Başlamamış Bir Aşkın Hikayesi - 4.Kısım
Can o gece İlkay'larda kalmıştı. İçtiği için değil, İlkay'ın kendisine bir zarar vermesinden korktuğu için. Zaten fazlada içmemişti. Sabah kalktıklarında İlkay başının ağrıdığını söylüyordu. Can ona hazırlan çıkıyoruz dedi. İlkay soru bile sormadan hazırlanmaya gitti. Dışarıda kahvaltı yapmaya gittiler. Arkasından Can, İlkay için acı bir Türk Kahvesi söyledi. İlkay'ın baş ağrısı yavaş yavaş geçiyordu. Ama çektiği tüm acı hala bedenindeydi.
Hesabı ödeyip çıktılar oradan. Can onu bu halde yalnız bırakmak istemiyordu. Arabanın anahtarlarını aldılar ve dolaşmaya başladılar. İlkay, Can'a yer değiştiriyoruz dedi. Can kenara çekti arabayı ve İlkay'a bıraktı. İlkay sürmeye başladığında Can nereye gittiklerini bile sormadı. İlkay önce benzinliğe girdi, benzin alırken biraz alışveriş yaptı. Döndüğünde Can'a ' bu gece eve gitmiyoruz haberin olsun ' dedi. Can ' tamam ' diye karşılık verdi. Arabaya geçtiler tekrar. İlkay sürmeye devam ediyordu. Yolculuk İğneada'da son buldu. İstanbul'dan yaklaşık 220 km uzaktalardı. Ama ada muhteşem bir yerdi. İlkay oraya 9 sene boyunca her yaz giderdi. Ada halkının çoğunu tanıyordu. İner inmez tanıdığı esnafların yanına gitmişti zaten.
Arabayı çarşıda park edip, yemeğe geçtiler. İlkay, Can'a bu gece burada kalırız, yarın akşama doğru döneriz dedi. Yemekten sonra pansiyona gittiler. Geceyi orada geçirdiler. Sabah kalktıklarında, kahvaltılarını yapıp, dışarı çıktılar. Deniz şortu, havlu filan aldı İlkay. Deniz tam önlerindeydi ama o anahtaları tekrar alıp, adanın 1.5 km dışında ki sosyal tesislere götürdü. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Yaklaşık 4.5 saat kaldılar orada. Geri dönüş vakti yaklaşıyordu. Oradan çıkıp çarşıya uğradılar yemek için bir şeyler alıp pansiyona döndüler. Yemeklerini yedikten sonra adayı biraz daha dolaşıp tanıdıklarla vedalaştıktan sonra geri dönüş için yola koyuldular. İstanbul'a vardıklarında İlkay, biraz daha rahattı, dertlerini birazda olsa geride bırakmıştı. Ama eve döndüğünde kabus yine başladı. Açtığı bilgisayarının ekranında Zeynep'in fotoğrafı vardı. İlk işi onu kaldırmak oldu. Biraz daha takıldıktan sonra yatağına geçti.
Sabah kalktığında Can'ı aradı, teşekkür ediyordu her şey için. Konuşmaları bittiğinde İlkay mutfağa yöneldi, kahvaltılık bir şeyler hazırladı kendine. Ama iştahı yoktu, yiyemedi pek fazla. Tekrar Can'ı aradı; ' hazırlan gidiyoruz ' dedi. Can ' tamam ' diyerek karşılık verdi. İlkay ufak bir valiz hazırlamış ve çadırını yanına almıştı. Can'ın yanına gitti ve ona 1 haftalığına adaya gideceklerini söyledi. Can arabayı alamayacağını söylediğinde İlkay ' sorun değil, benimle gel ' dedi ve kısmen akrabası olan oto kiralamacıya gittiler. Haftalık bir arabaya kiralayarak yola koyuldular. İstikamet yine İğneada'ydı. Can da çok beğenmişti orayı. Bu sefer çadırda kuracaklardı. Ormanın içinde, arkalarında göl, 5 mt önlerinde kumsal ve deniz. İnsanın kendini iyi hissetmesi için her şey mevcuttu.
