Başlamamış Bir Aşkın Hikayesi
İlkay müziği çok seven, müzikle yatıp müzikle kalkan 15 yaşında bir gençti. Her saniye bir şeyler dinlerdi. Sürekli eşlik eder, ritim tutardı. Kenar da bir de gitarı vardı. Arkadaşlarından gördüğünce bir şeyler uydurmaya çalışırdı. Yaklaşık 1,5 sene kendi kendine solo çalmaya çalıştı. Ama yetmiyordu. Sonunda çok istediği gitar kursuna yazılmıştı. Daha önce uğraştığı için alıştırma kısımlarını çabuk atlattı. Herkesle hemen diyalog kurdu, sınıfın en heveslisiydi. Her şey güzel gidiyordu, hafta da 2 gün kurstaydı.
Bir son bahar günü, Zeynep'te o kursa katıldı. 16 yaşında, çok temiz, çok masum bir kızdı. Müziği çok seviyor, gitara hevesliydi. İlkay la orada tanıştılar. Haftada 1 gün, 2 saat denk geliyorlardı kursta. Ama araları çok iyiydi. İlkay kısa bir süre içerisinde Zeynep'e karşı değişik duygular hissetmeye başlamıştı ama çekingendi. Bir türlü açılamıyordu. Onu daha çok görebilmek için ders saatlerini aynı güne almıştı. Her akşam okul çıkışına gidiyordu. Msn de ona gitar çalardı, gözlerine bakardı sadece.
Ama ona açılamaması, cesaret edememesi, araya kardeş ayağını sokmuştu. Bu İlkay'ın o kadar zoruna gidiyordu ki.. Ama sırf Zeynep üzülmesin diye sesini çıkarmıyordu.
İlkay lise son sınıfa geldiğinde Zeynep lise 3 e geçmişti, artık ikisi de sabahçıydı okulda. İlkay her gün bir kere Zeynep'in yanına giderdi. Zeynep'in arkadaşlarıyla da arası iyiydi. Onlarla da buluşur gezerdi bazı zamanlar. Onların bazı kelimelerinden bir şeylere ulaşmaya çalışırdı Zeynep'le ilgili. Aklında acaba sorusu oluşurdu, 'acaba Zeynep de beni seviyor mu' diye düşünürdü. Düşüncelerinde haksız değildi ama bir türlü kabullenmiyordu bunu, ya da onu üzmekten korktuğu için kabullenmek istemiyordu. Her gün acı çekiyordu ama belli etmiyordu. Bazen Zeynep'in yakın arkadaşı Yaseminle konuşurdu ama onunda durumdan haberi yoktu.
İlkay bunu sadece ablasına anlatırdı. Ablası onun bu durumuna çok üzülüyordu. Aklına neden Yasemin olmasın diye bir fikir geldi, İlkay'la paylaştı. İlkay çok kızdı ona, bunu düşünmeni bile istemiyorum dese de, ablası ona Zeynep'e açılamayacaksın, hala kardeşim diyorsunuz birbirinize, neden Yasemin olmasın diye baskı kuruyordu. Sonunda İlkay ablasının bu baskılarına dayanamamış ve telefonunu ona vererek al ne yapıyorsan yap diyerek, Yasemin ile kendi elinden mesajlaşıyormuş gibi mesajlaşmasına izin verdi. Ne konuştuklarını, gidişatın ne olduğunu merak etmiyor, ablasına da sormuyordu. Ablası, Yasemine güzel sözler, çıkma teklifleri yaparken İlkay'ın haberi bile yoktu. Yasemin, Zeynep'in İlkay'ı sevdiğini bildiği için teklife yanaşamıyordu. İlkay'da olmasını istemiyordu zaten. Bu böyle devam ederken Zeynep zaman içerisinde olaydan haberdar oldu ve İlkay'a çok kızdı, 'sen benim Yasemin'imi nasıl seversin' diyerek istemeden bir şeyleri belli etmişti ve İlkay'a karşı dönüşü olmayan bir cephe almıştı. Ablası hala Yasemin'le konuşarak ondan laf alıyordu. Zeynep'in de İlkay'ı sevdiği o konuşmalarda ortaya çıkmıştı ama iş işten geçmişti. İlkay hem canından çok çok sevdiği Zeynep'i hem de yakın arkadaşı Yasemin'i kaybetmişti. Zeynep hiç bir şekilde İlkay'la konuşmuyor, mümkün olduğunca onu gördüğü her yerden siliyordu, özellikle sanal ortamda. Yolda gördüğünde yolunu değiştiriyordu. Artık İlkay'dan nefret ediyordu.
