savurur gibi harcayan bir tanıdığına ilk sinyalini çakmıştı ve o gece de yatmıştı. Yataktan çıkarken lüks bir hayatın ilk adımını attığını düşünmüştü. Adamdan aldığı övgüler ve sevgi sözcükleri yalan olamazdı. Evet, karısını boşayıp onu almalıydı. Kadın, kendisine tapan ve uçan kuştan kıskanan kocasından ayrılana dek tefeci her çağırdığında bir köpek gibi koştu. Son koştuğunda ise, adamın sözleri suratına bir tokat gibi inmişti. ?Neden karımı boşayayım, senin gibi bir fahişe için mi? Kocanı benimle aldatıyorsun, beni de başkasıyla neden aldatmayasın ki! Güldürme beni, senin gibileri çook gördüm ben, şimdi defol git buradan seni gidi fahişe seni!? Kocası onu elbette kabul etmemişti. Bu pezevenk takımı, uygun kadını gözünden anlıyorlarmış meğer. Bulmuşlardı onu da işte..
Kadın banyodan çıktığında çıplak bedeninden sular süzülüyordu. Beklerken soyunmuş onu arzu ile bekleyen çıplak adama doğru yaklaştı. Adam kadının suratına öyle bir tokat attı ki, kadın ne olduğunu anlamadı ve sendeleyerek yatağın üzerine yığıldı. Bir elini ateş gibi yanan yanağına bastırdı, kocası bu yanağını öperken bile çekinirdi... Adam kadının saçlarından kavradı, kendine doğru çekerken okkalı bir yumruk daha savurdu kadının suratına; dudağı patladı, kocası onun saçlarını örerken, canın acımasın diye sıkı örmüyorum kadınım, derdi. Dudaklarını öperken öyle dikkat ederdi ki, bu dudaklar benim canımın ilacı oluyor, diye kulağına fısıldardı. Kadın patlayan dudağındaki kanı silmeye çalışırken adam yeni bir hamleyle kadının üstüne çöktü ve sonra... Ve sonra... Ve sonra...
Otelin kapısının önünde dizlerinin üzerine çökmüş, başını iki elinin arasına almış inleyen adamın yanındaki birkaç kişi onu kaldırmaya çalışıyorlardı. Konuşmalar giderek netleşmeye başladı.
?Tansiyonu düştü herhalde?
?Yok be yav, tansiyon böyle olmaz.?
?Ne oldu ki acaba!?
?Abi ben gördüm, birden çöktü yere, öylece kaldı.?
?Kalp krizi desek o da böyle olmaz kardeşim.?
?Ambülâns çağıran oldu mu??
?Geliyor abi, geliyor... Otelden çağırdılar.?
Adam bu konuşmalar sürerken dizlerinin üzerine doğruldu, elleriyle uzun saçlarını düzeltti. Kadife ceketinin kalkık yakasını indirdi. Oradakilerin şaşkın bakışlarını ardında bırakarak koşmaya başladı. Apartmanın kapısından hızla girdi, bir solukta kendi dairesinin önüne geldi. Kapıyı yumrukladı. Kapıyı, biraz önce kalbine ?sürtük bombası? bıraktığı kadın açtı. Hiçbir şey söylemeden kadının boynuna sarıldı. Eliyle yanağını okşadı, sonra parmaklarını dudaklarında gezdirdi. Tekrar sıkıca sarıldı kadına ve kulağına fısıldadı.
?Sen haklısın, sakın gitme benden, sana kıyamam."