Adaya vardılar, çadırı kurmaya başladılar. Çevreden yardıma gelenler oldu. Bunlardan bir kaçı İlkay'ında tanıdığı adaya uzun zaman gelen insanlardı. Çadırı kurup eşyaları yerleştirdikten sonra, çarşıya geçtiler yemek yemek için. O sırada Zeynep bir kaç gündür kendisine mesaj atmayan İlkay'ı aradı. İlkay ona ' ani bir kararla Can'la beraber tatile geldiğini, o hengamede arayamadım ' diyerek telefonu kapattı. Yemekten sonra çadıra dönüp denizin yolunu tuttular.
Hava kararmak üzereydi. İlkay tekrar çarşıya inip gece için bol miktarda alkol ve çerez aldı. Hava iyice karardığında ateş yakıp başına geçtiler. İlkay yanında getirdiği gitarını çıkarttı, Zeynep'in en sevdiği şarkılardan biri olan ' Emre Aydın-Beni Unutma ' yı çalmaya başladı. Kamtaki diğer gençlerde yavaştan hem tanışmak için hem ortama katılmak adına geliyorlardı. Hep beraber eğlenip, içiyorlardı. Kısa bir sürede alkolleri bitti. İlkay orada tanıştığı bir arkadaşla beraber çarşıya inip yine bol miktarda alkol aldı ve ateş başına geri döndüler. Bütün gece söyleyip eğlendiler, dert dağıttılar.
Saat iyice ilerlemeye başlamıştı. Alkolleri bitmişti ve uyuyanlar rahatsız olmaya başlamıştı. Onlarda ateşi söndürdüler, gitarı bir kenara kaldırdılar. Biraz daha sohbetin ardından herkes çadırlarına geçti.
İlkay sabah 8 sularında uyanmıştı. Kahvaltı hazırlamak için çarşıya indi malzeme alarak geri döndü. Kahvaltıyı hazırlarken Can'da uyanmıştı. Kahvaltılarını yaptılar. Can kiraladıkları arabaya göz atmaya gitti, İlkay ise hamak kuruyordu o sırada. Hamağını kurdu ve eline kağıt kalem alıp hamağa uzandı. Göle karşı duruyordu. İçinde bulunduğu ortamın büyüsü ve deli özlediği Zeynep'i düşünerek yazı yazmaya başladı ;
' Kimseye söyleyemiyorum, dilim varmıyor. Onlar sadece seni çok sevdiğimi biliyor. Uğrunda öleceğim, istediğin an canımı vereceğim hiç birinin aklına gelmiyor. Ama sen ne yapıyorsun, beni sensiz bırakıp öldürüyorsun. Herkes merak ediyor katilim kim diye söylemiyorum, sevdiğimdir diyemiyorum. Sadece ağlıyorum.
Yaşamak sadece boşa nefes almaktan ibaret artık. Hiç bi şey görmüyor, duymuyorum. Seni düşünmekten hiç bir şeye vakit kalmıyor. Cansız bedenim bile hala senin için tutuşuyor, 'belki, belki gelir' diye bekliyor.
Çağresiz bıraktın beni. Koskaca dünyayı dar ettin bana ya. Ne yaparım, ne ederim, nasıl yaşarım hiç düşünmedin. Şimdi ne yapıyorum, nasıl yaşıyorum umurunda değil.
Sözlerim kayıp artık. Ne söylesem fayda etmiyor. Her şey boş geliyor. Sensizken kimseyi düşünemiyorum. Söyleyecek sözüm, yaşayacak gücüm kalmadı. Ben olamadım bari sen mutlu ol.. '
Yazısını tamamlayıp kalktı. Canla beraber denizin yolunu tuttular...