İlkay, kendini affettirebilmek için çok uğraştı. Her gün ona yazılar, şiirler yazardı. Bazılarını onunla paylaşırdı, ama her seferinde Zeynep onu terslerdi.
Bir dönem araları düzelir gibi oldu. Zeynep msn aracılığıyla İlkay'a yazmıştı. İlkay orada ona bütün içini dökmüştü, her gün belki görürüm hevesiyle sokağından geçtiğine kadar her şeyi anlattı. Zeynep yumuşak davranıyordu ama hiçbir şey eskisi gibi olmaz diyordu. Bana tekrar arkadaş olabilmemiz için zaman ver diyordu. İlkay bu zamanı vermek istemiyordu, ya o zaman içerisinde bir şeyler düzelmezde yine her şey kötü giderse diye düşünüyordu. Düşüncelerinde haksız sayılmazdı, ona verdiği zaman içerisinde Zeynep ona hiç karşılık vermemişti..
- 1.KISIM -
İlkay her şeye rağmen Zeynep'le ne pahasına olursa olsun tekrar konuşmaya kararlıydı. Bunun için araya aracılar koymaya, ona ulaşmaya, sokağından geçmeye devam ediyordu. Ama bunlar Zeynep'in umurunda değildi. İlkay, yeniden bir şeylerin başlaması için uğraştıkça, Zeynep biten umutları da bitirmeye çalışıyordu. Bu durum İlkay'ı çok yormuş, artık duygularını kaybettirmeye başlamıştı. Kimseyle konuşmuyor, hiçbir şeyi umursamıyordu. Aklında sadece Zeynep vardı. Onunla yatıp onunla kalkıyordu. Gözü değil, gönlü hiçbir şey görmez olmuştu. Öyle ki ölen amcası için ağlamadı bile, neredeyse ölmemiş gibi davrandı.
Her gün daha çabalıyordu. Ama bunları kimse görmüyor, görenlerde umursamıyordu. İlkay için artık yaşamanın hiç anlamı kalmamıştı ve oda bunun farkındaydı. Bir akşam yine Zeynep için bir yazı yazarken artık dayanamaz duruma geldi. İçeri gitti, babaannesinin ilaç çantasından çeşitli ilaçlar aldı cebine koydu ve dışarı çıktı. Gittiği yer bir tekel bayisiydi. Ufak bir votka ve meyve suyu aldı. Kararlıydı o ilaçları içmeye. Önce cesaretini iyice toparlamak için parkta 3 bardak votka içti. Tam ilaçları cebinden çıkartmış azına atacakken telefonu çaldı. Önce kapattı, umursamadı. Tekrar ilaçları almaya niyetlendiğinde telefon tekrar çaldı. Arayan yakın arkadaşı Can'dı. Bu kez telefonu açtı ve ne olduğunu sordu. Gelen cevap İlkay'ı hemen ayaklandırdı. İlkay elinde ki ilaçları attı ve koşarak Can'ın yanına ablasını kaldırdıkları hastaneye gitti. Ablası trafik kazası geçirmişti. Durumu kritikti. Ailesi ve Can perişan durumdaydı. Bu manzarayı gören İlkay, o ilaçları yutmaya kalktığı için kendine lanet etti bir an. Ailesini, sevenlerini bu şekilde üzeceğini fark edip bir anda ağlamaya başladı. Hemen bir köşeye kaçtı. Can durumu fark edip yanına geldi. İlkay orada olan biteni Can'a anlattı. Can çok kızmıştı ona, nasıl olurda bana haber vermezsin, böyle bir şeye kalkışırsın diye kızıyordu İlkay'a. İlkay, Can'ı sakinleştirdi ve tek şu an tek problemin ablasının iyileşmesi olduğunu söyledi ve içeri geçtiler.
