Baston
Bankaya vardığında mesai bitmiş görevli memurlar öğlen tatili için dışarıya çıkarken güvenlik görevlisi de içeride kalan müşterilere; 'Öğlen tatili lütfen içeride kimse kalmasın, mesai On üç otuz da başlıyor'. Diyerek içeridekileri dışarıya çıkarmaya uğraşıyordu. Güvenlik görevlisinin söylediklerini duyunca etrafına bakındı göz ucuyla kendisine oturacak yer aradı. Çam ağacının altında bulunan bank da iki kişilik yer vardı. Hızlıca banka ilerledi;
'Selamünaleyküm.'
'Aleykümselâm.'
'Oturabilir miyim?'
'Elbette, bence mahsuru yok.' Deyince oturdu.
'Merhaba, Adım Mehmet Ali.'
'Merhaba, benim de Hasan.'dedi ve devamında;
'Bu bankları koyanlardan Allah razı olsun.Yoksa bir saat buralarda ayakta nasıl beklerdik.'
'Dünyanın parasını kazanıyorlar, bu kadarcık hizmetimi de yapmasınlar?
'Haklısın.'
Hasan ve Mehmet Ali aralarında sohbet ederken elindeki bastondan güç alarak yürümeye çalışan ak sakallı yaşlıca bir adam bastonuyla boş olan yeri işaret ederek bende 'oturabilir miyim?'dedi ve onların cevabını beklemeden boş olan yere oturdu. Cebinden mendili çıkarıp yüzünde ki teri sildikten sonra;
'Ben de nefes darlığı var çok yoruldum sizin onayınızı almadan oturmak zorunda kaldım. İnşallah rahatsız etmiyorumdur.'
'Estağfurullah hacı ağabey. Burası zaten üç kişilik üçümüz de sığarız.'
Mehmet Ali;
'Hacı ağabey nerelisn?'
'Çankırı Vilayetine bağlı Kurşunlu kazasındanım. Otuz beş senedir Keçiören de oturmaktayım.'
Hasan;
'Tevellüt kaç.'
'1930 doğumluyum.'
Hasan;
'Seksen üç yaşında olmana rağmen maşallah dinç görünüyorsun.'
'Öyle görünüyorum ama iş göründüğü gibi değil. İçten çöktüm ayakta durmaya, yürümeye mecalim yok. Yıllarca yoklukla, fukaralıkla mücadele ettim yoruldum. Bir de gönül yorgunluğu eklenince içten çöktüm. Senin anlayacağın dıştan göründüğüm gibi değilim.'
Mehmet Ali dayanamadı söze karıştı.
'Eşin sağ mı? Hizmetini kim görüyor?'
'Eşim sağ ama benden naçar, o da bakıma muhtaç.'
'Yanında yakının da çocukların yok mu?'
'Nüfus kayıtlarında iki oğlum, bir de kızım var. Gerçek hayatımda hiç birisi yok.'
Mehmet Ali;
'Ne demek istedin anlayamadım.'
'Bence sen anladın ama, ben yine anlayamadığını varsayarak anlatayım. Kızım iyi bir evlilik yapamadı. Eşi en ufak şeyleri bahane ederek huzursuzluk çıkarıyor. Bizimle ilgilenmesini istemiyor. Dört çocukları var, bizim yüzümüzden yuvası bozulsun istemiyoruz. İki oğlu varken bakmak ilgilenmek bize düşmez deyip ziyaretimize gelmesini engelliyor. Oğlumun biri yüzümüze bakamayacağını söyleyemediğinden çeşitli bahaneler uydurarak tayinini başka ile aldırdı. En küçük oğlum en yakınımda oturuyor. Zaman zaman torunlarımı özledikçe yanlarına gidip geliyordum. Hele her emekli maaşımı aldığım gün ufakta olsa hediyeler alarak gidiyordum ki bundan aşağı yukarı üç ay kadar önce yine aldığım hediyelerle birlikte kapının zilini çaldım ama kapı açılmadı. Merdiven başına oturup biraz inlendikten sonra dönmeye karar verdim. Aradan beş dakika ya geçti ya geçmedi kapı açıldı. Neden kapıyı açmadınız deyince 'annem dilencidir deyip kapıyı açtırmadı. Daha sonra kapının dürbününden dilenci gitti mi diye baktığımda seni fark ettim. Kusura bakma dedeciğim ben şimdi sana çay yapar yemek yapar hatamızı telafi ederim.' Dedi ve annesine seslendi.
'Anneciğim dedem acıkmış, güzel bir çay yap yanına da güzel bir yemek hazırla da beraber yiyelim.' Dedi.
Annesi mutfaktan seslendi;
'"Çatlamadı ya daha şimdi geldi.' Dedi.
Ben bu sözü duyunca hemen kalktım kapıdan dışarı çıkarken torunum 'Dedeciğim niye acele ettin hani yemek yiyecektik, çay içecektik' deyince 'Kızım ben yemeğimi de yedim çayımı da içtim.'deyip ayrıldım.
Bu tatsız olaydan birkaç gün sonra oğlum bir baston elinde yanıma geldi.
'Babacığım eşimden dolayı sana yeterli desteği olamayacağım kusura bakma evimi yuvamı dağıtamam bundan sonra benim yerime bu bastona tutun bu seni ne üzer ne de yarı yolda bırakır.' Dedi.
Yaşlı adam bunları anlatırken bir yandan da çaresizlikten elinde ki bastonla dizlerine vuruyordu.