Bela Geliyorum Diyordu

Anarşinin yoğun yaşandığı dönemlerdi, boykotlar, grevler ve mitingler gırla gidiyordu.
Çalıştığım yer, yine grevdeydi ve parasızlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım, ayakkabı mağazası olan arkadaşım Nurol benim elimde fazla ayakkabı var.
Seyyara çıkıp bunları satar mısın dedi?
Bu teklifi bana cazip gelmişti ve şansımı denemeye karar verdim.
Başka çaremde yoktu, maddi olarak çok sıkışmıştım.
O zamanlar Ankara'da A. İpekçi parkında Pazar günleri seyyar satıcılara göz yumuyorlardı ve orası resmen bir panayır yerine dönüyordu.
Bir pazar günü sabah erkenden ayakkabıları büyük bir çantanın içine koyarak, evden dışarı çıktım.
Kapının hemen önünde, üst kat komşum ve çocukluk arkadaşım, Nevzatla karşılaştım.
-Kemal hayrola sabahın köründe sırtında çantayla böyle nereye gidiyorsun?
Nevzat mahallede felaket tellalı olarak anılırdı ve her türlü bela gelir onu bulurdu.
Kimse ona gerçek ismini söylemezdi, herkes lakabı olan, Felaketi kullanmayı tercih ederdi.
Kısaca nereye gittiğimi anlattım ama bende senle geleceğim diye tutturdu.
Şöyle bir düşündüm, içimden lan bu felaket benimle gelirse kesinlikle başıma bir felaket getirir dedim.
Tedirgin olduğumu herhalde anlamış olmalı ki
-Kemal ayıp oluyor
Sende mi Brütüs?
Yaa!
Adımı bir felakete çıkardınız, valla beni gören resmen kaçıyor.
Sizin bana bu yaptığınız, gerçekten ayıp!!
Nevzat çok bozulmuştu.
-Tamam tamam!
Hadi gidelim, bana da arkadaş olursun.
Bakışlarında ki kırgınlık ve kızgınlık bir anda gözlerinden kuş gibi uçmuştu.
Yürüye yürüye ayakkabıları satacağımız yere doğru gitmeye başladık ama ben hala tedirgindim.
Nevzat'a bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyordum.
-Nevzat sen hiçbir şeye karışma olur mu?
-Yaa!
Kemal bu konuya ne zaman gireceksin diye merak ediyordum.
Bak arkadaş!
Ayakkabılar senin, müşteride senin, ben hiçbir şeye karışmıyorum.
Kısacası benden istediğin bu değil mi?
Lafı uzatmana hiç gerek yok.
-Evet! Senden istediğim bu, hiçbir şeye karışmayacağına söz ver.
Yaa!
Vallahide billahide ayıp oluyor, tamam söz.
Şimdi rahatladın mı?
Onu tanıyanlar iyi bilirler, eğer yanında felaket varsa, insanın kendini rahat hissetmesi imkânsızdı ve yanımda yürüyen tescilli Felaketin ta kendisiydi.
Ayakkabıları satmayı düşündüğüm yere, bu arada gelmiştik.
Hemen boş bir bank buldum ve önüne gazete kâğıtlarını serdim.
Üstüne de gıcır gıcır 30 çift ayakkabıyı itina ile dizdim.
Nevzatla sohbete başladık, önümüzden insanlar geçiyor bazıları, göz ucuyla ayakkabıları şöyle bir süzüyor ama fiyatını soran bile yok.
Bu arada iri kıyım zebellah gibi bir adam önümüzden
geçerken, Nevzat'a dikkatlice bakmaya başladı ve birden.!
- Vay Allahsız!
Seni gökte ararken yerde buldum, senelerdir her yerde seni aradım.
Koçum benim, gel bir öpeyim.
Felaket gelmişti, bu doğal felaket değildi ama iki ayaklı goril gibi bir belaydı.
İçimden Lan Nevzat yine yaptın yapacağını dedim ve Nevzat'a şöyle bir göz attım.
Bizim tescilli felaket şaşkın gözlerle karşısında ki zebellaha bakıyordu.
Hissetim bela geliyorum diyordu.
Nevzatla göz göze geldik.
Bu kim diye bir işaret yaptım, oda tanımıyorum dercesine işaretime karşılık verdi.
Bende yolla gitsin dercesine Nevzat'a bir göz kırptım.
Zebellah bunu gördü ve Nevzat'a dönerek.
- Kim lan bu artist?
Orasını burasını oynatıyor.
Bana şimdi ağzını burnunu kırdıracak.
Zebellah köpürdü ve bana doğru eğildi, yakamdan tutarak balyoz gibi yumruğunu burnuma dayadı.
Şaşırmış kalmıştım, yanımda ki tescilli Felakete imdat ister gibi baktım.
Nevzat hemen devreye girdi.
- Hop hop!
Bir dakika!
O benim, arkadaşım...