2 gün boyunca hastaneden dışarı atmadılar. 2 günün sonunda Doktor, Meltem'in tehlikeyi atlattığını ve artık sadece uyanmasını beklediklerini söylediğinde herkes derin bir nefes alarak birbirine sarılmaya, ağlamaya başladı. Herkes çok mutluydu.
Aradan bir kaç saat geçmişti. İlkay, 2 gündür doğru düzgün bir şey yemeyen Can'ı yanına alıp hastanenin kantinine indi. Birer tost ve çay aldılar oturdular. Onlar oturmuş bir şeyler yerken, kantinin kapısında Zeynep belirdi bir anda. Perişan bir haldeydi. Onu gören İlkay bir anda beyninden vurulmuşa döndü, kalp atışları hızlandı, nefes alışları derinleşti. Zeynep, yavaş yavaş İlkay'ın yanına doğru geliyordu. İlkay gitgide heyecanlanmaya başlamıştı. Zeynep yanlarına geldi ve nasılsın diye sordu. Boğazı düğümlenen İlkay zorda olsa, iyiyim sen nasılsın diye karşılık verince Zeynep'in gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ne olduğunu sorduğunda babasının iş yerinde bir kaza geçirdiğini ve acil kan lazım olduğunu öğrendi. Söyle bende arayayım dedi İlkay. Zeynep'in dudaklarından A rh (negatif) cümlesi çıktığında İlkay bir anda ayaklandı ve 'gidip verelim şu kanı' dedi. İlkay'ın kanı tutuyordu. Koşarak kan vermeye gittiler. Kan alındı, babası ameliyata girdi. Ameliyat çıkışı durumunun hala kritik olduğu söylendi. Zeynep bir kere daha yıkılmıştı ama İlkay ailesinin yanında ona bir şey diyemiyordu. Tekrar Canların yanına geçti. Can'ın ablası kendine gelmişti. Akşam saatleri hastaneden ayrılacaklardı.
Zaman geldi ve hep beraber Can'ın ablasını da alıp evin yolunu tutmak için hareketlendiler. Tam kapıdan çıkacakları sırada, arkadan bir ses ' İlkay ' diye seslendi. Seslenen Zeynep'ti. İlkay'ın yanına koştu ve ona sarılarak teşekkür etmeye başladı. İlkay şaşkındı, ona sarılamadı bile. Zeynep ona, babasının hayati tehlikeyi atlattığını ve ona çok teşekkür ettiğini söylüyordu. İlkay, Zeynep'in gözlerine baktı ve ona 'daha 2 gün bir telefonla intiharın eşiğinden döndüm, arkadaşımın ablası için koşarak buraya geldim ve seni gördüm. Bunca zaman sonra senin için bir şeyler yapabildim. Ben teşekkür ederim, sen babanın yanına git artık' diyerek tebessüm etti ve Can'ın yanına geçti ve çıkıp gittiler.
Zeynep duydukları karşısında şaşkındı. O vaziyette ailesinin yanına geri döndü. O sırada İlkaylar eve varmıştı. Bir an bile Can'ı yalnız bırakmadı. Ama artık eve gitme vakti gelmişti ve herkese iyi akşamlar diyerek kapıya yöneldiğinde, başta Can, annesi ve babası gelip teşekkür ederek İlkay'a sarıldılar.
