Bazen Gitmek Gerekir
Kış bitmiş bahar gülen yüzünü göstermeye başlamıştı. Şahin başını otobüsün camına dayadı, verdiği kararın yerinde olup olmadığını tekrar tekrar düşündü. Daha önce çok göç olmuştu büyük şehirlere, gidenler yeniden dönmüştü çaresizce. Beyninde uğultularla çetin geçen kış ve çektikleri zulüm geldi aklına ve ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın bundan daha zor olamaz diye kendini teselli etti. Hoşça kal derken kasabasına ne insanlara ne de hayata yenilmemeye, ailesiyle yan yana can cana olmak için elinden gelenin üstünde gayret göstereceğine söz verdi...
Kasabada sadece karınlarını doyuracak kadar para kazanabiliyordu, fazla iş imkânı yoktu. Az kalsın küçük kızını kaybetmek üzereydi parasızlıktan, bütün kış sürekli öksürmüş ateşini hiç düşürememişlerdi çok çabalamış ve onu kurtarmışlardı, bir daha bunu evlatlarına yaşatmayacağına dair karısına söz vermişti. Başını çevirdi çocuklarına baktı, üçü de onun için çok değerliydi ve geleceklerini hazırlamak için her şeyi yapabileceğini mırıldandı kendi kendine...
Otobüs yaşadıkları kasabadan ağır ağır ilerlerken geride onları özleyecek hiç kimsenin kalmadığını, kendilerinin ister istemez özleyecekleri birkaç şey olacağını yine de geriye bakmanın bir anlamı olmayacağını artık geleceği düşünmenin vaktinin gelip geçtiğini, verdikleri kararla bilinmez bir serüvene yol aldıklarının başlangıcında olduklarını biliyorlardı...
Asker arkadaşı Cemal onu İzmir oto garında karşılayacaktı, ilk iş onunla irtibat kurmuştu ve yaşadıklarını anlatmıştı Şahin. Çok dost canlısıydı arkadaşı hatır nedir bilirdi. Şahin onu tatbikatta son anda mayından kurtarmıştı Cemal ona 'bundan böyle sen kardeşimsin, iyi günde kötü günde beni her zaman arayabilirsin' demişti. İşte bugün o gündü...
Oğlu Murat biraz huzursuzlaşmaya başlamıştı yol uzadıkça 'baba daha çok var mı' dediğinde düşüncelerinden sıyrıldı, 'az kaldı evlat' dedi gülümseyerek... Zeynep ve Melek merakla dışarıyı seyrediyorlardı, karısı Cemile uyukluyordu ama her sarsıntı da gözlerini açıp çocuklarına bakıyordu, tekrar dalıyordu, galiba biraz da hayaller kuruyordu...
Otobüs İzmir'e geldiğinde içlerinde kıpırtılarla otobüsten indiler. Çocuklar pek bir şeyin farkına varamasalar da Şahin ve Cemile nefeslerini tuttular, nasıl bir serüvene başladıklarının bilinmezliğinin endişesini yaşıyorlardı...
Cemal onları bekliyordu sımsıcak bir gülümsemeyle, birbirlerine sarıldılar ve bagajları almak için Cemile'yle çocuklarının yanından ayrıldılar. Büyük bir heyecan içinde Cemal'in eski model arabasına bindiler. Cemal onlara ev baktığını birkaç yerden haber beklediğini bu zaman içinde onları seve seve misafir edeceğini söyledi. Hepsinin yüzü gülüyordu. Apartmanlar geride kaldı, gecekonduların olduğu mahalleye geldiler. Hava kararmak üzereydi, etrafta eve dönen insanların telaşı vardı.
Bir kaç gün Cemal'in misafiri oldular. Sonra küçük bir ev kiraladılar hemen taşındılar. Pek fazla eşyaları yoktu, olanı da küçük bir kamyonete yüklemişlerdi. İlk aylar çok zorlanacaklarını biliyorlardı ama mücadele edeceklerdi. Evlerini sevdiler, yuva gibi kokuyordu.
Şahin, Cemile'ye elden düşme bir dikiş makinesi aldı, karısı az çok dikiş dikmeyi biliyordu, önceleri fabrikalara parça başı dikiş dikmeye başladı sonra halk evlerinin açtığı dikiş kurslarına gitti. Şahin öyle çok çabaladı ki hiçbir iş ağır gelmedi ona, önüne çıkan her fırsatı değerlendirdi. Önceleri pazarlarda çorap satmaya başladı sonraları iç çamaşırı ekledi. Bu arada çocuklar okula başladı. Para bile biriktiriyorlardı yavaş yavaş...
*
Yıllar yılları kovaladı, inanarak çıktıkları yolda yaşama kavuştular. Şahin kendine küçük bir tuhafiye dükkânı açtı. Cemile günden güne geliştirdiği dikiş işleriyle eşine her zaman destek oldu. Çocuklar sağlıkla büyüdü...
Şahin ve Cemile güzel bir rüyayı gerçekleştirmenin zorluklarını yaşasalar bile imkânsız olmadığını kanıtladılar...
Küçük şehirlerden, kasabalardan büyük şehirlere göç ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen bir olgu aslında. Küçük yerlerde haliyle iş ve çalışma olanakları kısıtlı olduğu için, insanlar bir yerde kendilerini böyle bir harekete mecbur hissediyorlar, çocuklarının ve kendilerinin geleceği için, ama bu da plansız proğramsız olduğun da çoğu zaman, büyük şehirlerde çeşitli sosyal ve toplumsal sorunlara yol açıyor. Ülkenin kaynakları bir uçtan bir uca eşit şekilde dağıtıldığı zaman bu sorun da kendiliğinden ortadan kalkacaktır kanımca. Güzel canalıcı bir öykü kutladım Abla içtenlikle...👍
Her zaman mutlu sonla sonlanmiyor bu gocler.
Yazinizin devami olsun isterdim.Keyifle okudum,roman okur gibi,film izler gibi canlandi sahneler.
"Bazen gitmek gerekir" basligi gorunce farkli bir oyku bulacagimi sanmistim.
Aska dair soylenecek cok guzel bir soz...
cok basarili bir anlatim,oyku yazmaya heveslendiren cinsten.
sevgilerimle Hatice Hanim.
öyküyü okurken bir an korktum sonu kötü bitecek diye, biraz ters köşe oldum...şu bir gerçek ki geldiği yahut göçettiği yer ile bağını tamamen koparamayan (duygusal olarak değil ) kişi ya da aileler pek başarılı olamıyorlar. ( göçün sosyal ve siyasal etkileri ayrı bir konu elbette) Amerika'ya ilk göçedenlerin İngiltere'deki ev veya diğer eşyalarını yaktıklarını duymuştum...sonsuz tebrikler
Yurt içi ve yurt dışı göçler çok yaşanıyor,çoğunluğu kötü sonuçlanıyor,keşke insanların doğduğu büyüdüğü yerde iş imkanları yüksek olsa da hiç göç yaşanmasa...Yaşam şartlarını düşünürsek göç kaçınılmaz,dilerim herkes göç kararı verdiği kadar azimle başarırlar yaşama tutunmayı...
Çok teşekkür ediyorum...
Azmin zaferi. Kader deyip yatana ibretlik bir öykü. Kutlarım Selamlar,