- Öyle mi?
Senin arkadaşın, benimde arkadaşım sayılır.
Sen yat, kalk , arkadaşıma dua et!.
Yarma beni bırakıp, Nevzata döndü.
Yaz günü hepimizin üzerimizde kısa gömlek var.
Zebellah Nevzat'ın pazılarımı tuttu, başladı sıkmaya.
Bu sefer şaşırma sırası Felakete gelmişti, o da neler oluyor dercesine yüzüme bakmaya başladı.
Yarma Nevzat'ın pazılarını bir süre mengene gibi sıkıştırdı.
- Vay Allahsız vay!
Halen pazıların taş gibi...
Arkasından da omzuna bir yumruk attı!
Çıkan sese bakılırsa, bizim Felaketin omzu kırılmış olması lazımdı.
Nevzat acı içinde kıvranırken ıslanmış gözleriyle bana baktı, bende dayanamadım.
Oturduğum yerden kalkarak, olaya müdahale etme gereği duydum.
Yarmaya sen ne yapıyorsun, bak arkadaşım acı içinde kıvranmaya başladı.
İnsana öyle vurulur mu?
Dedim, demez olsaydım, adam onu bırakarak, hışımla üzerime yürüdü.
Beni ayı pençesini aratmayan, tek eliyle boğazımdan tavuk gibi yakaladı.
Ne yapacağımı şaşırmıştım!
Balyoz yumruğunu yine havaya doğru kaldırdı.
- Lan artist!
Senden hiç hoşlanmadım, yerine otur ve iki eski arkadaşın arasına girme!
Bela bir gelmişti, pir gelmişti.
Zebellah yanan gözlerini gözlerimden çekti ve tekrar Nevzat'a döndü.
Bizim felaketin koluna girdi ve onu kuş gibi havaya kaldırarak, dozer gibi sürüklemeye başladı.
Nevzat adamla gitmemek için direnmeye çalışıyordu ama nerede adamın yanında çocuk gibi kalmıştı.
Bende arkadan Nevzat'ın beline yapıştım, adam ikimizi de sürüklemeye başladı.
Birkaç adım öyle gittik.
Yarma tekrar bana döndü.
-Seni kötü yamulturum, sana arkadaşımla benim arama girme demedim mi?
Nevzat'ı çaresizlik içinde bıraktım.
Bu arada Nevzat adama beni nereye götürüyorsun diye sorma fırsatını nihayet buldu.
- Gel gel !!
Seni arkadaşlarımla tanıştıracağım, yıllarca onlara seni anlattım.
Nevzat Yarmanın elinden kurtulmak için tekrar direnmeye başladı.
Adam resmen mengene hiç oralı bile olmadı ve tekrar Nevzatı sürüklemeye başladı.
Bende hemen bir adım arkalarındayım, bir yandan da ayakkabılara bakıyorum.
Ya Nevzattan ya da ayakkabılardan vaz geçmem gerekiyor.
Ne yardan ne serden vaz geçmeden, onbeş metre filan hep beraber yürüdük.
Nevzat can havliyle beni nereye götürüyorsun diye bağırmaya başladı.
Yarma da ona bırak nazlanmayı, seni arkadaşlarımla tanıştıracam diye cevap veriyordu.
Bizim felaket, adama arkadaşların nerede diye sormaya başladı.
Yarma hemen yolun kenarına park edilmiş bir minibüsü göstererek, arkadaşlar şu arabanın içindeler dedi.
Ben ayakkabılardan vaz geçmiştim, çünkü anarşi vardı ve aklımın almadığı bir olayla karşı karşıyaydım.
Minibüse doğru yürürken bir yandan da etrafta polis var mı diye bakmaya başladım.
Bu arada aracın önüne geldik ve yarma aracın kapısını açtı.
Nevzat bana kurbanlık koyun gibi bakmaya başlamıştı, yine ikimiz birden yarmaya direnmeye başladık.
Zebellah Nevzat'ı boş çuval gibi arabanın içine fırlattı.
Bana da bir tekme vurarak, arabaya bindi ve kapıyı örttü.
İçerde ne olduğunu göremiyordum, arabanın yanından açılmadan, telaşla polis aramaya başladım.
Bir yandan da aracın plakasını ezberimde tutmak için devamlı tekrarlayıp duruyordum.
Yalnız aracın hareket etmemesi beni biraz olsun rahatlaşmıştı.
Polisten umudu kesince arabanın kapısına yumruğum ile vurmaya başladım.
Kapıyı yarma açtı, arabadan aşağıya inerek, üstüme doğru gelmeye başladı.
Kendimi savunmak için geri geri çekildim, aramızda ki mesafeyi korumaya çalışıyordum ve bu arada Nevzatın arabadan indiğini gördüm.
Yarma Bir Nevzata birde bana baktı ve saldırmaktan vaz geçti.
Hızlı adımlarla yanımızdan geçerek, parka doğru yürümeye başladı.