İlkay eve geldiğinde aklında Zeynep ve hastanede ki hali vardı. Acaba nasıldı, kendine gelmiş miydi biraz. O bu sorularla beynini yormaya devam ederken, Zeynep'te hastanede İlkay'ı düşünüyordu, keşke şimdi çıkıp tekrar gelse diyordu kendi kendine. İlkay da bir an için niyetlendiyse de kendi kendine buna, 3 gündür yorulan vücudu buna müsaade etmedi, oturduğu yerde uyuya kalmıştı.
Sabah her yeri ağrıyarak uyandı İlkay. Ama bu ağrılara aldırmadan üzerini değiştirdi ve hastanenin yolunu tuttu. Zeynep ve ailesinin yanına gelerek selam verdi ve Zeynep'e babasının durumunu sordu. Zeynep ona, hayati tehlikesinin kalmadığını ama bir gün daha müşade altında kalması gerektiğini söyledi. İlkay, Zeynep'in gözlerine bakarak tekrar geçmiş olsun, umarım çabuk iyileşir diyerek, oradan ayrıldı. Ertesi gün İlkay'a bir mesaj geldi. Mesajı atan Zeynep'ti. Her şey için tekrar teşekkür ediyordu. İlkay ise ona cevap olarak, artık bu konuyu kapatmalarını ve ne zaman bir şey lazım olursa çekinmeden isteyebileceğini söyledi.
Zeynep, İlkay'a karşı yumuşamıştı artık, çünkü onun babasını kurtarmıştı. Her gün İlkay'a mesajlar atıyor, sildiği internet ortamlarında tekrar ekliyordu. Ama İlkay bütün bunları Zeynep'in kendisine borçlu olduğunu düşündüğü için yaptığını düşünüyordu. Ve mümkün olduğunca en az şekilde cevap vermeye çalışıyordu ama bu durum canını daha çok yakıyordu.
Zeynep yine mesaj attığı bir sırada, İlkay dayanamayarak ona, 'gerçekten istediği için mi, yoksa kendini borçlu hissettiği için mi' mesaj attığını sordu. Zeynep kırılmıştı biraz ama İlkay'a hak veriyordu. Bunca zaman sonra tekrar konuşmaya başladılar ve arada geçen bir olay vardı. Zeynep, İlkay'a bununla alakası olmadığını, ona bugüne kadar çok haksızlık ettiğini ve içinden gelerek, istediği için yazdığını söylediğinde, İlkay'ın yüzü biraz gülmeye başladı.
- 2. KISIM -
Artık bir şeyler değişmeye başlamıştı. Ama bu ani değişim İlkay'ın yüzünü güldürse de, bir şeylerin eksikliğini hissediyordu. Neredeyse 2,5 sene kendini affettirmeye çalıştığı Zeynep'le arasının böyle bir nedenden bir anda düzelmesi, beklemediği bir şeydi. Ama fark etmezdi o kadarda. Sonuçta Zeynep'le yeniden birlikteydi.
Zeynep'te mutluydu İlkay'ı tekrar kazandığı için. Her gün konuşuyorlar, buluşup bir yerlere gidiyorlar. İlkay, bildiği kadar gitarda eksiği olan Zeynep'e gitar öğretiyor. Araları günden güne iyiye gidiyor. İlkay onu her zamankinden daha fazla sevmeye başlıyordu. Ama Zeynep'in hala çekinceleri vardı. Daha önce iki kere kırılmıştı. Bir kere daha kırılırsa bu sefer İlkay'ı tamamen hayatından çıkartırdı. İlkay da en çok onu kırmaktan korkardı. İkisi de birbirlerinden habersiz böyle bir çelişkiye düşmüşlerdi. Zeynep'in çekinceleri, İlkay'ın korkuları bir şeylerin başlamasına hep engeldi. Ama İlkay bu şekilde de mutluydu. Zeynep'le tekrar barışmış, her günü onunla geçiyordu.
Hala kararsızdı. Bu kararsızlık onu günden güne içinden çıkılması zor bir duruma sokuyordu. Ama bu kez kararlıydı. Ona her şeyi söyleyecekti. Oturdu neler yapacağını düşündü. Her şeyi kafasında planlamıştı.
Ertesi gün için Zeynep'le konuşup buluşma ayarladı. Buluşmadan bir saat önce buluşacakları kafeye giderek garsonla konuştu. İşaret ettiğinde güller ve hazırlattırdığı ' Seni Seviyorum Zeynep ' yazılı pankart gelecekti. Her şey planlanmıştı. Zeynep buluşacakları kafeye geldi oturdular. İçecek bir şeyler alıp sohbet etmeye başladılar ve sohbet Zeynep'in İlkay'a bir çocuğun ona çıkma teklifi ettiğini ve kabul ettiğini söylemesiyle devam etti. İlkay yıkılmıştı. Tam kendini her şeye hazırlamışken bu olay onu bir anda tekrar bitirdi. Belli etmedi, biraz daha sohbet ettikten sonra lavaboya gitmek için izin istedi İlkay. Lavabo bahaneydi. Garsonun yanına giderek herşeyin iptal olduğunu söyledi. Tekrar Zeynep'in yanına giderek yerine oturdu. O sırada Zeynep'in telefonu çaldı, arayan oydu. Zeynep ona İlkay'dan bahsetmişti önceden. Ne pıyorsun sorusuna ' İlkay'la kafede oturuyoruz ' cevabını verdi. Murat telefona İlkay'ı istedi. Zeynep telefonu İlkay'a doğru uzatarak 'seninle konuşmak istiyor ' dedi. İlkay şaşırmıştı, elini telefona gitmedi bir an. Zorda olsa o telefonu eline alarak konuşmaya başladılar. İlkay, Murat'ı da bulundukları kafeye davet etti ve telefonu Zeynep'e verdi. Yaklaşık yarım saat sonunda Murat geldi. Tokalaştılar, oturdu. İlkay belli etmese de ona nefret dolu duygularla bakıyordu.
Konuştukça konu konuyu açtı. İlkay ona sürekli Zeynep'le ilgili sorular soruyordu. Onu yanlış bir kelime kullanmaya zorluyordu ama olmadı. O esnada konu tavla oldu ve tavla oynamaya başladılar. İlkay aklını oyuna veremiyordu. Zeynep onun bir sorunu olduğunu anladı ama bir şey demedi.
Saat 6 sularında kalktılar kafeden. Hep beraber Zeynep'i eve bırakmaya gittiler. Zeynep'i bıraktıktan sonra biraz daha sohbet edip ayrıldılar. İlkay eve geldiğinde direk odasına geçti ve sinirinden sağı solu dağıtmaya başladı. Bir türlü geçmiyordu siniri. O sırada Zeynep'ten mesaj geldi. ' Neyin vardı bugün, durgundun ' diyordu. İlkay ' bir şeyim yok, sana öyle geldi herhalde ' diyerek cevapladı. Sinirini bir türlü kontrol edemiyordu. Pencereye yöneldi, bir sigara yaktı ve ağlamaya başladı. O sırada üst kattan ' Ayrılsak Ölürüz Biz ' şarkısı yankılanıyordu. İlkay daha çok ağlamaya başladı. Arka arkaya sigara içmeye başladı. Yaklaşık yarım saat sonra biraz kendine gelmişti. Kulaklıklarını taktı, yatağına uzandı. Dış dünyayla bütün bağlantıları kopmuştu. Öyle ki telefonun çaldığını bile duymuyordu. Tam 13 kez çaldı telefon ama farkında bile değildi. O esnada bir ses dikkatini çekti. Kapı çalıyordu. Birden fırladı ve kapıya bakmaya gitti. Gelen Can'dı. Yaklaşık yarım saat çalmıştı kapıyı. Ne olduğunu sordu İlkay'a. İlkay konuşamadı, içeri çağırdı Can'ı. Can tekrarladı neyin var diye. İlkay bekle 5 dk ya geliyorum diyerek dışarıya çıktı. Köşedeki tekel bayiinden 8 bira, 70 likte votka alarak eve geri döndü. Can iyice şaşırmış ve meraklanmıştı, ' ne oldu, anlatacak mısın ' artık diye bağırdı. İlkay ise ona bu gece buradasın diyordu. İçerden bardak ve açacak getirdi. İçmeye başladılar. İçtikçe İlkay anlatıyor, anlattıkça daha kötü oluyordu. Sürekli ağlıyor, sitem ediyordu. Can onu sakinleştirmekte yetersiz kalmıştı. Ama yapabileceği başka bir şey yoktu. O da biliyordu İlkay'ın hayatında onun dışında eksik olan bir şey yoktu, hiçbir şey istemiyordu Zeynep'i istediği kadar. Ama o da alıp başını bir başkasına gitmişti...