Nevzat yanıma geldi.
Gülüyor resmen katıla katıla gülüyor, ne oldu anlatsana dedikçe o daha çok gülüyor.
Sonunda kendine geldi ama bu arada Yarma gözden kayboldu.
-Ya !
Bu adam beni boksör arkadaşına benzetmiş ve arkadaşları ile tanıştırmak için arabaya götürmüş.
Arabaya binince işte size yıllardır anlattığım boksör arkadaşımı getirdim dedi.
İçerde sekiz kişi falan varlar.
Şaşırdım kaldım, ben kim boksörlük kim.
Neyse İşte bu gördüğünüz arkadaşım var ya diye lafa girdi, ilk rauntta rakibini nakavt yapardı diye ballandıra ballandıra anlatmaya başladı.
Arabadakilerin hepsi bana uzaydan gelmişim, gibi bakmaya başladılar.
Yaa bir anlatıyor!
Ben neymişim de haberim yokmuş, içimden demeye başladım.
Sonra ben nasıldım?
Benim anlattıklarıma bunlar inanmıyorlar, şunlara sen anlat da inansınlar dedi.
Bende arkadaşlar bu işte bir yanlışlık var galiba dedim.
Adamlar şaşkınlıkla yüzüme baktılar ve birisi ne yanlışlığı diye sordu?
Bende
Biz arkadaşımla parkta ayakkabı satıyorduk, bu arkadaş beni hiç konuşturmadan, zorla arabaya bindirdi.
Ben hayatımda hiç boks yapmadım ve bu arkadaşı da ilk defa görüyorum dedim.
-Sonra ne oldu?
Arabanın içindekiler azmana bakıp bakıp basıyorlar kahkahayı, adamlar neredeyse gülmekten öleceklerdi.
Azman bir bozuldu ki sorma!
O kösele gibi suratını görmeliydin, adamla ne dalga geçtiler.
-Yarma o ne yaptı?
-Yarma mı?
Siz orada ayakkabımı satıyor sunuz diye sordu?
Bende evet dedim
-Eeee?
Bizde sivil zabıtayız, sizin ayakkabıları alayımda, o zaman ödeşmiş oluruz dedi.
-Nee?
-Koş! Yarma ayakkabıları almadan, biz hemen tezgâhı toplayalım.
Tezgâha yaklaştığımızda, Yarma ayakkabıları toplamaya başlamıştı, hemen elinden ayakkabıları almaya çalıştım.
Bu arada ağır sıklet boksör olduğunu karnıma bir sol kroşe vurarak ispat ettikten sonra ayakkabı dolu çantayla minibüse doğru yürümeye başladı
Soluğum kesilmiş yerde iki büklüm kıvranmaya başlamıştım, zorla kendimi toparladım.
-Kemal lan!
Bu tam Ayı nasıl vurdu öyle karnına...
-Nevzat senin yüzünden, ciğeri azman kediye kaptırdık.
Senle zaten yola çıkanda kabahat, adın üzerinde başımıza bir olay gelmezse şaşırırdım.
Şimdi ayıkla pirincin taşını.
Ayakkabıları Yarmadan nasıl alacaksan al.
Belki rica edersen, ayakkabıları verir.
-Kemal gözünü seveyim, benden bunu isteme.
Bu azman benim her tarafımı kırar, adamı arabanın içinde arkadaşlarının yanında resmen madara yaptım.
-Nevzat ya!
Sana Ayakkabılar benim değil diyorum.
Bir şekilde bunları almamız gerekiyor, beni anladın mı?
-Kemal nasıl alacağız bir ordu gelse bu ayıdan o ayakkabıları alamaz.
-Yürü yürü!
Bu ayakkabıları alamazsak, ben biterim, bu yoklukta birde o kadar ayakkabının parasını nereden bulayım.
Ne olurdu sanki sende adamı arkadaşlarına övseydin.
Ölür müydün?
-Kemal ben nereden bileyim, bunların sivil zabıta olduğunu?
Şu ayıya içimden bir ders veriyim dedim ama adamlar zabıta çıktı.
Bu arada arabanın yanına gelmiştik, adamlar bizi görünce yine zebellaha bakıp bakıp gülmeye başladılar.
İçlerinden birisini gözüme kestirdim ve ona giderek, durumu anlattım.
O da görevli oldukları zabıta karakolun adresini verdi ve bir hafta sonra ayakkabıları oradan alabileceğimizi söyledi.
Felaket Nevzatın yüzünden, deri ayakkabılar, bir hafta sonra soğuk kuyu lastiğe döndü.

20 Aralık 2010 10-11 dakika 67 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Öykü de anlatılan tip çok ilginç bir kişilik ki hiç kimse bir arada bulunmak istemez haliyle böyle insanlar ile. Ara ara mizah unsurları da yerleştirilmiş güzel bir öyküydü Cengiz bey...👍