- 3. KISIM -
Can o gece İlkay'larda kalmıştı. İçtiği için değil, İlkay'ın kendisine bir zarar vermesinden korktuğu için. Zaten fazlada içmemişti. Sabah kalktıklarında İlkay başının ağrıdığını söylüyordu. Can ona hazırlan çıkıyoruz dedi. İlkay soru bile sormadan hazırlanmaya gitti. Dışarıda kahvaltı yapmaya gittiler. Arkasından Can, İlkay için acı bir Türk Kahvesi söyledi. İlkay'ın baş ağrısı yavaş yavaş geçiyordu. Ama çektiği tüm acı hala bedenindeydi.
Hesabı ödeyip çıktılar oradan. Can onu bu halde yalnız bırakmak istemiyordu. Arabanın anahtarlarını aldılar ve dolaşmaya başladılar. İlkay, Can'a yer değiştiriyoruz dedi. Can kenara çekti arabayı ve İlkay'a bıraktı. İlkay sürmeye başladığında Can nereye gittiklerini bile sormadı. İlkay önce benzinliğe girdi, benzin alırken biraz alışveriş yaptı. Döndüğünde Can'a ' bu gece eve gitmiyoruz haberin olsun ' dedi. Can ' tamam ' diye karşılık verdi. Arabaya geçtiler tekrar. İlkay sürmeye devam ediyordu. Yolculuk İğneada'da son buldu. İstanbul'dan yaklaşık 220 km uzaktalardı. Ama ada muhteşem bir yerdi. İlkay oraya 9 sene boyunca her yaz giderdi. Ada halkının çoğunu tanıyordu. İner inmez tanıdığı esnafların yanına gitmişti zaten.
Arabayı çarşıda park edip, yemeğe geçtiler. İlkay, Can'a bu gece burada kalırız, yarın akşama doğru döneriz dedi. Yemekten sonra pansiyona gittiler. Geceyi orada geçirdiler. Sabah kalktıklarında, kahvaltılarını yapıp, dışarı çıktılar. Deniz şortu, havlu filan aldı İlkay. Deniz tam önlerindeydi ama o anahtarları tekrar alıp, adanın 1,5 km dışında ki sosyal tesislere götürdü. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Yaklaşık 4,5 saat kaldılar orada. Geri dönüş vakti yaklaşıyordu. Oradan çıkıp çarşıya uğradılar yemek için bir şeyler alıp pansiyona döndüler. Yemeklerini yedikten sonra adayı biraz daha dolaşıp tanıdıklarla vedalaştıktan sonra geri dönüş için yola koyuldular. İstanbul'a vardıklarında İlkay, biraz daha rahattı, dertlerini birazda olsa geride bırakmıştı. Ama eve döndüğünde kâbus yine başladı. Açtığı bilgisayarının ekranında Zeynep'in fotoğrafı vardı. İlk işi onu kaldırmak oldu. Biraz daha takıldıktan sonra yatağına geçti.
Sabah kalktığında Can'ı aradı, teşekkür ediyordu her şey için. Konuşmaları bittiğinde İlkay mutfağa yöneldi, kahvaltılık bir şeyler hazırladı kendine. Ama iştahı yoktu, yiyemedi pek fazla. Tekrar Can'ı aradı; ' hazırlan gidiyoruz ' dedi. Can ' tamam ' diyerek karşılık verdi. İlkay ufak bir valiz hazırlamış ve çadırını yanına almıştı. Can'ın yanına gitti ve ona 1 haftalığına adaya gideceklerini söyledi. Can arabayı alamayacağını söylediğinde İlkay ' sorun değil, benimle gel ' dedi ve kısmen akrabası olan oto kiralamacıya gittiler. Haftalık bir arabaya kiralayarak yola koyuldular. İstikamet yine İğneada'ydı. Can da çok beğenmişti orayı. Bu sefer çadırda kuracaklardı. Ormanın içinde, arkalarında göl, 5 metre önlerinde kumsal ve deniz. İnsanın kendini iyi hissetmesi için her şey mevcuttu.
Adaya vardılar, çadırı kurmaya başladılar. Çevreden yardıma gelenler oldu. Bunlardan bir kaçı İlkay'ında tanıdığı adaya uzun zaman gelen insanlardı. Çadırı kurup eşyaları yerleştirdikten sonra, çarşıya geçtiler yemek yemek için. O sırada Zeynep bir kaç gündür kendisine mesaj atmayan İlkay'ı aradı. İlkay ona ' ani bir kararla Can'la beraber tatile geldiğini, o hengâmede arayamadım ' diyerek telefonu kapattı. Yemekten sonra çadıra dönüp denizin yolunu tuttular.
Hava kararmak üzereydi. İlkay tekrar çarşıya inip gece için bol miktarda alkol ve çerez aldı. Hava iyice karardığında ateş yakıp başına geçtiler. İlkay yanında getirdiği gitarını çıkarttı, Zeynep'in en sevdiği şarkılardan biri olan ' Emre Aydın-Beni Unutma 'yı çalmaya başladı. Kamptaki diğer gençlerde yavaştan hem tanışmak için hem ortama katılmak adına geliyorlardı. Hep beraber eğlenip, içiyorlardı. Kısa bir sürede alkolleri bitti. İlkay orada tanıştığı bir arkadaşla beraber çarşıya inip yine bol miktarda alkol aldı ve ateş başına geri döndüler. Bütün gece söyleyip eğlendiler, dert dağıttılar.
Saat iyice ilerlemeye başlamıştı. Alkolleri bitmişti ve uyuyanlar rahatsız olmaya başlamıştı. Onlarda ateşi söndürdüler, gitarı bir kenara kaldırdılar. Biraz daha sohbetin ardından herkes çadırlarına geçti.
İlkay sabah 8 sularında uyanmıştı. Kahvaltı hazırlamak için çarşıya indi malzeme alarak geri döndü. Kahvaltıyı hazırlarken Can'da uyanmıştı. Kahvaltılarını yaptılar. Can kiraladıkları arabaya göz atmaya gitti, İlkay ise hamak kuruyordu o sırada. Hamağını kurdu ve eline kâğıt kalem alıp hamağa uzandı. Göle karşı duruyordu. İçinde bulunduğu ortamın büyüsü ve deli özlediği Zeynep'i düşünerek yazı yazmaya başladı;
' Kimseye söyleyemiyorum, dilim varmıyor. Onlar sadece seni çok sevdiğimi biliyor. Uğrunda öleceğim, istediğin an canımı vereceğim hiç birinin aklına gelmiyor. Ama sen ne yapıyorsun, beni sensiz bırakıp öldürüyorsun. Herkes merak ediyor katilim kim diye söylemiyorum, sevdiğimdir diyemiyorum. Sadece ağlıyorum.
Yaşamak sadece boşa nefes almaktan ibaret artık. Hiç bir şey görmüyor, duymuyorum. Seni düşünmekten hiç bir şeye vakit kalmıyor. Cansız bedenim bile hala senin için tutuşuyor, 'belki, belki gelir' diye bekliyor.
Çaresiz bıraktın beni. Koskoca dünyayı dar ettin bana ya. Ne yaparım, ne ederim, nasıl yaşarım hiç düşünmedin. Şimdi ne yapıyorum, nasıl yaşıyorum umurunda değil.
Sözlerim kayıp artık. Ne söylesem fayda etmiyor. Her şey boş geliyor. Sensizken kimseyi düşünemiyorum. Söyleyecek sözüm, yaşayacak gücüm kalmadı. Ben olamadım bari sen mutlu ol.. '
Yazısını tamamlayıp kalktı. Canla beraber denizin yolunu tuttular...
- 4.KISIM -
Ada da çok güzel arkadaş ortamı kurdular ve tatillerini uzatmaya karar verdiler. Yine bir gece ateş başında sohbet ettikleri bir sırada, İlkay sohbetini ilerlettiği Yeliz'e ' çarşıya gidiyorum, eşlik eder misin ' diye sordu. Arabaya bindiler, çarşıya doğru gidiyorlardı. İlkay onu daha yakından tanımaya çalışıyordu. Nerede oturduğunu sorduğunda ' Bahçelievler ' yanıtını aldı. Orası İlkayların evinden sadece 10 dk uzaktaydı. Sohbet sohbeti açarken kampa geri döndüler.
Sabahları İlkay vaktini Yeliz'le geçirmeye başlamıştı. Ona ondan hoşlandığını söylediğine, Yeliz'de ona karşı boş olmadığını ve bu anı beklediğini söyledi. İlkay belki de aradığı mutluluğu bulmuştu artık ama aklı hala Zeynep'teydi. Kendi kendine bir çıkmazdaydı. Bir yanda hala sevdiği Zeynep, diğer yanda bir şeylere yeni başladığı, mutlu olmak için bir adım attığı ve hoşlandığı Yeliz. Ne yapacağını bilmiyordu ama Yeliz ile mutluydu. Ona bu konuyu anlattı, Zeynep'ten bahsetti uzun uzun. Yeliz, gayet olgunlukla karşıladı, çünkü benzer bir olayı oda yaşamıştı ve İlkay'ı çok iyi anlıyordu.
İlkay günden güne daha mutlu oluyordu. Can da bunun farkındaydı. Hep beraber gezip eğleniyorlardı. Can da boş durmadı o esnada, İlkay'la konuştu ve ona Yeliz'in kuzeni ayarlandı. Herkes mutluydu. Tatil aşkı olarak görmüyordu kimse bunu. Uzun süreceğini biliyorlardı.
Akşam ateş başı sohbetleri ve aşkları, gündüzleri hep beraber deniz ve ada gezileri derken herkes tatilin sonuna yaklaşıyordu. Önce Yelizler geri döndüler, bir gün sonra İlkay ve Can.
Çok güzel bir tatil geçirmişlerdi. İstanbul'da da neredeyse her gün Yeliz ve Ceyda'yla beraberlerdi. İlkay neredeyse Zeynep'i unutmuştu. Ona karşı beslediği hisleri artık Yeliz'e karşı duyuyordu. Yeliz onu dinliyor, anlıyor ve seviyordu. İlkay'da onunla çok mutluydu. Belki Zeynep'le başlayamadılar hiç bir şeye, kötü bir hikâyeleri oldu. Ama İlkay aradığını sonunda bulmuştu. Hayatında yepyeni bir sayfa ve o sayfanın her karesinde başta Yeliz ve kendisi, sonra Can ve Ceyda vardı. Zeynep ise aradığı aşkı kimsede bulamadı...
- FİNAL -